*HİKAYEDEKİ İSİMLER, KARAKTERLER, YER VE ZAMAN TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR.*
Karanlıkta yayılan melodiler ,taş duvarlarda kulağına ıslık sesi gibi geliyordu. Bedenini müziğin ritminden tamamen uzaklaştırmış heykel misali hareketsiz dururken cızırtılarla gözleri kapanıp açılıyordu. Notalar ruhunu ele geçirmişti adeta. Gözlerini tekrar kapattı ve loş odayı inleten tiz sesi dinlemeye koyuldu. Bu incecik ses, sol göğsünde olmayan kalbini titretiyordu. Melodilerdeki hislerin yoğunlaşıp ona yeni bir kalp yaratmasına izin verdi. Titreyen sağ elini yavaşça kalbine götürdü. Sıcaklığını ve sertliğini hissettiğinde bir yumruk attı. Dudaklarından ufak bir inilti çıkınca dudağını ısırarak kalbini okşadı.
Seni lanet olası, diye düşündü . Şimdi de "Kalp" denen vıcık vıcık organını avutmaya çalışıyordu.
O bir deliydi. Şimdi bunu kendisi de görmüştü, yine.
Dayanamayıp duvara yaslandı. Dik duramıyordu. Sırtını sürterek yere oturdu. Kollarını iki yana sarkıttı.
Gözlerini önüne dikti. Boş bakışları sigara dumanı ve pislikle griye dönmüş ve neredeyse her metresinde karalamalar olan duvarı delip geçiyordu. Kafası yine düşüncelere dalmıştı. Korkunç fikirlerinden, bahçe kapısının çıkardığı ses ile kurtuldu ve kafasını arkadaki duvara vurdu. Bunu yapmamalıydı, hiçbir şey düşünmemeliydi.
Unutmalıyım, diye geçirdi içinden. Müziğin hangi ara durduğunu fark edememişti bile. Koluyla masaya uzanıp plağı sertçe çekip çıkardı ve karşı duvara, diğerlerinin yanına fırlattı. Tekrar masaya tutunarak zorlukla ayağa kalkıp üstü kirle kaplanarak siyahlaşmış toz pembe rengindeki balerinli müzik kutusunun kapağını açtı. Gözlerini başka tarafa çevirerek içinden rastgele bir taş plak alıp kutuyu seryçe kapattı. Gözlerini seçtiği plağa yöneltti ve umursamadan gramafona koyup gözlerini kapattı. Sertçe yutkundu ve gözleri kapalı ve hareketsiz beklemeye başladı.
Cızırtılar, cızırtılar, cızırtılar... Ve yavaşça kulağa gelen müzik. Ve hızla açılan gözkapaklarının arasında küçülen göz bebekleri.
Bacakları titriyordu. Terlemeye başladı. Dudaklarının yandığını hissetti. Ağlıyordu. Eliyle gramafonu kavradı ve sıkmaya başladı. Bu o müzikti. Onu bulmuştu. Yüzlerce plağın arasından tek bir şarkı... Bu şarkıyı dinlememeliydi ancak engel olamıyordu.
Gramafonu zorla bırakıp yıllardır hiç önemsemediği büyük, taşlı ve oldukça eski aynasına döndü. Yansımasına yaşlı gözlerle baktı. Gözlerle... Kendine ait olmayan bir çift gözle. Eliyle gramafona vurup korkunç müziği durdurdu. Şimdi düşünmeliydi. Gördükleri hakkında düşünmeliydi.
Görüyorum. Kendi yansımamı görüyorum. Yıllar sonra tekrar görüyorum. Ne kadar da büyümüşüm! Eskisinden de zavallı olmuşum. Başkalarının gözüyle kendime bakıyorum, ölü birinin gözüyle. Haftalardır gözlerinde bağlı olan bandajı daha dün çözdüler ve ben, kendime ait olmayan bir çift gözle kendime bakıyorum. Körüm ben, hala körüm. Görüyorum, ama körüm.
Bu gözler masmavi. Ben bu gözleri hak etmiyorum. Geri verin bana kapkara gözlerimi! Bunlar bir ölünün gözleri. Onu öldüren kendisiydi.
Gözyaşları artık durmadan akıyordu. Ama zaten buna alışıktı.
Bunlar bir ölünün gözleri. Annemin gözleri!
Aniden kapının açılması ürkmesine sebep oldu. Arkasını döndü ve gözlerini kısarak baktı. Henüz çok net göremiyordu.Gözleri, açık kapının arasında dikilmiş kendisine dolu gözlerle bakan bir çift gözü seçebildi. Kendisine doğru yavaşça yaklaşmaya başladı. Dayanamayıp koştu ve ilkinin kollarına sarıldı. İlki, ilk dostu, en iyi dostuydu.
Kör olmasına rağmen onunla yalnız başlarına dolaşabilirlerdi. Evet, onun dışında hiç dışarı çıkmazdı. Sadece annesiyle beraber gezebilirdi. Annesi onu hiç yollamazdı. Nedeni, göremiyor olasıydı, engelli olması... Ama annesi ölmüştü.
Gitmeden önce tek dileği de gözlerini bana vermekti. Ameleyat uygun olunca da gözlerini bana naklettirdi. Ama hiç mutlu olamadım, annemin gözleriyle, bir ölünün gözleriyle görmek, görme engelli olmaktan bile kötü gelmişti bana. Şimdi annem yoktu yanımda. Değneğim yoktu. Sadece benden bıkan işsiz bir babam ve aklı fazla karışık olan bir ablam vardı. Annemin vefatında bile bize uğramayan akrabalarımın zaten canı cehenneme!
"Nasılsın?" diye sordu ilki. Hala sarılıyorlardı. "İyi ki geldin, ölmeme yardım et!" dedi titreyen ince ses tonuyla.
Birden kollarından ayrıldı. "Ölmek yok! Daha erken. Tanrı dilemedikçe ölüm olamaz!"diye çıkıştı. "Nasıl soğukkanlı olabiliyorsun Natasha? Bunlar annemin gözleri. Bir ölünün gözleri." diye mırıldandı.
"Aslında, senin herşeyin ondan bir parça. Seni o doğurdu, genlerini de ondan aldın, güzel gözlerini de. Bu tuhaf birşey değil. Sen onun parçasısın."
"Yine soğukkanlı davranıyorsun." diye cıkıştı.
"Hayır Lory, senden ayrıldıktan sonra her gece uykusuz kalıp ağlıyorum. Dayanamıyorum. Yıpranıyorum! Kimse sandığın kadar güçlü değil. Ama sen şimdi güçlü olmalısın!"
"Bu berbat. Bana görmeyen gözlerimi geri versinler istiyorum. Alışamam!" "Alışırsın.Alışacaksın!" "Alışacağım ve güçlü olacağım. Peki sen yanımda olacak mısın?"
"Elbette yanında olacağım." " O zaman deneyeceğim."Yine sarıldılar.
Haklıydı. Güçlü olmalıydım. Olmak zorundaydım... Kafamım içindeki seslere ve kalbimin oyunlarına karşı çıkmalıydım! Zaten bu durumda kalbi kim takar ki!
Bazen öyle duygular beliriyor ki, kalbinin varlığını tam anlamıyla hissediyorsun. Güçlü kalmak iyice zorlaşıyor. Hatta imkansızlaşıyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRAMAFON
RomansTaş plaktan... "Beni anlıyor musun?" "Deniyorum." "Peki ya sana aşık olduysam?" "Aslında, seni hiç anlayamıyorum." Uzak olmaya çalışırken yakınlaşanların hikayesi... Kalplerine ve bedenlerine engel olamadıkları her anın bedeli gibilerdi. Onlar aynı...