Yemeğini afiyetle mideye yollamış, odaya geçmiştim. Hayatta en büyük şansımın ne olduğu sorulsa sanırım cevabım odamın sahip olduğu balkon derdim. Havalar artık ısınmıştı iyice. Nisan ayı neredeyse bitecekti. Yavaş yavaş kendimizi salmıştık falan ama sınavlar bize otostop çekiyordu. Haftaya sınavlar başlıyor ve çoğu iki haftaya bitiyordu.
En yakın sınav olan Matematik kitabımı ve defterimi alıp balkona geçtim. Evim, şehrin en serseri olan mahallelerinden birindeydi. Allah'tan burada büyümüştüm de her deliği biliyor herkesi tanıyordum.
Kulaklığımı kulağıma takmak için çabalarken içeri taş atıldı. Uzattığım ayaklarımı toplayıp ayağa kalktım. Alp Kağan olmalıydı. Aşağı doğru sarktığım da yanılmadığımı anladım. Kağan mahallenin aşağısındaki marketin sahibiydi. Gerçi babası 18 oluca üzerine devredecekti, fakat öylece ortadan kaybolunca zaten market ona kalmıştı. Benim abim gibiydi ve beraber büyüdük desek yeriydi. İki yada üç ay sonra 18 olacaktı.
"Kağancığımmmm"
"Balımmm"
"Nerdesin eşşek kaç gündür yoksun ortada," diyerek kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Biliyorsun market bana kaldı babam gidince..." dedi ve eliyle aşağı çağırdı. "Gel azcık konuşalım özledim seni"
"Bekle geliyorum umarım çekirdek getirmişsindir," dedikten sonra göz kırptım. Cevabını beklemeden masadan telefonumu aldım.
Ayakkabımı giyerek içeri doğru bağırdım. "Ben aşağı iniyorum. Kapının önünde oturacağız Kağan ile"
"Tamam geç kalma, anahtarını da al"
Kağan bizim apartmanın önünde oturmuş, çekirdek paketini açıyordu. Yanına oturur oturmaz " Nasılsın?" dedim. Çekirdek paketini uzatıp "İyi işte idare eder," dedi. Sesi, işlerin yolunda olmadığını yeteri kadar belli ediyordu. Ne diyeceğimi bilemedim, o da bunu anlamış olmalı ki konuyu değiştirme yoluna gitti. "Asıl sen nasılsın? Anlat bakalım"
"Ay nasıl olayım ya aynı," diye geveledim. Bir süre sessizlik oldu. Sonra birden bana dönüp "Var mı gönlünde yatan bi aslan?" dedi.
"Bizim gönlümüzde bir tek Ultra Aslan yatar," dedim gülerek.
"Ne dediğimi anladın sen," dedi çekirdek paketine uzanırken.
Var mıydı yok muydu? Bu sorunun cevabını ben kendime bile veremiyordum. "Var gibi ama olmaya da bilir"
"O nasıl bi cevap. Var mı yok mu? Hazır adam dövmek istiyorum, iyi olur," dedi ama şaka yapıyordu.
"Var"
"Eee"
"Eeesi...Aslında benimki aşk değil. Sevmek belki de... Belki de sadece bir takıntı, bilemiyorum. Hem onun ne hissettiğini bile bilmiyorum"
"Senin kafa iyice karışmış desene"
"Aynen öyle"
"Onu dene o zaman"
"Nasıl yani?" diyerek çekirdek yemeyi bıraktım.
"Yani, onun da sana karşı hisleri var mı öğren. Mesela onunla ilgilenme. Onu görmezden gel bakalım ne yapıyor?"
Bu neden benim aklıma gelmemişti ki?
"Ya Kağan çok teşekkür ederim. Sen bi'tanesin"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulun Reisi
Teen FictionUYARI: Kötü çocuk, saf kız hikayesi değildir. Bu egosu yüksek seviyede olan Bolatlı ve şıpsevdi Balın'ın hikayesidir. İyi okumalar🌸 Olaylar arkadaşının bir sözü ile başlamıştı. Miray okuldan sonra kütüphaneye giderken arkadaşı Balın'ın aklına Bolat...