5 ay sonra...
Gitmek konusunda en ufak bir tereddütüm bile yoktu.
Amerika'da iyi bir üniversiteyi kazanmıştım ve gidecektim. Tek başıma yaşayacaktım, yaşayış biçimime kimse müdahale edemeyecekti. Kulağa harika geliyordu açıkçası.
Okulların açılmasına hâlâ vardı belki de ama ben erkenden gidip kalacağım evi ayarlamak istiyordum. Derin bir nefes alarak son kıyafetimi de koyduktan somra valizin fermuarını çektim ve yatağımdan indirip yere koydum.
Odama son bir kez kısa bir bakış attım. Çoğu zaman içi deprem alanına dönen gardrobum, sürekli kaysa da ısrarla düzelttiğim halı, üzeri şarkı sözleriyle ve saçmasapan çizimlerimle dolu olan çalışma masası, oh yatağım, benim ilk aşkım falan dermişim. Özellikle de çoğu zaman gözyaşlarımla yıkanan yastığım ve yalnız hissettiğimde bir faydası olmayacağını her seferinde bilsem de sarılmaktan vazgeçemediğim yorganım. Neredeyse 10 tane falan kitabımı salağın birine verdiğim için bir rafı boş duran kitaplığım-bu benim içimde çok büyük bir yaradır çünkü salak hâlâ evlatlarımı vermedi... Tanrım...
İyi veya kötü, burası benim geçmişimdi ve istemsiz olarak bir parçam buruktu. Bunun bir göstergesi olarak burukça gülümsedim ve ceketimi üzerime geçirip sırt çantamı omzuma taktım, ardından valizimi peşimde sürükleyerek odanın kapısını kapattım. Artık yeni bir başlangıç yapma zamanıydı.
Valizi tek elimle kaldırıp merdivenleri inerken annemin, babamın ve küçük kız kardeşim Skylynn'in merdivenin başında beklediğini gördüm. Skylynn beni görünce ağlamaya başladı ve annemin siyah kısa elbisesinin eteğine yapıştı. "Anne Harry gitmesin!"
Hayır, hayır, ağlamayacağım.
Valizi bir kenara bırakıp yere çömeldim ve sarılması için kollarımı iki yana açtım. "Keşke gitme diye bana deseydin, annem yerine." Güldüm, o ise koşarak boynuma sarıldı ve daha çok ağlamaya başladı. Kahverengi, beline kadar gelen hafif dalgalı saçları ve yeşil gözleriyle tam bir şirinlik abidesiydi. Ehe, tabii onun gamzesi yoktu.
"Skylynn, yapma güzelim, bak ben de ağlayacağım şimdi."
"Hıı yalancı, üzülseydin gitmezdin bir kere! Sen beni hep üzüyorsun!"
"Yaaa ama sen çok tatlısın!" Dedim gülerek ama anlaşılan pek bir işe yaramamıştı. "Şirin değilim, sinirliyim ben." Annemlere yan bir bakış attığımda annemin de gözlerinin dolduğunu gördüm. "Anne, bari siz yapmayın lütfen." Kız kardeşimden güçlükle de olsa ayrılıp ayağa kalktım. İçimden gülesim geliyordu aslında. Acaba gerçekten üzülüyorlar mıydı? Ugh, her neyse.
"Kendine dikkat et, sık sık arayacağım ulaşamazsam bozuşuruz."
Varla yok arası gülümsedim. "Tamam." Babamla da aynı şekilde vedalaştıktan sonra valizimi elime aldım, tam çıkacakken Skylynn'in sesi durdurdu beni. "Harry!"
Gülümseyerek arkamı döndüm. "Efendim bebeğim?"
"Bir kere daha sarılacağız!" Dedi burnunu çekerek. Gözlerimin dolmasına engel olamadım, "Peki küçük cadı, buraya gel." Diğerine kıyasla oldukça kısa süren sarılma faslımızın ardından nihayet ayrılabilmiştik. "Sen gelince ben kocaman olacağım, sonra beni de götüreceksin yanında!" Sadece gülümsedim ve evden çıktım, sonunda çıkmayı başarabilmiştim. Umarım tekrar gelirim, Skylynn.
Akmaya hazır gözyaşlarımı birkaç kez gözlerimi kırparak geri gönderdikten sonra valizimle birlikte yürümeye başladım.
Güzel ve biraz da acıtacak bir hayata başlangıç yapıyordum sanırım. Ama öyle bir şeydi ki acıtışı bile güzel gelecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
still the one • larry
FanficHarry: Hâlâ tüm kalbimle sevdiğim ve hayalini kurduğum tek kişi sensin Louis. Harry: Yerini dolduramadığım için özür dilerim. [texting]