CUMA

1 2 0
                                    

Olayın Cuma gecesi patlak vermesi, hafta sonu borsanın kapalı olması Özcan ile Özkan’ı rahatlatmıştı. Baki Bey zaten artık şirketle ilgilenmiyordu. Şirkete gitse de sadece fikir üretmek için birkaç işe bakıyordu. Son yıllarda hayattan kopuk yaşaması, ağabeyini kaybetmesi ve ardında yeğeninin tutuklanması dengesini iyice bozmuştu. Özcan, tedbirli olmak için hemen avukatlarla pazartesi sabahına toplantı ayarlamıştı. O gece de Neslişah Hanım ile görüşmeye gelmiş, kendi hissesi ile Ilgın’ın hissesinin vekâletini, Poyraz’dan alıp kendisine verdiği takdirde şirket işlerinin yürümesinde sorun yaşanmayacağını belirtmişti. Neslişah Hanım da uygun bulduğunu söylemiş, “Pazartesi en geç Salı, gerekeni yaparım. Haklısın, Poyraz ne zaman çıkacak belli değil, vekâletimi değiştirmem şart.” diye yanıtlamıştı. Ilgın zaten annesi ile ortak hareket edeceği için Özcan ayrıca konuşma gereği duymamıştı bile. Şirketin tüm sorumluluğu onun omuzlarındaydı. Poyraz'ın yokluğunda hatasız yönetim sergileyerek kendisini herkese gösterecekti. Hırslıydı ve bunu saklamazdı. Ama Poyraz’ın da yönetim kabiliyetine ve kararlarındaki soğukkanlılığına hayrandı. Ondan çok şey öğreniyordu.

Alize, saatin sesi ile uyandı. Bu sabah daha kolay kalkmıştı. Hemen karşı odayı çaldırdı ve aynı diri sesi duydu “Kalktım”. Bu kez on dakika daha erken gitmişlerdi koruya. Alize ısrarla hemen çıkalım demiş durmuş, Orkun da kabul etmişti. Koruluğun ucunda bir önceki gün bulundukları yere geldiklerinde iki orta yaşın üstü erkeğin ısınma hareketleri yaptığını ve hararetli bir şekilde konuştuklarını gördüler. Hemen yanlarına ulaşıp kendilerini tanıttılar ve o günü anımsatmak için konuşmaya başladılar.

Beylerden daha uzun boylu olanı, “O günü de o beyi de anımsıyorum. Hatta dün gazetelerde okuyunca hayretler içinde kaldım. Şimdi arkadaşıma ‘Bu olayı çözmelerine yardımcı oluruz o saatlerde bu genç adam bizimle birlikte koşuyordu’ demek lazım, diyordum. Sonra da kendimize kızdım. Genç adam bize adını soyadını söylemiş ama biz kendimizi tanıtmamıştık. Malum devir pek tekin devir değil. Aklımızca tedbir aldık.”

Alize de Orkun da yüzlerindeki gülümsemeyi saklama gereği duymadılar. Alize neredeyse adamın boynuna atlayacaktı.

“Beyefendi, bu söylediklerinizi hemen yazılı ifade olarak almak lazım ama İstanbul polisi olduğum için benim burada yetkim yok. Zaten burada görevli de değiliz ama bu genç hanım, kocasının boş yere hapis yatmaması için çok uğraşıyor. Mesai saati başlar başlamaz en yakın büroya ulaşıp bize yardımcı olur musunuz?”

“Mesaiyi beklemesek? İfade alacak memur vardır. Nasılsa bizim de kim olduğumuz belli. Hem o gün gördüğümüz ve koruluğa girmeyip, olayın geçtiği yerde dolaşan kişiyi de tarif ederiz. Belki de katil oydu.” Orkun inanamıyordu şanslarına.

“Siz ciddi misiniz? Eşkâlini verebilir misiniz?”

“Eşkâl veremem ama en azından kıyafetini boyunu posunu söyleyebilirim.”

“Siz bizim için bir madensiniz. Size borcumuzu nasıl ödeyebilirim bilmiyorum.” Alize, minnetini ifade edecek kelime bulamıyordu. Bu beyler ona dünyaları bağışlıyordu. Kocası en kısa sürede yine özgür olacak eve gelecekti.

“Bana borcunuz yok. Babam on üç yaşındayken tutuklanmış. Hırsızlık yaptı iddiasıyla. Ama yapan arkadaşıymış. Bunu gördüğü halde altı ay sesini çıkartmayan ve babamın boş yere yargılanmasına neden olan adam, sonunda insafa gelince babam da ıslah evinden çıkmış. Ölene kadar bize hep bu olayı anlattı ve başımıza gelirse mutlaka yardımcı olmamızı söyledi. Bir bildiği var yaratanın. Hiçbir şeyi boşuna vermiyor insanlara.”

Alize, duyduklarına inanamıyordu. Buna şans denmez de ne denirdi? Orkun da mutluydu. Dosyanın bir bacağı çabuk kapanacaktı. Hüseyin Bey ve arkadaşı Vasfi Bey daha fazla oyalanmadan ifade vermek için koruluğun çıkışına doğru yürüdüler. O sırada ikisi de dışarıda gördükleri kişiyi anımsamaya çalışıyorlardı. Taksi çevirip emniyet müdürlüğüne ulaştıklarında saat daha altı buçuktu. Nöbetçi memura kendisini tanıtan Orkun, özel bir odaya alınmalarını ve rahat bir ortamda ifadelerin alınmasını sağladı.

Alize dışarıda kalsa da içi içine sığmıyordu. O ifadelerin İstanbul’a hızlı bir şekilde ulaşması ve hemen savcının tahliye kararı vermesi için baş komiseri beklemeleri gerekiyordu. Aradaki kısacık süre asırlar gibi geldi Alize’ye. O sırada ifadeleri alınan iki bey de adreslerini ve telefonlarını Alize’ye de vermişti. Yardım etmenin hafifliği ile daha da gençleşmiş olarak emniyetten çıktılar.

Tüm işlemler tamamlanıp, postalamaya gerek olmadığını, Orkun ile elden gönderebileceklerine dair onayın çıkması ile iki genç mutlulukla ayrıldı emniyetten. Otele gelip hesabı kestiklerinde saat on olmuştu. İlk uçakta yer bulmalarının tek nedeni hafta içi olmasıydı. İstanbul’a iner inmez savcı ile görüşmek için taksiye bindiler. İkisi de inanamıyordu şanslarına. Ama Orkun daha da şaşkındı.

“Nasıl bu kadar isabetli kararlar verebiliyorsun. O adamları bugün göreceğimizden neredeyse emindin.”

“Değildim. Sadece orada olmalarını istedim. Diyorum ya pozitif düşünceye çok inanırım. Ve o düşünce bana kocamın en geç yarın evinde olacağını söylüyor.”

“Seninle poker oynanmaz. Sen kâğıtları da toplarsın eline.”

“Evet, şanslıyımdır oyunlarda da.”

Savcı ile görüşmek için beklemek zorunda kalınca yine saniyeleri saymaya başladı. Bu esnada, katil olabileceğine dair şüphe duyulan kişinin eşkâlini aklından geçiriyordu. 1.75 - 1.80 boylarında, ince yapılı, başına geçirdiği kapüşonlu

Eşofman üstünden yüzü seçilemeyen kişi kim olabilirdi? Kapüşonunda dikkati çeken bir delik vardı. Tek anımsadıkları özellik buydu. Altındaki siyah eşofman da dikkat çekici değildi. Eski eşofmanların dikkat çeken hiçbir tarafı yoktu. Bu nedenle öldüren kişinin tinerci olma ihtimali akıllara geliyordu. İyi de silahı nasıl ele geçirmişti? Ayakkabılarının bir özelliği olduğunu ama ne olduğunu anımsayamadıklarını söylüyorlardı. İki bey de aynı noktaya takılsa da ikisi de ne olduğunu bulamamıştı. Zayıf ama uzun boylu biri olduğunda ikisi de hemfikirdi.  Yine de bu bilgiler, son günkü telefon konuşmaları ile karşılaştırılacaktı. Ankara’dan arayan biri olabilirdi. O saatte orada olacağını bilen ya da orada olmasını isteyen!

Orkun, savcının odasından çıktığında yüzü gülüyordu. Birkaç saate kadar Poyraz serbest bırakılacaktı. Ölüm saati birkaç dakikalık sapma ile 6.30 – 6.45 arası olarak kesindi. Poyraz’ın ise 06.00-07.30 arasında iki şahidi vardı. Savcı şahitlerin ifadelerini dosyaya eklemiş ve gerekli işlemlerin yapılıp serbest kalması için imzayı atmıştı. Yine de babasını öldürtmek için birisini tutmuş olabileceği ihtimalini yok saymamak kaydı ile yurt dışı çıkışları yasaklanarak serbest bırakılmıştı.

Alize, kimseye bir şey söylememişti. Tek başına bekliyordu. Avukatı da tembihlemiş o da kimseye bir şey söylememişti. Kocasını kapıda gördüğünde koşarak ulaştı yanına. Poyraz elindeki çantayı yere bırakıp sımsıkı sarıldı karısına.

“Sen var ya… Ben seni hak etmek için çok büyük sevap işlemiş olmalıyım.”

“Ben ne yaptım ki? Sadece seni sevdim ve inandım.”

“Ben neler yaptığını biliyorum.”

Sonra kulağına eğilip, “O yakışıklı polisle Ankara’lara gitmenin hesabını sonra soracağım sana.” Aynı şekilde kulağına eğilip yanıtladı Alize “O polis senin hayatındaki başka bir kadının peşinde, ama sakın kötü davranma, sırf senin gözüne girmek için iki gün kendisini paraladı.”

Poyraz şaşkınlıkla baktı. Sonra yavaşça “Ilgın daha çocuk” dedi. Sonra da babası gibi konuştuğunu fark edip güldü. “Hayır, Ilgın artık genç bir bayan! Haklısın aşkım, damat adaylarına iyi davranmam lazım. Aslında burnundan fitil fitil getirmek vardı ama… Bu aday şanslı!”

“Şanslı elbette. Ben ondan yanayım. Hem Ilgın’ın da hoşlandığını biliyorum. Ve en önemlisi yarın akşam Orkun’u yemeğe davet ettim bile.”

“Ne yemeği? Ben karımla baş başa kalmak istiyorum. Kimseye yemek daveti veremem.”

“Bu gece ve yarın akşama kadar benimlesin. Seni yarın da işe göndermeyeceğim. Şirkete bir şey olacağı yok iki günde. Özcan halleder nasılsa bir şey olsa da. ”

“Hım, ödül iyiymiş. O zaman yarın akşam gelsin.”

AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin