Chorlot-3

446 18 2
                                    

1919 - Fransa 

Doktor Searlas gözlerime odaklanmıştı. Yavaşça beni süzdü, çıplak ayaklarıma ve pembeleşmiş yüzüme baktı. Şaşkınlığını üstünden atınca "T-tamam geliyorum bekle burada malzemelerimi alayım." dedi kekeleyerek. İçimden rahatlama hissi geçti. Doktor Searlas'ı beklerken geçen saniyeler yıl gibi geliyordu. Her nefes soluk boruma takılıyor, korkudan başka benliğimi saran hiç bir duygu hissetmiyordum. 

Düşünceli halde beklerken Doktor Searlas'ın tahta merdivenden iniş sesini duydum. Kulaklarımı kabarttım ve dikkatle kapıyı açmasını bekledim. Bir süre daha kıpırdanma oldu ve yavaşça tahta kapı gıcırdayarak açıldı. Dikkatle ona baktım. Elinde paltosu giymek için hazırlanıyordu. 

"Ne bakıyorsun tut şunu." dedi elinde ki dikdörtgen deri çantasını bana uzatarak. Kafam fazla düşünceyle dolu olduğu için bir süre beynimin cümleleri algılayıp elime komut vermesini bekledim. İki saniyelik bakışmadan sonra hızla elinde ki çantayı aldım. Doktor Searlas çantasını bana verir vermez kolunda ki kalın yünlü paltosunu giydi. Paltosunu giyerken üşüdüğümü hissettim. 

Elini bana doğru uzattı ve çantaya doğru 'ver' işareti yaptı. Çantayı ona doğru uzattım. Elimden yavaşça alıp tahta kapıyı arkasından gürültülü bir şekilde kapattı. Hala ona doğru bakıyordum. "Ee hadi evlat annen daha fazla beklememeli." dedi kafasıyla yolu işaret ederek. Başımla onayladım. Buzlu ve kaygan merdivenlerden aşağıya doğru indik. Yola doğru bir hamle yaptım ama Doktor Searlas yaşlı olmasına rağmen o sert parmaklarıyla kolumu hızlıca kavradı. "Dur bakalım nereye gidiyorsun. Oraya yürüyerek gideceğimizi hiç zannetmiyorum Bay Calve. Arabaya bineceğiz." dedi kendinden emin bir sesle. Kafamı çevirip ona baktım. Elbette yaşlı adamı üç blok ötede ki eve götürmeyi planlamıyordum. Eliyle sıktığı kolumu hafifçe gevşetti. 

"Pekala sizin istediğiniz gibi olsun Doktor. Ama oraya ne kadar erken gidersek o kadar iyi." dedim ses tonumu kalınlaştırarak. Biraz sonra yeni bir araba önümüzde durdu. Sürücü kısmının camı aşağıya indi. Uzun ince bir yüze sahip olan adam siması gözüktü. Burnu büyüktü. 

"Doktor Searlas buyrun." dedi ezik ses tonuyla. Doktor Searlas sürücü sözünü bile bitirmeden arabanın kapısını açtı ve arabaya bindi. Arkasından onu takip ettim. Hayatımda ikinci kez arabaya biniyordum. Arabalar her zaman dikkatimi çekmişti. Ben hayranlıkla arabayı incelerken sürücü yoluna devam etti. 

"LeNew sokak 19 numara." Doktor Searlas yolu tarif etti. Pencereden dışarıda yağan kar gözüme çarptı. Gerçekten arabanın içi sıcaktı. İçimde ki buzlar sanki bir anda erimişti. Bir süre sessiz kaldıktan sonra Doktor Searlas sessizliği bozdu. 

"Bay Calve, ayakkabılarınız." dedi ayaklarıma bakarak. İstemsiz olarak pembeleşmiş olan ayaklarıma baktım. Utancımdan ayaklarımı içeriye doğru kıvırdım. 

"B-ben evden aceleyle çıktım."                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       "Bunu görebiliyorum. Aah neyse arabaları seviyorsun değil mi?"                                                                                                                                                                                                                                                                                                   "Bunun önemi yok. Şu an tek umursadığım annem. Annemi kurtaracak mısın?" yalvaran gözlerle ona baktım.                                                                                                                                                                                                                "Ben değil Tanrı kurtaracak Bay Calve. Eğer o ölmesini isterse annen ölür. Yaşamasını isterse o yaşar." dedi gözlerini dışarıya doğru çevirerek. Cevap vermedim. Babam her gün kiliseye giden dindar birisiydi. Benide öyle yetiştirdi. Bu düşüncelerle birlikte araba yavaşça hızını kesti sonra durdu.

"Geldik." dedi Doktor. Cümlesini söylerken arabadan aşağıya doğru indi. Kapının koluna doğru uzandım ve adımımı aşağıya doğru attım. Sıcak alandan sonra ayaklarıma buz gibi kar değmesi beni biraz sarsmıştı. Aldırış etmeden koşarak Doktor Searlas'ın yanına gittim. Önden ben yürüdüm. Bahçe kapısını açtım ve tahta merdivenden yukarıya çıktım. Kapının kolunu çevirerek kapıyı açtım. Doktor Searlas hızlıca beni takip etti ve içeriye girdik.

Tahta zemin gıcırdıyordu hızlıca içeriye girdim. Annemin yatağına doğru baktım. Ve o an beynim durdu. 

Chorlot içeriye girer o an ki dehşet ve duygu hiç bir şekilde ifade edilemez. Beyin dalgaları tersine döner. Böbrekleri çalışmaz. Kalbi atmaz. Kan sanki damarlarında durur. Chorlot ölmeyi bekler.  13 Ocak 1919 saat sabah 10:03. O tarih Chorlot'un tüm inancını yitirdiği, hayatının en büyük tramvasını yaşadığı gündür. Ve Chorlot'un dudaklarından şu sözler dökülür. 

"Tanrı yok.." 

                                                                                                                      

Sadist AileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin