Sıcak su omuzlarımdan bacaklarıma doğru inip vücudumu yakarken düşüncelerimi başımdan atmaya çalışıyordum.
"Türkçe hariç altı dili ana dilim gibi konuşabiliyor, yüzlerce metre uzaklıktan kırmızı bir noktaya okla, barutlu silahlarla, mızrakla isabetli atış yapabiliyorum. İri yarı adamlarla dövüşebiliyorum ama lanet bir anıyı aklımdan silemiyor muyum? Tanrım çok komiğim cidden"
Yüksek teknolojilerle donatılmış ajan telefonum çalmaya başladığında kendi kendime konuştuğumu fark etmiştim. Duştan çıkıp bornozu üstüme geçirdim ve telefonu elime aldım. "Ajan Tilki" Evet MİT tarafından ajan adım Tilki olarak belirlenmişti. Kızıl saçlarımdan dolayı bu kod adını seçmiş olmalılardı. "Dinlemedeyim" diye cevap verdim. "Otelden çıkışını yaptım. Uyuşturucu ticaretinin yapılacağı yerin koordinatlarını motoruna yükledim." Ekranda Burak'ın görüntüsünün yerine koordinatlar ve yol seçenekleri gelmişti. "Adamlarımız ise bunlar. Soldaki Fransız-İngiliz melezi olan Adrien Touch sağdaki ise Türk Salim Tutum İkisini de canlı ele geçirmen lazım." Adamları inceledim. Adrien kırklı yaşların sonunda oldukça bakımlı bir adama benziyordu. Boydan fotoğraflarına baktım. 1.80 boyundaydı. Fotoğrafı ellerine doğru yaklaştırdığımda alyans izini fark etmem zor olmamıştı. Karısını aldattığı bariz bir şekilde ortadaydı. Odak noktamı Adrien'dan Salim'e çevirdim. Salim daha yaşlı gözüküyordu. Boyunun 1.75 civarında olduğunu tahmin ediyordum. Oldukça kilolu bir adamdı. Bakışlarımı kıyafetlerinde gezdirdim. Gözüme takılan tek şey ayakkabıları olmuştu. Tabanında çamur tabakası vardı. Şubattan nisana kadar Paris diğer aylara oranla kurak olurdu ve birkaç gündür yağmur yağmamıştı. Şu an kaldığı yer bataklığa yakın bir yerde olmalıydı. "Sherlock Holmes'culuk oynamaya bayılıyorum." diye mırıldandım "İki saat sonra ticaret başlıyor Adrien ve Salim hariç yedi sekiz tane silahlı adam olacağını tahmin ediyoruz. Eğer ticarete engel olamazsan Türkiye'ye yüklü bir miktarda uyuşturucu girecek" Burak'ın sesi düşüncelerimi bölmüştü. "Anlaşıldı" dedim ve telefonu kapattım. Bornozumu çıkarttım ve aynadan vücudumu süzdüm. Yara izlerini saymazsak hoş bir vücudum vardı. Ajan kıyafetlerimi giydim ve kızıl saçlarımı at kuyruğu yaptım. Filmlerdeki ajanları düşündüm. Evet kıyafetler benzerdi ama tabii ki topuklu ayakkabılarla koşup, oradan oraya atlayıp, suçlularla dövüşmüyorduk. Bu tamamen senaristlerin ajanları daha seksi göstermek için uydurdukları bir saçmalıktan ibaretti. Eşyalarımı, silahlarımı aldım ve otelden çıktım. Saat gece yarısına geliyordu ve Paris sokaklarında sarhoş turistler dolanıyordu. Harley-Davidson marka siyah motosikletime atladım ve kaskımı taktım. MİT'in dikiz aynasının aşağısına yerleştirdiği küçük ekrana baktım. Ticaret mahalli buradan yirmi sekiz kilometre uzaklıktandı. Sadece yarım saatim kalmıştı. Geç kalmamak için gaza yüklendiğimde motosiklet altımda çığlık atarak yola atıldı. Işıklara yakalanmamak için ara sokaklardan gitmeliydim. Ama bu beni birkaç sarhoşla muhatap olmak zorunda bırakabilirdi. Olasılıkları kafamda hesapladım. Ara sokakları tercih etmem çok daha mantıklıydı. Ani bir manevrayla ara sokaklara daldım. Yolda iki sarhoşa çarpmaktan son anda kurtulsam da yetişebilmiştim. Eski fabrikadan biraz uzaktaki bir tepede aracımdan inmiş, dürbünle adamları inceliyordum. İki tane adam kapı önünde nöbet tutuyordu. Bir tanesi ise çatıdaydı. Uzun mesafe silahıma susturucuyu yerleştirirken ilk başta çatıdakini vurmam gerektiğine karar verdim. Dürbünden nişan aldım ve adamı alnının ortasından vurarak etkisiz hâle getirdim. Aşağıdaki adamlardan birini hedef aldım. Bu adamı vurduktan sonra diğer adamın içeridekilere haber vermesine izin vermeden kafasına bir kurşun indirmeliydim. İlk adamın kafasına doğrulttuğum silahın tetiğine hafifçe yüklendim. Hızlıca diğer adama nişan aldım. Adam panik aşamasından çıkıp atağa geçemeden kafasından vurdum. Silahımı yerleştirdikten sonra eski fabrikaya doğru yol aldım. Çatıya kancamı attım ve kusursuz bir şekilde çatıya tırmandım. Merdivenlerden fabrikanın içine doğru ilerlerken elim tetikte bir şekilde hazır bekliyordum. Işık demetiyle karşılaşınca durdum ve içeriye göz gezdirdim. Aşağıda Adrien ve Salim dışında 4 tane adam vardı. Tabancayla karşılarına çıkarsam yavaşlıktan dolayı sorun yaşayabilir ve yaralanabilirdim. Oklarımı hazırladım. Yayımı sıkıca kavradım ve ortaya çıktım. Adamlar hemen aşağıdaydılar. "Bonjour les gars" -Merhaba beyler- diye seslenerek odak noktalarını bana çevirdim. Adrien ve Salim torbaları çantalara geri yüklemeye başlarken "kızı vurun" emrini verdiler. Dört adamdan ikisini daha silahlarını kavrayamadan okla yere serdim. Diğer iki adam bana ateş ederken demirin arkasına geçtim. Demirin arkasından çıkmamla diğer adamı vurmam bir olmuştu. Diğer adam bana doğru ateş ederken yayı iyice gerdim ve oku bıraktım. Son adam da yere serilirken kolumda oluşan sızıdan vurulduğumu anlamıştım. Adrien ve Salim torbaları toplamayı bitirmiş arabalara yöneliyordu. Kancamı yukardaki demirlerden birine attım ve iple Adrien'a doğru atladım. Havada süzülürken Adrien'ı ayaklarımla ittirip düşürdüm. Hemen ardından sorunsuz bir şekilde iniş yaptım ve Salim'in ayaklarına yayımdan bir ok gönderdim. Salim acıyla inleyerek yere düştüğünde ilk Adrien'ı ardından Salim'i bağladım. Küfürlerini duymamak için ağızlarına küçük uyuşturucu torbalarından yerleştirdim ve GAT arabalarının gelmesini bekledim. Kolumun şiddetlenen ağrısıyla refleks olarak elimi yaraya götürdüm. Kanama çok fazlaydı. Üstümdeki siyah deri ceketi çıkartırken fabrika başımın üstünde dönmeye başladı. Gözlerim kapanmadan önce son düşündüğüm şey "hangi gerizekalı mermileri zehirler ki" olmuştu.