Alttaki dizeleri başka bir bölüme koydum mu bilmiyorum. Fakat öyle seviyorum ki, yüz bölüme koysam da yine vazgeçmem yüz birinciye koymaktan...
İyi okumalar.
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Cemal Süreya
Ne kadar zaman geçtiğini bilmezken güçlülüğüm kayıplara karışmış, bedenimdeki organlar işlevini yerine getirmemeye başlamıştı.
Zihnim, bir öğretmen gibi binlerce düşüncenin arasında sıkışıp kalmıştı. Her birinin sesini duyuyordu. Her birini anlıyor, yorumluyor, cevap vermek istiyordu. Ama tek bir kelime edebilecek hali yoktu. Aşkın sesi yükselince onun sesi kısılmıştı. Hırsın çığlıklarına kulaklarını tıkamış, intikam kulağındaki pamuğu çıkararak ona kızmıştı. Boğazındaki düğümü çözememiş, gözlerini ve kulaklarını yeniden kapatamamıştı. Bir kargaşanın tam merkezinde kalmıştı. Ve zihnim, bir kargaşadan ibaret olmanın hüznünü her tepkimde açığa çıkarmaya yemin etmişken; kalbimin varlığından haberi bile yoktu.
Kurtarıcısı çok yakınındaydı. Kalbim ona çok yakındı fakat işi başından aşkındı. Giriftlenmiş umutlarımı, hayallerimi, hırsımı çözümlemekle uğraşıyordu. Birde bu yetmezmiş gibi yerli yersiz hızlanmalarını, yerinden çıkacakmış gibi atmasını kontrol altına almakla uğraşıyordu. Aşkla başı dertteydi. Yani işler onun içinde pek iç açıcı değildi.
Göründüğü gibi ikisi de onlara bıraktığım bedenin içinde yorgundu. Yıllardır tüm duyguları hissetmiş, ellerine geçen her şeyi yitirmiş, kaybetmişlerdi. Kazandıklarında onlara iyi hissetmeleri için vereceğim zamanı az tuttuğumdan sevinçlerini az yaşamışlardı. Benim ölüşümü, dirilişimi, tutsaklığımı ve özgürlüğümü tatmışlardı. Kimi zaman onlara yaşattığımın aynısını bana yaşatmak için birleşmişler, kimi zaman beni kendi halimde bırakmışlardı.
Bunlara rağmen, bütün bu olanlara rağmen; ikisi de cesurluklarını yitirmemişlerdi. Zihnim de kalbim de birbirinden cesurdu bedenimin içinde. Yıllar önce de şimdi de.
Fakat cesurluk denilen şey; korkularımın tam ortasında durarak onları ölüme, yok olmaya mahkum etmiyordu. Aksine korkularımı uzaktan izliyor, müdahele etmekten çekiniyordu. Korku içimde büyüyordu, büyüyordu. Yenilgiyi kabullenemeyecek olmanın getirdiği korku, ciğerlerime bir sigara dumanından daha hızlı ulaşıyordu. Ciğerlerime adeta bir annenin çocuğuna sarılması gibi sarılmıştı, bir verem gibi yayılmıştı bedenime. Hayal kurmamı bile engelliyordu. Mesela ellerimin, hayal ettiğim piyanonun üzerinde serçe gibi titremesinin sebebi tam da bu yüzdendi. Ya da tam Shawn'a sarılacakken gözlerimin açılması, konuşacakken dudaklarımın kapanması, uçacakken kanatlarımın kendiliğinden kaybolmasının sebebi hep bundandı. Korkularım, hayallerime kadar sızmıştı. Hepsinin sebebi ise yenilgiydi.
Aden, beni kabullenmek istemesem de üç kez yenmişti. Birincisini gençliğimin baharında yapmıştı. İkincisini Shawn'a gerçeği söyleyerek, üçüncüsünü ise -ki en katlanılamaz olanı buydu.- kızını aramıza sokarak gerçekleştirmişti. Beni sandığımdan daha iyi tanıyarak Shawn'a aşık olacağımı tahmin etmiş ve kızını göndermişti. Dudakları Shawn'ın dudaklarına değmiş, eli saçlarında dolaşmıştı.
Beni ciddi ciddi yenmişti.
Ve ben, bu yenilgiyi kabul edemiyordum.
Kaldırımın kenarına oturmuş, gözlerim dolu dolu duvara bakarken hissettiğim tek şey buydu. Kabullenememezlik. Aynı tutuklanmayı kabul edemediğim gibi bunu da edemiyordum. Bu yüzden kendimi durdurmaya çalışsam da aklımdan türlü türlü oyunlar geçiyor, planlar oluşuyor ve hastalıklı bir ruh olma yolunda ilerliyordum. Çatık kaşlarımı düzeltemiyor, dudaklarımı ısırmaktan vazgeçemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Antitez |Shawn Mendes|
FanfictionSaat on iki çeyrekken ve ben, benden geçip onda kalmışken gözlerimle gözleri birkaç saniyeliğine de olsa buluştu. Önce karnımdan kasıklarıma doğru ince bir sızı yayıldı. Ardından göğüs kafesim kendi kendini imha etme yolunda ilerleyen kalbime bir to...