Elimdeki telefonu cebime atarak boş sokakta yürümeye başladım. Hava kararmak üzereydi. Ne ara bu kadar geç olmuştu ki.
Bunları düşünürken daha nerede olduğumu bile bilmediğimi farkettim. Saatlerdir yürüyordum ve bir zaman sonra sanırım kaybolmuştum.
Boş sokakta sessizce bir küfür mırıldandım. Hoş, bağırarak söyleseydim de kimse duymazdı.
Sokak terk edilmiş evlerin arasında terk edilmişti sanki. Sanki, kırgındı o sokak ve o terk edilmiş evler. Onlara bir gülümseme gönderdim. Bunu yapmam gerektiği hissi düşmüştü içime.
Artık yürümekten bir hâl olan ayaklarımın bana olan çağrılarını dinleyerek, yine terkedilmiş olan bir evin önündeki merdivenlere çöktüm.
Ellerimi kahverengi, uzun ve geçen gün düzleştirdiğim hâlde bugün biraz dalgalanmış saçlarımdan geçirdim.
Dayanamıyordum. Kalbim sıkışıyordu. Korkmuştum. Neden ben diye sorguluyordum kendimce. Hoş, sanki ben sorgularsam her şey geçecekti ya.
Birden alnıma düşen bir yağmur damlası hissettim, sonrasında yağmur hızlanmıştı. Kafamı gökyüzüne doğru çevirdim ve yüzümde buruk bir gülümsemeyle bağırdım. "Yine duygularıma tercüman olarak benim yerime ağlıyorsunuz sayın bulutlar, teşekkür ederim!"dedim.
Sonrasına bulutlar bu dediğimi duymuş olacaklar ki yağmur daha da şiddetlendi. Bu sefer dayanamadım kahkaha attım. Sonra yağmur daha da çok şiddetlendi. Ardından ben de daha güçlü bir kahkaha gönderdim. Bir süre böyle devam etti.
Sonrasında telefonum cebimde titremesiyle silkelendim ve yağan yağmura aldırmadan telefonumu açtım.
Yağmur damlaları telefonun ekranına düşerken ben de gözlerimi ovalayarak mesaja bakmaya çalışıyordum. Mesaj Jungkook'dandı.
"Neredesin?"
"Lisa beni seni bulmama zorluyor. Yorma beni kendi ayaklarınla gel."
Bunlar yazıyordu mesajlarda. "Ah, Lisa'm, biricik arkadaşım."diye mırıldandım. Jungkook'a cevap vermeyecektim. Hem biraz gıcık olmuştum, hem de nerede olduğumu ben de bilmiyordum.
Sonrasında ayağa kalktım ve üstünde bir sürü yağmur damlası olan telefonumu bacaklarıma, kurulanması için sildim.
Kapşonlumu kafamdan geçirip, gözlerimle olduğum yeri süzüyordum. Olduğum yere hiç anlam veremedim ve yine bir umut, geldiğim yöne doğru yürümeye başladım. Yağmur biraz dinmişti ama yine de yağıyordu.
Biraz yürüdüm, sonra biraz da yürüdüm ama bir yere varamadım.
Yavaşça pes edip Jungkook'u aramaya kara verdim fakat arkamda duyduğum ayak sesleri bunu yapmamı engelledi.
Biri deli gibi bana doğru koşuyordu. Bu zaten korkan beni daha çok korkutmuştu ki ben de koşmaya başladım. Bacaklarım zaten oldukça kötü durumdaydı fakat ben olabildiğince hızlı koşmaya çalışıyordum.
Bir yandan Jungkook'un yine beni o zekâsıyla bulmasını umuyordum ki, düşüncem burnumda hissettiğim eter kokusuyla bölündü. Aynı anda gözlerim de kapandı ve birden her yer karanlık oldu.
Karanlık...
....
Artık buradayım: oneoflosers
ŞİMDİ OKUDUĞUN
euphoria ❦ RoséKook
Fanfiction"Sevmenin ne olduğunu iyi bilirim ben. Sevdiğini kaybetmeyi en ağır şekli ile yaşadım ve şimdi siz beni korkutmaya çalışıyorsunuz." "Bayım beni üzemezsiniz." Eliyle çenemi kavradı ve yüzüme baktı. O an sadece tek bir şey düşündüm, "Tanrım lütfen kö...