Birlikte eve gittiğimiz bir gündü. El ele olmayı hayal etsem de maalesef ki el ele olmak için fazla uzaktık birbirimize. Merak ediyordum, merak ediyordum da... Neden Bacon bana adını söylememekte bu kadar ısrarcıydı. Bilmiyordum. Ama keşke bilseydim...
Derin bir nefes alırken Bacon'a baktım göz ucuyla. Bir afişe bakıyordu hayran hayran. Onun baktığı yere baktığımda gördüğüm şey ile sevinmiştim. Demek ki bugün lunaparka gidecektik. Eğlenceli olacaktı.
"Chanyeol-ah. Lunaparka gittin mi hiç?"
"Çok. Seninle de gitmek istiyorum bu akşam. İster misin?" dediğinde gülümsemiş ve kafasını öne eğmişti. Neden bu kadar utanıyordu ki.
"Ah, ama... Pahalıdır."
"Sana değer." dudaklarımdan dökülen kelimeler ile ikimiz de donmuştuk. Yüzünde ufak bir şaşkınlık ifadesi vardı. Yine de ne ara uzattığımı bilmediğim elimi tutmuş ve beraber usulca bir yola koyulmuştuk.
***
Sonunda lunaparkın kapısında durduğumuzda önümdeki afişten fiyatlara bakmıştım. Gayet normaldi. Bu beni gülümsettiğinde yanımdaki minik bedenin şaşkınlıkla bana baktığını görmüştüm. Galiba... Ona göre pahalıydı.
"Emin misin, Chanyeol-ah? Yani... Fazla pahalı değil mi?" Ellerine bakarken dediğinde gülümsemiştim. Onun için değerdi.
Elimi çenesine atmış ve o güzel yüzünü gün yüzüne çıkartarak yanaklarını sevmiştim. Elmacık kemiklerl al al olurken ben onun bu utangaçlığına sırıtmıştım. "Dediğim gibi; sana değer, ma belle." Yanaklarından çekilen ellerimden birisi elini tutmuş ve adama gerekli miktarda parayı vererek bizi içeri sokmuştum.
Etrafa göz gezdirdiğimde her yerinde çok fazla dolu olduğunu fark etmiştim. Tabii ya bugün pazardı. Tüm herkes buraya gelmişti ama geceye doğru azalacaklarını biliyordum. Bu yüzden hüsranla etrafa bakan bedeni dürtükledim.
İleride tek boş olan yer Aşk Tüneli'ydi ve bizim de vakit geçirmemiz gerekiyordu. Hayır, tabii ki de sevgililerin uğrak yeri olduğu için seçmemiştim onu. Ya da seçmiştim. Kim bilir?
"Gel, ma belle. Buraya gireceğiz." İşaret ettiğim yere bakıp dediğimde bana bakmış ve gözlerini şaşkınlıkla kocaman açmıştı. Bir yandan ise yanakları tekrardan kızarmıştı.
"A-ama orası sevgililer için." dediğinde kıkırdamış ve onu çekiştirmiştim bir yandan.
"Tek boş yer orası ama. Girelim ve vakit geçirelim. Biz çıkıncaya kadar atlıkarınca boşalacak. Oraya gideriz." Diyecek bir şeyi olmadığından kabul etmek zorunda kalmıştı. Haklı olduğumu biliyordu. Girmek için pek hevesli değildi. Bu beni üzüyordu ama... Ellerimizin birbirine sımsıkı bağlı olması içimi daha bir hoş ediyordu.
Keşke buraya girerken sevgili olsak diye hayal ediyordum, adam bizim için tekneyi hazırlarken. Güzel bir yerdi. Karanlık bir tünelin içinden geçeceğimizi düşünmüştüm ama etraf pasparlaktı. Pembe ve beyaz renkli ışıklar tüneli aydınlatıyordu. Duvarlarda birçok şey çizilmişti. El ele tutuşan, öpüşen, sarılan hetero çiftlerin resmi olması dışında eşcinsel çiftlerin de bu tarz resimleri vardı. Bu nedense yanımdaki heyecanla tünele bakan bedene yamuk bir gülüş sunmamı sağlamıştı.
Birlikte kuğu şeklinde olan kayığa oturduğumuzda hala daha elleri ellerimdeydi. Gözlerimiz kayık ilerledikçe resimlerden uzaklaşıyor ve birbirimize doğru dönüyordu. Belki de tam zamanı, diye düşünmüştüm bir anda. Belki de onu öpmenin tam zamanıdır.
Yüzlerimizi birbirimize yaklaştırdığımda gözlerimiz birbirine kenetlenmişti sımsıkı. Bir elim beline giderken öbür elimde çenesindeydi. O ise kocaman açtığı gözlerinin ardından bana tutunmuştu. Gözleri titriyor, gözbebekleri ve kirpikleri bu titreşime ahenkle cevap veriyorlardı. Burnundan alıp verdiği her nefes suratıma çarparken aralık kırmızı dudakları beni mahvediyordu her geçen saniye.