2

10 1 0
                                    

Arya'nın bilinci yerine gelirken gözlerini açmak için zorladı. Sanki birisi gözlerini tutkalla yapıştırmış gibiydi. Başının ağrısı ise cabasıydı. Elini kaldırmaya çalıştı, başaramadı. Sanki tüm sinir sistemi gevşemiş kas dokusu yok olmuş gibiydi. Fazlasıyla hissizdi. En son ne olmuştu? Zihnini biraz yokladı ve o acı sahneler yeniden gözünün önünden geçti. Nalet olsun! Eşi, çocukları. Kendini zorlayarak gözlerini açtı ve etrafına baktı. Koluna bağlı olan serumu görünce neden bu kadar gevşediğini anladı. Muhtemelen sakinleştirici vermişlerdi. O sinirle kolundaki serumu çekti çıkarttı. Niye yatıyordu o? Eşini ve çocuklarını bulmalıydı. Yataktan kalkarak çıplak ayaklarıyla duvardan destek alarak yürümeye başladı. Lakin yürümesi o kadar kolay olmadı. İçten içe öfkelendi. O her daim ayakta kalmalıydı, dik durmalıydı. Kapıdan çıktı ve doktorun odasını aramaya başladı.

Onların kimsesi yoktu bir tek birbirlerinin ailesi olmuşlardı bundan dolayı defin için kimse gelmeyecek her şey Arya'nın üzerine kalacaktı. Gözünden akan yaşları elinin tersiyle yeniden sildi. Daha sabah öpücük attığı kocası yoktu. Kokularına hasret kaldığı çocukları da yoktu. Düşündükçe delirecek kıvama geliyordu.

"Arya Hanım ne yapıyorsun? Sizin ayağa kalkmamanız gerekirdi. " Yanına gelip koluna giren hemşireyi takmadı bile. Kendi bildiğini yapacaktı. İnatçıydı o, kocasının tatlı keçisiydi. "Doktora götür beni eşimi ve çocuklarımı göreceğim. Son kez dahi olsa bunu yapacağım. " Hemşire kafasını iki yana sallayıp koluna girdiği kadına acıyarak baktı. Zaten hep böyle olmaz mıydı? Düşen insanın elinden tutulmaz genel olarak acırlardı. O acıyan bakışlar aslında karşılarındaki insanı fazlasıyla üzerdi. Bunun kimse farkında olmazdı. Bazen insanların düşünme yetkilerinin olup olmadığı bile anlaşılmazdı. O kadar aptal olurlardı ki, 'işte' derdin 'aslında böyle kişilere acıyacaksın.' Düşünemeyen insan aptaldır. Aptal insanlar ise güçlü değildir. Ufacık bir şeyde çökerler. Derler ya 'acıma acınacak hale düşersin' diye. Bir gün herkes bu hissi tadacaktı.

Arya doktorun odasına girdiğinde, doktor telaşla ayağa kalktı. Buraya kadar o sakinleştiricinin üzerine nasıl gelebilmişti? "Arya Hanım ne yapıyorsunuz? Dinlenmeniz gerekirdi." Arya gözlerini baydı. "Tıp camiasında size hep aynı kelimeleri mi öğretiyorlar yoksa aklınızla alıp veremediğiniz bir sorununuz mu var?" Arya her zamanki asabiyetine dönerken doktor sakince yeniden yerine oturdu ve Arya'ya oturmasını işaret etti. "Oturacak vaktim yok. Eşime ve çocuklarıma götürün beni doktor bey. " Doktor kafasını olumlu anlamda salladı. Artık yüzleşmesi gerekirdi. Tam olarak Arya'da aynı düşünceye sahipti. Ne olursa olsun o Ulaş Korkmazın karısı Arya Korkmaz'dı. Onların lügatında acınmak yoktu, onlar daima dik duracaklardı.

Doktorun yardımlarıyla morga girdiğinde derin bir nefes aldı. Burası neden bu kadar soğuktu? Çocukları hiç sevmezdi ki soğuğu. Eşi hemen hasta olurdu. Morgun içerisinden çıkan 3 ceset. Yüzleri sanki ağır çekimde gibi açıldı. O an Arya gördüğü tanıdık yüzlerle gözlerinin dolmasına izin verdi. Canı parçam diye sevdiği kocası, canımın içi diye sevdiği çocuklarının cesetleri karşısındaydı. Tenleri beyazlamış dudakları morarmıştı. Doktor yan taraftan bir şeyler anlatırken Arya dinleme gereği dahi duymadı. Aslında direkt doktoru duymuyordu. Çünkü hayat zaten onun için durmuştu. Gözlerinden akan yaşların haddi hesabı verilemezdi. Ciğeri yanıyordu. Nefes alamıyordu. Niye alsındı ki? Zaten nefesi, nefes almıyordu. O artık tamamen yaşayan ölü olmuştu. Cesaret edip bir adım dahi atamadı onlara doğru. Dokunamadı hiçbirisine. En son sabah sapasağlam bırakmıştı onları. Gülüyordu yüzleri, mutluydular. Kocası geldi bir an aklına. Arya her ağladığında gözlerinden öper sarılırdı ona. Çocukları neşe kaynaklarıdıydı. Her sabah onlarla uyanırdı. İçindeki büyük boşluk nefesinin sıkışmasına yol açıyordu. Ağzından tek kelam söz çıkmamıştı. Gözündeki yaşları sildi, kambur duran bedenini dikleştirdi. Çünkü kocası asla istemezdi bitik halini görmeyi. "Defin işlemleri başlatılsın. Tüm camilerde ise selası verilsin. Eve gidiyorum ben, daha fazla dayanamayacağım." Arkasını döndü, aslında gitmek istemiyorken onlara arkasını döndü ve hızlı adımlarla morgdan çıktı. Nereye olduğunu bilmeden hastanenin içinde yürüdü, yürüdü, yürüdü. En sonunda dış kapıyı bulduğunda arabası çoktan kapının önüne getirilmişti fakat kapının önü tıklım tıklım gazeteciyle doluydu. Gözlerini baydı Arya. Ne meraklıydılar insanların bitik hallerini magazin dünyasında göstermeye. Korumaların yardımıyla arabasına ilerledi ve bindiği gibi gaza basarak oradan uzaklaştı ve evine doğru yol almaya başladı.

Her şey neden bu kadar kötüydü? Bir anda neden? Kelimeler artık kifayetsiz kalıyordu. Hiçbir şey söylemeye gücü yetmiyordu. Can parçaları, canı. Gözünden yavaşça yaşlar akmaya başladı. Güçlü durucam derken bile gücü yetmiyordu. O hep eşinden destek almıştı ikisininde ailesi yoktu. Birbirlerine kol kanat olmuşlardı. Arya daha kundaktaki bir bebekken yetimhane önüne bırakılmıştı, Ulaş ise ailesini bir kazada kaybetmişti. İstenmeyen çocuktu Ulaş, haylazdı. Kimse bakmamıştı ona kendi kendine büyümüş, hırs yaparak gelişmişti. Arya ise küçük yaştan kıyafetlere karşı olan sevgisiyle belli etmişti bir tasarımcı olacağını fakat bu kadar yüksek bir mevkiye geleceğini kimse bilmiyordu. Keza kendisi de bilmiyordu. Koskoca şirketi kenara koyduğu para yardımıyla kurmuştu. Üstüne bir de Ulaş da gelince, her şey daha iyi olmuştu. Peki ya şimdi kime yaslayacaktı sırtını? Koskocaman dağ'ı yok olmuştu. Kafasındaki soruları es geçti. Ağlamamsı gerekiyordu. Muhtemelen evinin önü de gazeteci doluydu. En azından onlara bir açıklama yapmalı ve meraklarını yok etmeliydi. Arabasını evinin önünde durdurdu. Tam olarak düşündüğü gibiydi, evinin önü ana baba günü gibiydi. Derin bir nefes aldı. Korumaları araba durduğu gibi etten duvar olmuşlardı. Yüzüne yüzüne patlayan kamera filaşları artık sinir bozucu bir hal almaya başlayınca sakince indi arabadan. Tabi indiği gibi tüm yıkan sorular sorulmaya başladı.

"Arya Hanım nasıl hissediyorsunuz?" "Eşinizin ve çocuklarınızın kaybı çok ani geldi. Araba firenlerinin tutmadığı öğrenildi, şüphelendiğiniz biri var mı?" "Defin işlemleri ne zaman?" Buna benzer daha sürüyle soru geldiğinde Arya evinin basamaklarına geldi ve durup arkasını döndü. "Açıklama yaptığımda gidecek misiniz? Fazlasıyla kafa yoruyorsunuz şuan da." Bir gazeteci evet dediğinde Arya açıklamasına başladı. "Evet çok ani, evet fazlasıyla üzgünüm, üzgün olmamak elimde olan bir şeyde değil. Üçünü birden aynı gün kaybettim ben. Peki siz benim acımı anlayabilir misiniz? Herkesin acısı kendine göre büyüktür. O yüzden anlayamazsınız. Peki ya biri size gelip dese ki 'eşinizi ve çocuklarınızı kaybettiniz' ne yapabilirsiniz ki? Elinizden bir şey gelmiyor. Canımı onlara vereyim onlar yaşasın diyemiyorsunuz. Allah'ın lütfü bu, senin yapabilecek bir şeyin kalmıyor. Ayrıca şüphe duyduğum kimse yok, çünkü bizim kötü olduğumuz kimse yok. Mümkünse artık aldığınız cevaplarla kapımın önünden çekilin. Baş ağrısı yaratıyorsunuz. " Arkasını döndüğü gibi kapısını açtı ve eve kendini hızla attı. Derin derin nefesler almaya başladı. Çok yorulmuştu. Sırtını duvarla birleştirdi ve yavaşça yere oturdu. Kendini 'Neden ben?' diye düşünmekten alı koyamıyordu. Sebebi neydi ki böyle bir şey olmuştu. Aklı fazlasıyla karışıktı. Derin bir iç çekti ve yeniden ayaklanarak salona geçti. Uyumak istiyordu. Hiç uyanmadan, uyumak istiyordu. Koltuğa uzandı ve uyanmama dileklerini sıralayarak kendini boş bir karanlığa bıraktı.

Benim Dünyam | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin