Herhangi bir duygunun aklını istila etkesine fırsat vermeksizin , beklentisiz ve çaresiz gözlerle arkadaşına bakıyordu. Loreen oun için çok değerliydi. Şimdi ona acıyarak bakması doğru değildi.
Pencerede kendisine el sallayan Loreen' e hayali öpücükler yollayıp ciğerlerindeki sıcak havayı üfledi. Dudaklarının arasından cigara dumanı gibi görünerek çıkan havayı hissediyordu. Eliyle, gözüne gelen kar tanelerini temizleyerek bahçe kapısından çıkmadan önce son kez arkadaşına el salladı. Ve bahçeden çıktı.
Gitti, diye düşündü Loreen. Yine yalnız kalmıştı. Pencereden uzaklaştı. Yatağına oturdu. Soğuğu hissediyordu. Odada hatırı sayılır bir ısıtma sistemi, hatta şömine bile yoktu. Bacaklarını karnına çekerek kollarını vücuduna sardı. Başını da kollarının arasına aldı.
Birkaç dakika hareketsiz kaldı. Neden biraz sonra başını kaldırma gereği duydu?
"Plak!" diye mırıldandı. Hızla ayağa fırladı. Masasının yanına adeta koşarak ulaştıktan sonra gözlerini üstünde dikkatle gezdirdi.
Yok, yok, yok! Gitmiş!
Yüzlercesinin arasından arayarak bulduğu plak yoktu.
Kafatasının ağırlaştıfını hissetti. Neredeydi?
Aklına gelen fikirle duraksadı. Şimdi hatırlıyordu. Natasha! Masayı toparlarken onu görmüş ve almış olmalıydı . Natsha o plağın anısını biliyordu.Bunu onun iyiliği için yapmış olsa bile Loreen sinirlenirdi.
Düşünceleri zorluyor ve yoruluyordu.
Neden plağı,özel eşyasını, ortalığa bırakmıştı ki!
Ne olursa olsun o plağı Natasha' dan almalıydı. O çok değerliydi. O plak, belkide onun hayatıydı. Hayatı... Basitti, ama katlanması zordu. Siyah, karanlık, boğuk ve sertti. Bir o kadar da kırılgan... Hayatının kırılgan yönlerini hatırlamaya çalıştı. Tabii, onun hayatı zaten ucuz ve sıradandı. Bu da bir güçsüzlüktü. Güçsüzlükse kırılganlık doğururdu.
Yıllar sonra o plağı ilk kez dün dinlemişti. O çok farklıydı. Birçok gerçek, normallik ve ardından aşırılığa kaçmış bir laneti barındırıyordu. Loreen'in kulakları, bunu duyuyordu. Yine de somut ve kesin bir fikri yoktu. Bu şarkı, gözünün önüne bir "Anne" hologramı iliştirmişti. Fakat bu korkunçtu. Çok acı vericiydi...
Evet, onu aramıştı. Artık görüyorsa, kaybolan şeylerin yerini öğrenebilirdi. Tabii yakınlardaysa.Evden uzaklaşmaya hala korkuyordu.
Gözleri nakledildiği gün, bu gözlerle, annesinin gözleriyle, ağlamamaya yemin etmişti. Ama o sesleri duyduğu an, kendini tutamayıp yeminini bozmuştu. Ve şu an hâla bozuyordu. Gözyaşları taptazeydi. Yine görüşü bulanıklaşırken korkarak gözlerini sildi.
Tanam, sakin ol! , diye emretti kalbine.
Sorun yok. Sorun yok. Sorun yok...
...
Birkaç gün sonra...
Birkaç gündür her saniye odasındaydı. Tamamen yalnız... Önce kitap okumak istedi ama gözlerini yormamalıydı. Evet, hala korkuyordu. Kitap okumak, geçici bir oyalanış şekliydi. Güçsüzlüğü ve cılızlığı artarken kendini berbat hissettiğini düşünüyordu. Resmen hapis halindeydi. Kendi kendini hapsetmişti.
Ne kadar ödleksin Lory...
Elizabeth, ablası, odasına yemek getiriyordu. Ama Loreen sadece çorba içiyordu. Diğerlerini yemeye eriniyordu. Zaten acıkmıyordu. Acıksa da psikolojisi, düşünceleri yemesine engel oluyordu. Adeta bir hasta durumundaydı.
Sorun değil, diyerek kendini avuttu. Bunu çok iyi yapıyordu.
Pencereye yöneldi. Camdan dışarı gözlerini dikti. O an gözleri neye takıldı?
Elinde küçük bir çantayla koşan Natasha mıydı?
Natasha?
Hızla bahçeye girdi. Loreen pencereye yaklaştı ve şaşkın bakışlarını gizleyemeyerek öylece baktı. Gizleyememişti! Kendini toparladı ve kapıya koşup dışarı çıktı. Vay canına, odasından dışarı çıkmıştı! Dış kapıyı açtı. İçeri nefes nefese Natasha girdi ve hızla kapıyı kapattı. İçeriye sıyrılan soğuk yanında birkaç kar tanesi yerdeki kilimimsi şeyle buluşup yok oldu.
Direk beresini çıkartan Natasha, ilk iş olarak Loreen 'e sarıldı ve hızla onu odasına sürükledi.
"Hey, n'oluyor?"
Natasha odanın kapısını kapatıp elini küçük çantasına soktu. Ve içinden katlanmısmş nemli bir kağıt çıkarttı.
"Bu ne?"
"Mektup!"
"Ne?" Loreen önce anlamadı. Fakat sonrasında yüz ifadesi tamamen değişti.
"Mektup mu?"
"Evet ama bu başka."
...
"Tabii, postayla aşk mektubu göndereceğini düşünmek saçmaydı."
"Kesinlikle. Peki, hazır mısın?"
"Evet." dedi gözlerini kapatarak Loreen. "Oku şunu!"
"Tamam. " Natasha öksürdü. Ve mektubu okumaya başladı.
"Aşk karamsarlıktır. Karanlıktır. Olmayanı isyemektir. Tıpkı beni görmeni ismemem gibi..." Natasha burada Loreen 'e imalı bir bakış atarak devam etti."(...) Gözlerini açıp gör beni isterdim. Ama bu çok uzaktı aşka. Aşk? Evet, sana aşığım. Bu nasıl oldu bilmiyorum. Ama her gece hayalinle bira içiyorum. Sarhoş olunca da gerçeğe dönüşüyorsun ve seni kollarıma alıyorum. Gerçek ol!
Ve çok güzel olduğunu da atlayamam. Çok güzelsin, senden gerçekten, uzun zamandır, çok hoşmanıyorum."
"Bitti mi?"
"Evet."
Loreen kağıdı Natasha 'dan alıp inceledi. Okudu, okudu ve tekrar okudu...
Gözleri yine doldu. Fakat bu kez, dudakları yukarı kıvrıldı.
"İnanmıyorum!"
"İnanmalısın. Sanırım bunlardan daha çok var. Hepsi de benzer. Sanırım bunları içinde tutmamak için yazıyor. Yatağının altındaydı." kıkırdadı.
"Natasha, ben... Ben inanamıyorum! Teşekkür ederim." diyerek ilkine sarıldı. Zaten bir yanı daima Brad 'in ondan hoşlandığına inanmıştı. Ve belki de imkansız değildi. Kafasındaki kuşkuların bir anlık kendisini terk edişini izliyordu adeta. Şimdi , biraz umudu vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRAMAFON
RomanceTaş plaktan... "Beni anlıyor musun?" "Deniyorum." "Peki ya sana aşık olduysam?" "Aslında, seni hiç anlayamıyorum." Uzak olmaya çalışırken yakınlaşanların hikayesi... Kalplerine ve bedenlerine engel olamadıkları her anın bedeli gibilerdi. Onlar aynı...