Jungkook öğlene kadar uyumuştu. Bazen çok yorgun olduğunda derin uyuyabiliyordu bugün ki gibi. Uyandıktan sonra karnından gelen seslere kulak vererek dün geceden beri hiçbirşey yemediğini hatırladı. Üzerindeki eşofmandan ve tişörtten kurtulup üstünü değiştirdi.
Mutfağa gittiğinde buzdolabını açtığında hüsrana uğradı. Yemek yapmaktan hiç anlamazdı, ki Lisa gibi nefis İtalyan ve Tayland yemekleri yapmasını bilen bir ev arkadaşı varken neden uğraşsındıki? Aslında Jungkook'da yemek yapmasını biliyordu kendi çapında. Açlıktan ölmeyecek kadar!
Lisa'nın yemeklerinden yemek varken şu an dolaptan atıştıracağı hiçbirşey onu mutlu etmeyecekti. Keşke uyumadan önce ona yemek yapmasını söyleseydi. Uyandığında Lisa evde yoktu. Ne zaman gelip gideceği belli olmuyordu. Hüsranla geri kapattı buzdolabının kapağını. Feryat figan eden midesini pizza söyleyerek teselli etti. Bir iki saat evde takıldıktan sonra dışarı çıkıp birkaç işini halleti.
Akşam saat 7'de her zaman çok sevdiği bir yer olan cafe-bar tarzı mekan Red'e gitti. Gündüzleri normal bir cafe gibi hizmet veriyordu geceleri ise insanların dans ettiği makul miktarda alkol aldığı Karaoke şarkılar söylenip eğlenilen güzel bir yerdi.Jungkook sahneye yakın bir yerde tanıdığı birkaç arkadaşıyla sohbet ediyor bir yandan da içkisini yudumluyordu. Dikkat etmeliydi, gece olduğu gibi sabah yorgun bir şekilde uyanmak istemiyordu. Etraftaki insanlara göz gezdirdi. Ona gülümseyerek bakan birkaç kızın bakışlarını görmezden geldi. Duyduğu gitar sesiyle bakışlarını sahneye çevirdi Jungkook. Onun gibi müziğin sesini duyan herkes şimdi pür dikkat sahnedeki kişiye bakıyordu.
Onu gördüğündeyse ilk dikkatini çeken ipek gibi yumuşak gözüken saçlarıydı. Bembeyaz pürüzsüz bir teni vardı. Çıkık elmacık kemikleri yüzünde sert duruyordu, küçük bir burnu ve dolgun dudakları vardı. Jungkook bir an o dudaklara kendi dudaklarıyla dokunmak gibi karşı konulamaz bir istek duydu.
Gitarı çalan elleri çok güzellerdi. Parmakları ustaca tellerinde geziniyordu.
Sahnedeki kişi görüntüsüyle Yunan heykellerini andırıyordu. Sanki hayalperest bir ressamın aylarca, her kareyi, her bir rengin onlarca tonunun en güzel renklerle harmanlanmış, hiç bıkmadan her gün izleyebileceğiniz bir tablosuydu.Üzerinde siyah bir tişört ve siyah pantolon vardı. Sağ kolunda ise desenini tam göremediği bir bileklik vardı.
Adele'den Make You Feel My Love'u söylüyordu. Şarkının orjinali sadece piyano ve Adele'in güçlü sesiyle muhteşemdi, fakat bu sesin sahibi şarkıya bambaşka bir anlam katıyordu sanki. Jungkook tüm dikkatiyle büyülenmişcesine izlemeye devam etti.Şarkı bittiğinde kimseden ses çıkmıyordu. Birkaç saniye sonra ise güçlü bir alkış geldi izleyenlerden. Herkes bağırarak, alkışlayarak, ıslık çalarak beğendiğini dile getiriyordu.
Jungkook'un gözleriyle yiyip bitirdiği yirmi iki-yirmi üç yaşlarındaki genç izleyicilere teşekkür edip sahneden indi.
Bar bölümüne gidip oturdu. Jungkook yanına gidip gitmemekte kararsız kaldı. Normalde hiç çekinmeden flört edebilirdi, fakat şimdi neden yeni yetme ergen bir liseli gibi heyecan yapıyordu?
Kendine gelmek için derin bir nefes aldı ve bar bölümüne gitti. Ona çok uzak olmayan bir yere oturdu. Bir arkadaşıyla sohbet ediyordu, Jungkook onu seyretmeye başladı.
Ergen misin oğlum sen? diyen iç sesine çenesini kapamasını söyledi.
"Eskidi"
Siktir. Alık alık suratına baktığı için çocuk fark etmiş şimdi ona bakıyordu.
"Ne eskidi?"
"Yüzüm. Yaklaşık on beş dakikadır beni dikizliyorsun."
Jungkook'un iç sesi kahkahalarla gülüyordu ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
With You | chaelisa&taekook
FanfictionChaeyoung sevgilisini sertçe öptü "Çok tatlısın." Lisa anında gülmeyi bıraktı, Chaeyoung'un onu sevimli bulması onu utandırıyordu. "Sensin tatlı. Sütlaca benziyorsun, sütlaca benzeyen bir sincap." Jungkook:İkinizde kesin, en tatlı benim. Taehyung:...