No.2

2.7K 205 156
                                    

O günden sonra Baekhyun, pazartesi olmasını iple çekmişti. Çünkü Jongdae'ye bundan yüz yüze bahsetmek istiyordu. Ve ayrıca telefonun ekranını kırdığından yeni telefon alması gerektiği için ona mesaj atamazdı zaten. Ve yeni bir telefon alacak kadar parası da yoktu.

Ailesine bundan söz etmek de pek istemiyordu. Hoş, aklına bile gelmemişti onlara telefonunun kırık olduğunu söylemek. Ne de olsa arasalar da açmıyordu.

Derin bir nefes aldığında ailesinin evde olmadığını bilmek onu sevindirmişti. Büyük ihtimalle annesi kardeşiyle bir lunaparkta eğleniyordu. Pazar günlerini buna harcarlardı hep. Ve Baekhyun'a asla teklif etmezdi. Bu canını yaksa da şu an yirmi yaşındaydı ve on üç yıldan beri buna fazlasıyla alışmıştı. Ya da kendisini kandırıyordu.

Babası ise arkadaşlarıyla birlikteydi büyük ihtimalle. O da pazar günlerini hep arkadaşlarına ayırırdı. O da annesi gibi Baekhyun'u görmezden gelirdi. Hoş babası, annesinin yaptığı gibi kardeşini ondan ayırmazdı. Ama bu bile onun içine dert olmuştu.

Hayat doluydu. Kabul ediyordu. Ama bunu acılarını gizlemek için yaptığını kimse bilm- ah neredeyse kimse bilmiyordu. Jongdae'yi unutmuştu.

Jongdae onun için yüzünü bilen tek insandı. Açıkçası ailesinin bile bilmediği her şeyi biliyordu. Ailesinin hiç sorma gereği duymadığı şeyleri.

Kardeşi doğduğundan beri Jongdae ile arkadaştı. Ve kardeşi doğduğundan beri Baekhyun maske takıyordu. Ama bu onun tüm bu olanlar da kardeşini suçladığı anlamına gelmiyordu. Kardeşini çok seviyordu ve kardeşi de onu seviyordu. Bu dünyada sevdiği iki insandan biriydi.

Gözleri hafifçe yaşla dolarken kafasını iki yana salladı ve elleri cebinde ayağa kalktı. Kumbarasına bakmalıydı. Yeni bir telefon için yetecek miktarda parayı toplamak için kaç gün çalışması gerektiğini öğrenmeliydi.

Bu yüzden oturduğu yerden kalktı ve çayını eline aldı. Odasına usulca adımladığında gülümsemişti. Bu evde kendini ait hissettiği tek yer burasıydı. Ama keşke il dışında bir üniversiteye gitseydi. Mesela Busan'a.

Çalışma masasının üstündeki rafta duran Burnuk şeklinde olan kumbarasına uzandığında derin bir nefes almıştı. Beklediğinden daha ağır olan kumbaraya bakmış ve kaşlarını çatabildiği kadar çatmıştı.

Elindeki kumbara ile yatağına oturduğunda alt tarafını kendi tarafına çevirerek altındaki kapağı çıkartmıştı. Tüm paranın yatağına doğru düşmesini izlerken aralarından düşen A4 kağıdını elleri arasına almış ve üzerinde yazan notu okumuştu usulca.

"Ağabey! Telefonun kırıldığını biliyorum. Ve bunun için annemlerden de para istemeyeceğini de biliyorum. Bu yüzden kötü bir şeylere rağmen biriktirdiğim bu parayı kabul etmeni istiyorum. Sana bu parayı seve seve verdiğimi biliyorsun! Sakın kafelerde çalışıp kendini yorma. Kendine en iyisinden bir telefon al, ağabey.

Seni seviyorum!

- Baeri"

Ah, şu kız, dedi içinden sitemkarca. Bu parayla istediği tüm o bebekleri alabilirdi. Ama buna rağmen hepsini ona vermişti. Onun hakkını asla ödeyemeyecekti sanırsa. Gözlerinde birikin yaşlar bu sefer sel olup giderken derin bir nefes almış ve cüzdanına koyduğu parayla telefoncuya gitmek için hazırlanmıştı, hızlı bir şekilde. Bir yandan da düşünüyordu "Arta kalan parayla ona bir bebek almalıyım." diye. Bunu hak ediyordu, minik cadı.

***

Pazartesi olduğunda Baekhyun elinde yeni telefonuyla Jongdae'yi arıyordu kampüsün içerisinde. Bir yandan ise telefonunun yeni özelliklerini keşfediyordu. Iphone kullanmayı bilmezdi. Ama tek dua ettiği şey bilgisayarının Apple'dan olmasıydı çünkü tüm bilgilerini kolayca aktarmıştı telefonuna.

No.8834 [chanbaek·texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin