bölüm dört, "sarı çiçeklerin kuruttuğu sayfalar"

75 9 180
                                    

Mevsimler değişir ve aylar hızlı hızlı kaçarlardı birbirlerinden. Takvim yaprakları düştükçe yerlere ve saatler uzaklaştıkça zamandan, her şey yavaşça değişir. Sayfalar tükenir, boyalar kurur ve ölürdü düşünceler. Duygular güçsüzleşir, insanlar zayıflar, renkler açılırdı çamaşır suyuna bata bata. Hayat devam ederdi, tüm zorluklara ve değişikliklere rağmen o aynı hızda ve aynı yavaşlıkta sürür giderdi. Hiç bir kibrit yaktınız mı? İzlediniz mi onu yanarken siyaha ve sonra gri küllere dönüşürken?

Son Seungwan'ın en sevdiği fırçası mavi bir boya kutusunun içinde yüzüyordu. Tamamlanmış tablolar sırtını dayardı duvarlara, güneşin altında büyürlerdi. Son Seungwan'ın odasının anahtarı hep kilitlerdi kapısını. Girmesin diye tablolarına bakacak gözler içeriye, girmesin diye kan dolu kutularını bulabilecek eller içeriye, girmesin diye kalbini görebilecek arkadaşlar içeriye. Kasımdan sonra karlar yağmıştı, Seungwan sokağa çıkıp da boyamak istemişti o beyaz acıları tek tek. Korkuyla kilitledi kendisini odasına, kapıyı sertçe kapattı.

Kış sert geçmişti. Kış çok soğuktu, sarılacak kimsesi yoktu. Kang Seulgi, yan odada yaşayan ve salonda arada karşılaştıkları bir ruhtu sadece, sanki. Yanına gidip yatabileceği, gözlerini yumup hayaller kurabileceği ve rahat uykulara dalabileceği bir arkadaş değildi artık, sanki. Ondan kaçmış, ondan uzaklaşmış, ondan saklanmıştı genç ressam. Odasında, fırçalar çarpa çarpa tablolarına eskitmişti bedenini. Damarlarından kırmızılar akıtmış, olabileceği kadar mavi olmuştu genç ressam. Kırmızılara küs, kırmızılara inançsızdı o.

Aralık, son olur demişti, içinden gelen varla yok arasında dolaşan bir umut. İnanmamıştı ona Son Seungwan, inanmamıştı hiçbir iyimser düşünceye aklında canlanan ve almıştı bir defter eline. Kalınca bir çizim defteriydi, küçük bir dikdörtgen. Gülümsemişti karlar dışarıyı boyarken, ne de güzel çizilirdi bu deftere bir çizgi roman. Kapağını boyamıştı sarıya, kuruduktan sonra üzerine kaligrafi ile yazmıştı romanının adını; Irene ve Wendy. Kang Seulgi'nin haberi yoktu bu odada olanlardan. Kang Seulgi, haftalardır kahvaltı yapmıyordu.

Ocak'a girerken Son Seungwan, ellerinden akan kızıl kanlarla boyuyordu bambaşka bir tabloyu. En sevdiği fırçası elinde, mavi çizgilerle kapatıyordu kırmızı renkleri. Gözlerinden akan yaşların rengiydi mavi, kanını boyardı soğukluğa. Karanlıktı odası oysa dışarıda havai fişekler patlıyordu. Seulgi, dışarıdaydı ve arkadaşlarıyla kutluyordu yeni yılın gelişini. Biliyordu, biliyordu Son Seungwan onunla konuşmasa da. Çünkü çizmişti o kahrolası elleriyle! Çizmişti, Seulgi'yi Joohyun ile! Bir yılbaşı günü, el ele yürürken sokaklarda. Karlar akarken şapkalarının üzerine sarılmışlardı. Bir el konmuştu kırmızı bir yanağın üzerine, "Wendy," demişti çizgi romanda.

"Seulgi," demiş olmalıydı hayatın kendisinde. Saçları sarıydı, birkaç gün önce boyadığını görmüştü Seulgi'nin, odasının kapısının deliğinden bakarak. Açıp da gülmek, boynuna sarılıp da anlatmak istemişti oysa! Seulgi, bırak onu, bırak Joohyun'u! Son Seungwan boyarken beyaz tabloları kanlarıyla ve gözyaşlarıyla, Bae Joohyun tutup Kang Seulgi'nin elini, okşuyordu yanağını. Ve şöyle diyor olmalıydı tam şu anda ona, "seni seviyorum."

Kış çok sert geçmişti. Okula bile gitmemişti, okuldan ayrılmıştı. Kitaplar okuyor, resimler karalıyor ve aptal bir büyüyle sarılmış elleriyle çiziyordu aynı sayfaları tekrar, tekrar!

Açtı çizgi romanını, okumaya başladı ve öğrendi böylece dünyada neler döndüğünü.

"Senin için uyanık kalıyordum," diyordu Irene. Evinde, siyah deri koltukta oturmuş sarılıyorlarken ikisi. Elleri okşuyordu sarı saçlarını diğerinin, yorgun gözleri kapanıyordu arada. Dudaklarındaki acı kahve tadı konuyordu diğerinin boynunun üzerine. Öpüp de çekmiyordu hemen dudaklarını Irene, kalıyordu birazcık. Gözleri kapalı, çekiyordu onun kokusunu içine ve dudakları titretiyordu kollarında duran kızı. Acı kahveler tatlı bir pastaya dönüşüyordu, öpücükleri boynundan dolanıp da dudaklarına yapıştığında. Kahveye süt döküyordu barista, Irene öperken diğerinin dudaklarını. Krema koyuyordu bardağın tepesine barista, Irene'in elleri çıkarmaya başlarken diğerinin kıyafetlerini, okşarken tenini narince. Karamel döküyordu bardağın içine, döküyor ve döküyordu barista, Irene'in ıslak dudakları dolanırken diğer kızın bedeninde. "Senin hayalin yüzünden uyuyamıyordum," diyor Irene, elleri kapanmışken diğer kızın göğsüne ve gözlerini açıyordu onun gözlerine bakabilmek için.

bir ressamın kırık fırçasından geriye kalanlar  •「wenseulrene」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin