Şokla Jungkook'un gözlerinin içine baktım ve ellerimi Jungkook'un ellerinin arasından çekip saçımdan geçirdim.
Hayır. Olamazdı. Jimin'di bu, hep güçlü olurdu. Ben ne zaman korksam beni korurdu. En yakın arkadaşı öldüğünde bile ağlamamıştı o. O, ölemezdi. Bunu kaldıramazdım.
Kafamı olumsuz anlamda salladım ve Jungkook'a döndüm.
"Ne saçmalıyorsun sen? Jimin'e hiçbir şey olamaz!"
Ayağa kalktım ve tam Jungkook'un önüne geçtim. Benim ardımdan o da ayağa kalktı. Birbirimize o kadar yakındık ki, bu beni rahatsız etmişti. Onu iki omzundan da ittim ve tam o sırada boğazıma gelen hıçkırıklarımı farkettim. Sanırım hıçkırıklarla ağlamam yakındı.
"Rosé, biliyorum güzelim bu hiç kolay değil ama beni bir dinle. Daha sonra istediğin kadar ağlarsın ya da ağlamak işine gelmezse beni pataklayabilirsin de. Ama ilk önce sakince dinle."tekrar bana doğru yaklaştı ve ona cevap vermemi bekledi.
İki elimle yüzümü kapadım"Hayır, bu olamaz, hayır..."dedim. Tam o sırada yağmur yağmaya başlamıştı bile. Yine bulutlar yardımıma koşmuştu fakat bu sefer ben de onlara eşlik edip ağlıyordum.
Jungkook dudağını ısırdı ardından kafasını gökyüzüne dönüp olumsuz anlamda salladı. Ardından bana doğru biraz daha yaklaştı ve alnını alnıma yasladı.
Artık nefeslerimiz birbirine çarpıyordu. Ve ben ağlarken o da beni izliyordu. Onu itmeye çalıştım fakat beceremedim. Her itmeye kalktığımda daha çok yaklaşıyordu.
En sonunda pes ettim ve ona "Anlat"dedim."Bekliyorum."
Alnını alnımdan çekti ve sağ elini saçlarımdan geçirdi. Ardından kafamı göğsüne yasladı ve;
"Kalbimin sesini duyuyor musun?"
"Duyuyorum... çok hız-"
"Şşş, şu andan itibaren ben konuşuyorum sen dinliyorsun Rosé. Hem bak, sana arka fon müziği olarak deli gibi çarpan kalp atışı da verdim." Benim kalbimin de pek bir farkı yok Jeon Jungkook Bey.
Başım hâlâ Jungkook'un göğsündeydi ve biz sarılır pozisyonda, ayakta duruyorduk. Kokusu burnuma doluyordu yine Karamel
"Tamam"dedim. Hâlâ ağlıyordum ama beni saran bu şefkatli kollar dolayısıyla hıçkırıklarım dinmişti.
"Jimin.. Jimin, Japonya'ya geri dönmüştü Rosé. Koji denilen pislik senin peşindeydi ve Jimin artık ondan kurtulmak için Japonya'ya gitmişti. Herifin her yerde adamları var ve hep senin peşindeler."durdu. Derin bir soluk aldı ve saçlarımı dekrar okşamaya başladı.
"O seni korumak için gitti fakat bu sende sakın suçluluk duygusu oluşturmasın. Senin hiç bir suçun yok. Kendine kızıp bir şey yaparsan külahları değişiriz haberin olsun."bunu söyledikten sonra başıma bir öpücük kondurdu ve devam etti;
"Biliyorum, Koji ile benim aramda ne olduğunu merak ediyorsun ama merak etme sincap kız, benim Koji denilen şerefsizle tüm bağlarım koptu. Bunların nedenini daha detaylı bir şekilde anlatıcam sana, ama önce Jimin'in uyanması gerek tamam mı? Bu arada unutma sen sadece bir sincapsın onun için bir sincap ne kadar üzülebiliyorsa o kadar üzülebilirsin ok?
Lafları bittiğinde yavaşça kollarından çıktım ve gözlerine doğru baktım. Aslında boyum kısa değildir ama Jungkook'un yanında kısa kalıyordum. Her neyse şimdi bunları düşünecek zaman değildi.
Gözlerimdeki yaşı sildi ve bana gülümsedi. Ardından ben de ona gülümsemeye çalıştım ancak olmadı. Fakat birkaç şey diyebildim;
"Jungkook, bu sincap bu kadar ağırını kaldıramaz. Eğer Jimin'e bir şey olursa bu sincap üzüntüden ölür? Anlıyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
euphoria ❦ RoséKook
Fanfiction"Sevmenin ne olduğunu iyi bilirim ben. Sevdiğini kaybetmeyi en ağır şekli ile yaşadım ve şimdi siz beni korkutmaya çalışıyorsunuz." "Bayım beni üzemezsiniz." Eliyle çenemi kavradı ve yüzüme baktı. O an sadece tek bir şey düşündüm, "Tanrım lütfen kö...