1.Bölüm | Çikolata gözlü kız

668 33 10
                                    

Hava yağmurluydu, etraf karanlık ve sessizdi. Lisa oturduğu yerden sanki yere düşen her damlanın sesini duyar gibiydi. Çocukken yağmur yağdığında bulutların ağladığını zannederdi ve düşen damlaları saymaya çalışırdı. Bu sonsuza dek sürerdi herhalde.

Bu huzurlu sessizlik fazla sürmedi, saat 7:00'de kurduğu alarm çalmaya başladı. Lisa zaten uyanıktı, neredeyse hiç uyumamıştı. Alarmı kapatıp telefonu bir köşeye attı. Mutfağa gidip sert bir kahpe yaptı.
Telefonu attığı yerden alıp salondaki en sevdiği -en yumuşak olduğu için- koltuğa oturdu ve hesaplarında gezinmeye başladı, birkaç kişiden gelen önemsiz şeyleri es geçti. Tam kahvesinden bir yudum alırken kafasına gelen yastıkta kahve boğazında öksürüklerinin arasında bir küfür mırıldandı. Arkasını döndüğünde Jungkook kahkalarla gülüyordu. "Ölmek mi istiyorsun? " bulduğu ilk yastığı ona fırlattı. Yastık Jungkook'un yüzüne geldi. "Bu seksi yüzüme zarar verdiğin için Tanrı seni asla affetmeyecek Lisa." Saçlarını karıştırarak Lisa'nın karşısındaki koltuğa kendini bıraktı.
Jungkook'un attığı yastıkta boğma fikrini erteleyerek Lisa da oturdu. "Başım çatlıyor, içkiyi yine fazla kaçırmışım."
"Şaşırdık mı hayır."
Jungkook beyaz tişörtü siyah eşofman altı dağınık saçlarıyla çok tatlı gözüküyordu. Lisa'nın onu sinir etmek için aldığı pelüş tavşanı kafasına bastırmış baş ağrısından şikayet edip duruyordu. "O son bardağı içmemeliydim kafam kazan gibi."
"Beter ol." dedi Lisa. Bütün gece barlarda sürtmesine gerek yoktu.
"Ama buna değdi. Her zamanki Minho muhtemelen Jeon Jungkook'un cazibesine karşı koyamadı."
Evet Jeon kendini tanımlayabilecek tek kelimenin "muhteşem" olduğunu düşünüyordu, Ukala tavşan!
Tavşan demişken, Lisa çoğu zaman ona tavşan derdi. Jungkook ortaokuldayken gözlük takardı ve soluk beyaz teniyle tavşan dişleriyle çok tatlı bir Tavşana benziyordu. Lisa onunla geçerdi hep. Jungkook'da çok kızardı, hele ki toplum içinde olunca. Bir keresinde okuldan sonra ona Tavşanlı bir atkı hediye etmişti. Jungkook başta söylenip dursada yine takmıştı.
Jungkook'la Lisa ortaokuldan beridir arkadaştı. Lisa insanların içinde ne kadar utangaçsa Jungkook'da bir o kadar arkadaş canlısıydı, tuhaf bir şekilde çok iyi arkadaş olmuşlardı.
"Hey daldın yine, astreal seyahat falan mı yapıyorsun? "
Lisa düşüncelerinden sıyrıldı.
"Astreal seyahati nerden biliyorsun?"
"Ben bilirim. Gerçekten doğru mu? Ben şimdi burada uyurken uçarak Miami'ye gidebilir miyim? "
Lisa espiri mi yapıyor diye Jungkook'a baktı. Hayır gerçekten ciddiydi.
"Ne alaka ya?"
"Bilmem aklıma geldi işte"
Jungkook durup durup böyle sorular sorardı. "Oradan bakınca klise papazına ya da Einstein'a falan mı benziyorum?"
"Hayır, Sen Disney Channel'daki Mabel Phines'a benziyorsun." Lisa üstündekilere bakıp gökkuşağı desenli pijamasıyla çok mu çocuksu gözüküyordu? Hiçte bile bu pijamayı çok seviyordu.
"Bu arada hâlâ rahibesin değil mi?"
"Herkesin senin gibi her hafta başka biriyle yatması gerekmiyor"
"Ben her gördüğünle yat demiyorum, sadece biraz sosyalleş diyorum."
"Ben böyle iyiyim Bugs Bunny sen kendi işine bak."
"Senin için değil kendim için söylüyorum, kimse almayacak sonra bana kalacaksın diye korkuyorum."
"Dünya nüfusunun yarısı zombi olsa, dünyayı uzaylılar işgal etse, kalanların hepsi de unicorn olsa yine de sana bakmıcam."
"Ha ha"
Jungkook her zamanki favori stres atma yöntemi olan Lisa'yı delitme rıtüelini yerine getirdiği için memnuniyetle sırıttı. Kalkıp esnedi ve gidip Lisa'nın saçlarını karıştırdı. "Görüşürüz cınım." dedi. Lisa karşı atağa geçmeden odasına koştu, arkasından Lisa'nın küfürlerini duymadı bile. O kadar yorgundu ki duş alıp hemen tekrar uyuyacaktı.

XXX

Lisa metrodayken etrafındakilere çarpmamaya çalışarak boş bir yer bulup oturdu.
Uykusuz olmasına rağmen canı hiç uyumak istemiyordu. Bir şeyler atıştırıp evden çıkmıştı. Genelde gündüzleri dışarı çıkmayı sevmezdi. Normal insanlar gündüzleri gezer, arkadaşlarıyla buluşur yemek yerdi, kitap okurdu vesaire fakat Lisa normal insanların tam tersine vampir hayatı yaşıyordu. Gündüzleri uyur akşam sekiz de kalkıp o an canı ne çektiyse onu yerdi. Sonra kulaklığını takıp yürüyüş yapardı. Açık bulduğu mekanlarla idare ederdi. Bazen Jungkook'da ona eşlik ederdi.
Lisa'ya göre "normal" diye bir şey yoktu. Dünyada yedi milyar insan vardı. Iyiler vardı, kötüler vardı.
Lisa her bir insanı bir kitap olarak görüyordu. Her insan birbirinden o kadar farklı o kadar zıt ki. Her kitabın bir hikayesi vardır. Hüzünlü, mutlu. Bazıları ise hâlâ okunmayı bekliyordur. Lisa her insanın hikayesini merak ederdi. Bazen de insanlara baktığında acaba beş yaşındayken nasıldı? ya da ilk söylediği kelime neydi? merak ederdi.

Çok düşünmek ona yaramıyordu, ama elinde değildi. Beyni sanki birkaç dakika boş dursa ne olurdu?
Lisa bakışlarını etrafta gezdirirken gözleri iki kıza takıldı. Kumral saçlı kız hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu, sarı saçlı kız da onu dinliyor bazen başını sallıyor bazende gülüyordu. Gayet normal gözüküyordu. Kumral kız hafifçe yana çekilince Lisa kızların sol ellerinin birbirine kenetlenmiş olduğunu gördü. Kız tekrar eski pozisyonuna döndüğünde elleri gözükmüyordu.
Lisa yüzünde hüzünlü bir gülümsemenin olduğunu sonradan keşfetti.
Lisa geçmişin hayaletlerinin yine etrafını sardığını hissetti, anıları sanki bu anı bekliyormuş gibi birer birer zihnine düşmeye başladı.

Lisa lisedeyken herkesin başına gelen platonik -ya da karşılıklı ya da geçici olan şu "ilk aşk" denen şeyi yaşamıştı. Lisedeyken de Jungkook'tan fazla pek arkadaşı yoktu, zaten Lisa'da pek konuşmayı sevmezdi. Hep en arkada otururdu. Böylece herkesi görebilirdi.
Onun çaprazındaki sırada oturan dalgalı kahverengi saçlı çikolata kahvesi gözleriyle güldüğünde sizi de güldüren Jennie. Çikolata gözlü kız. Lisa içinden ona hep böyle derdi.
Lisa kitap okumak için kütüphaneye gittiğinde Kim Jennie'de orada olurdu. Bazende birlikte kitap okurlardı. Jennie ne zaman Lisa'ya gülümsese Lisa'nın kalbi maraton koşuyormuş gibi çarpardı. Bu yüzden bazen kendini bir aptal gibi hissediyordu.
Bir gün yine kitap okurlarken Jennie'nin ayracı yere düşmüştü. Onu almak için ikisi de aynı anda eğildiğinde kafaları çarpmışmıştı. İkisi de birbirlerine bakarken Lisa o çok sevdiği çikolata gözlere dalmışken, Jennie gözlerinin önüne gelen bir perçemi yana çekmiş ve Lisa'yı öpmüştü. Çok nazik bir öpücüktü bu sadece dudaklarını onunkilere bastırmıştı. Jennie'nin dudakları Lisa'nın hayal ettiğinden bile daha yumuşaktı. Jennie geri çekilmiş, Lisa şoka girmiş olduğu yerde duruyordu. Jennie Lisa'yı ayağa kaldırmış ve hiçbirşey söylemeden gitmişti.
O gün kalbinin heyecandan yerinden fırlayacağını bugün hâlâ hatırlıyordu. Bazen rüyalarına bile giren ilk ve tek aşkı onu öpmüştü!
Ne yazık ki aralarında olabilecek en fazla şey bu kadardı.
Ailesi onun lezbiyen olduğunu öğendiğinde ona hakaret etmişlerdi. Lisa'nın babası çok başarılı ve ünlü bir avukattı, ve ona göre bu durum mesleğini ve kariyerini kötü etkiliyebilirdi. Bu durum birkaç ay devam etmişti. Lisa ailesinin sanki ona vebalıymış gibi bakmasına onu biraz olsun anlamaya çalışmamalarına dayanamayıp evi terk etmişti. Başta çok zor olsa da zamanla bu duruma alışmıştı. Bazen annesiyle telefonda görüşmüştü bazen de buluşmuştu. Ama en çok babasının tepkisi onu kırmıştı. Çünkü onu çok severdi. O zamanlar bir evi bir ailesi olmasada o günden bugüne kadar yaşamayı başarmıştı.

Hayaletleri kovmak ister gibi başını sağa sola salladı Lisa, şimdi mutluydu bir evi sevdiği bir mesleği ve onu kardeşi gibi seven bir arkadaşı vardı. Eski anılar onun için tozlanmıştı. Kurcalamaya gerek yoktu. Ama bazen hatırlayıp herşey çok daha farklı olabilirdi diye iç çekmeden edemiyordu. En azından arkadaşı için mutluydu.
Jungkook'un annesi oğluna çok düşkündü. Her alanda her konuda oğlunun yanında olmuş onu desteklemişti. Jungkook'da annesini çok severdi. Bir tek annesinin ona tavşan demesine kızmazdı.
Jungkook'un annesi Jeon Soyeon Edebiyat Öğretmeniydi ve çok kibar bir kadındı.
Lisa onu gerçekten sever ve takdir ederdi. Kocasını bir trafik kazasında kaybettikten sonra birkaç yıl süren bir yas tutmuştu, ama sonunda toparlanmış ve bütün sevgisini oğluna vermişti.

El ele tutuşan çift çoktan gitmişti. Lisa'da metrodan çıktı. Şehrin gürültüsünü kornaların sesini yok sayarak dinlediği müziğin sözlerine odaklandı.
Geceyi sevmem ben
Gölgeler yalan söyler hep
Bense doğrularımdan kaçıyorum...

XXX

Çalıştığı Kitapevi'ne geldiğinde pek kimse yoktu ama şimdi çok kalabalıktı. Tarih bölümündeki kitapları düzenleme işini bitirdikten sonra gelen bir müşterinin istediği kitabı almak için arka taraftaki okuma bölümünden geçti, kitabı alırken yanlışıkla yere düşürdü. Eğilip alırken sessiz bir küfür mırıldandı. İnsanların içinde bir şey düşürmekten nefret ediyordu. Kitabı alırken onunla aynı anda bir el daha uzandı kitaba. Lisa bir teşekkür mırıldanıp karşısındaki kişiye baktığında donup kaldı.
Beş yıl sonra çalıştığı kitapevinde ilk aşkı Kim Jennie'yi görmeyi hiç beklemiyordu.





With You | chaelisa&taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin