'Bazı insanlar, giysi dolabınızda duran, eskidiği için hiç giymediğiniz ama atmaya da kıyamadığınız kıyafetler gibidir.'
C. Fırat İzgiSabahın bu saatinde uyanmaktan da kafamın dibin- de çalan bu saatten de nefret ediyordum. Şöyle bir ba- kınca, aslında birçok şeyden nefret ediyordum. Özellikle de okula gitmekten. Aslında şimdi uzanıp, hâlâ çalmakta olan şu saati duvara fırlatmak en iyisi olacaktı. Kafamı sanki bedenimden ayrı bir parçaymış gibi hissediyorum. Bedenim her ne kadar yataktan kalkmak istese de, ka- fam bir top mermisi gibi, yerinden kalkmak istemiyordu. Bu sabah kendimi, doktor yazısıyla yazılmış Serdar Ortaç sözleri gibi hissediyordum.
Ulan şimdi o piçlere ne kadar küfretsem azdı! Dün için, okuldan sonra şirkete uğrayacağıma dair babama söz vermiştim. Fakat o piçler yerlerinde durmak bilmediler ki! Bir yandan Murat, bir yandan Okan, kafamı yediler. Sanki bok vardı da gidip ziftlendik. Gecenin bir yarısı eve dönüp de, babama görünmeden içeri gireceğim derken, bir de ayağımı kapının kenarındaki dresuara çarpınca hissettiğim acı, babamdan yiyeceğim azardan da beterdi. Şimdi anlıyorum ki hissettiğim acı sadece geceden kalan baş ağrısı değil; ayak başparmağım da fena halde zonklu-yor. Ulan Murat, ulan Okan, şimdi sizi üzerinizde sadece donla bırakıp bir ağaca bağlamak vardı ya. Üzerinize de bal döküp, güneşin altında öylece bırakmak. Karıncalar, sinekler üşüşünce anlardınız. Şaka bir yana, ben de gerçekten çok acımasızdım.
Bu arada, onlara bu kadar kızdığıma bakmayın, neredeyse çocukluktan bu yana en samimi dostlarımdır onlar. Düşünün ki henüz ilkokula giderken, okulun bahçesinde üzerine işediğimiz fidanın boyu şimdi neredeyse okulun üçüncü katına ulaşmıştı. Aslında bizim için Özel Nişantaşı Okulları'nın kadrolu öğrencisi de denilebilirdi. İlkokulda başladığımız Özel Nişantaşı Okulları'ndan bu yıl mezun oluyorduk.
Murat aramızdaki en muzip adamdır. Kumral ten ren- gi, bal rengine çalan gözleri vardır. Güldüğünde ortaya çıkan bembeyaz dişleri ve yanaklarında oluşan gamzeleriyle gülüşü daha belirgin bir hal alır. Sürekli gülümseyerek gezmesi belki de ona çok yakıştığını bildiğindendir. Her an dalga geçecek bir konu mutlaka bulur. Ne yazık ki asıl amacı kendini eğlendirmektir, çünkü dalga geçtiği konular genellikle insanlar olur. Bu konuda başarısız olduğunu da söyleyemem. Okulda hocalara yaptığı şakalarla epeyce ün yapmıştır. Elbette müdire hanımın odasına da sıklıkla gittiğimizi es geçmemek gerekir. Özellikle, müdire hanımın karşısında o sevimli gülüşünü sergileyip, bir şekilde olaylardan sıyrılmayı bilmesi takdire şayandır.
Müdire hanım, yani namıdiğer 'Süslü Müzeyyen,' kırklarına merdiven dayamış olmasına rağmen hiç evlenmemiş bir kadındır. Okulun kız öğrencilerine karşı neredeyse bir canavar gibi dehşet saçsa da, erkek öğrencilere karşı bir o kadar toleranslı davranır. Elbette düzgün fiziği, neredeyse devamlı frikik veren mini etekleri ve sürekli 'ben buradayım' diyen göğüs dekoltesiyle de ergen öğ-rencilerin rüyalarını süslediğine eminim.
Okan ise uzun boylu, iyi bir fiziğe sahip, siyah saçlı, oldukça yakışıklı bir adamdır. Her ne kadar okulda hoca-lar tarafından Manken diye çağırılsa da biz ona aramızda Romeo deriz. Onun en büyük kusuru da aklının sürekli belden aşağı çalışmasıdır. Öyle ki, çoğu zaman beyninin kafatasının içinde olmadığını düşündürür. Eğer okulda değilse ve bir kızın peşinde koşmuyorsa, zamanını spor salonunda geçirir.
Şimdilik bu kadar bilgi yeter, çünkü artık yataktan kalkmam gerekiyor fakat çok uykum var. Bu da benin kusurum sanırım; uyumayı çok seviyorum. Uyku olimpiyatları falan olsa rekor üstüne rekor kırarım; uzun uyuma, senkronize uyuma, artistik uyuma, serbest uyuma... Uykuyu o derece seviyorum ama nafile, uyuyamıyorum. Neden mi? Çünkü annem buna asla müsaade etmiyor. Ne zaman uykum olsa beni uyandıracak bahaneyi bir şekilde buluyor. Ya temizlik yapıyor ya misafir geliyor, eğer hiçbir şey bulamazsa da 'hadi kalk da yüzünü görelim' diyerek gelip başıma dikiliyor. Neyse, artık kendi isteğimle kalksam iyi olacak, yoksa birazdan annemin şahane bahane-lerinden biriyle yüzleşmek zorunda kalacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nişantaşı Çocukları
Teen FictionEğitim hayatına komik bir gözle baktığım. Farklı kütlerlerde yetişen gençlerin bir birleri ile olan ilişkilerini ve taşradan, İstanbul'a göç eden ailelerin uyum sorunlarını kimi zaman komik bir dille anlattığım bir roman oldu. Umarım, beğenerek okur...