"Geçmişin acı anıları,hançer gibi saplanır yüreğine.Ya varlığını kabullenip,o acıyla yaşamaya alışırsın ; ya da gözünü kırpmadan çekip çıkartırsın.Fakat ne yaparsan yap illa ki bir iz taşırsın.Geçmişinden asla tam olarak kurtulamazsın."
*
“Anne,şu aptal kadınla görüşmek istemiyorum!”
Gözlerimi mavilerine dikip,ikna etmeyi kolaylaştırmayı denedim.Görmek istemiyordum işte o kadını.Bir saat boyunca,ağzımdan çıkan her kelimeyi not ediyordu ve ben bu durumdan sıkılmıştım.Hem,her şizofren hastası gibi bende huysuzdum ve her öneriye huysuzluk etmem gayet normaldi.
“Kızım,bu seferlik gitsen?”
“Hayır! İstemiyorum!” diye bağırdım.Ne zaman birisi bana zorla bir şey yapmaya kalkışsa,beynimde ki uyarı çanları devreye giriyor,beynimi işgal eden fısıltılar vücudumu ele geçiriyordu.Ve eğer,ısrarlarına devam ederse onlarla daha fazla baş edebileceğimi sanmıyordum.
“Tamam o zaman.” Dedi gülümseyip.Ama anlamıştım,zorla gülümsüyordu.Benim denemelerime benziyordu bu gülücükler..
Üzgünüm anne. Diye fısıldadı,içimde sıkışmış benliğim.Çok üzgünüm,ama elimde değil. Diye devam etti,fısıltılar tarafından susturulmadan hemen önce.
Annemi ikna etmenin mutluluğuyla –ki bu gayet kolay olmuştu- elime cips kasesini aldım ve her zaman ki pencere kenarında olan koltuğuma yerleştim.Dışarıda ki hava değişimini izlemek,hoşuma gidiyordu.Fısıltılar bile bu manzara karşısında çenelerini kapatıp,düşüncelerimi rahat bırakıyorlardı.
Kasemde ki farklı el ile,ne zaman yumduğumu fark etmediğim gözlerimi açtım.Parıltılı gözleri,muhteşem gülümsemesi ile karşımdaydı.
“Vildan? Aşkım ne yapıyorsun?” dedi ellerimi ellerinin arasına alıp.Titrememe engel olamadım,içimde ki kanın akışkanlığı azalmıştı sanki.Aktığını hissediyordum.Nasıl bir şeydi bu böyle? Her karşılaşmamız da aynı hissi yaşıyordum.
Dudaklarımın kabiliyetini ele geçirmek istedim,kıvrılsınlar istedim.Olmadı.Kurcalamadım.
“Düşünüyorum.”
“Sana bir süprizim var.Görmek ister misin?”
Hevesi bulaşıcıydı sanki.Gözlerinde ki muzip parıltılar,gözlerime doğru geçerken kafamı aşağı yukarı salladım.Elimden tutup,ayağa kaldırdı beni.
“Eminim çok seveceksin.” Dedi montumu giydirirken.
Aniden gelen dürtüyle,yavaşça yanağına yaklaştım.Geçmişten gelen tatlı bir hissi anımsamıştım sanki.Dudaklarımı öne uzatıp,pürüzsüz teniyle temas ettirdim.Geri çekilmeme izin vermeden,kollarını etrafıma doladı.
Beynimi çevreleyen fısıltılardan,çok farklı bir fısıltı doldurdu kulağımı.Gerçekçi,güven verici,tahrik edici,gülümsetici bir fısıltıydı bu.
“Seni seviyorum,meleğim.”
---
“Neden buradayız?” dedim karşımda ki depomsu yere bakarken.Arabayı kilitleyip,elimi tuttu ve içeri doğru yavaşça çekti beni.
“Gel,kafanı dağıtacak bir şeyler yapalım.” Dedi demir kapıya anahtarı sokup,çevirirken.
İçeriye adım atmamla,toz bulutunun görüş alanımı sarması bir oldu.Ellerimi yüzümün hizasına getirip,sallayarak görüşümü netleştirdim.Ensar ise camları açıyordu.İşini bitirip yanıma geldi.Ben de bu sırada karşımda ki büyük kağıtları,yağlı boyaları,fırçaları inceliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Bedende İki Ruh
Teen FictionHayatta kendinizi Dünyada ki bütün insanlardan üstün hissettiğiniz anlar vardır.İşte ben bu kitabı öyle bir anda yazdım.