1. Bölüm

1.2K 68 148
                                    

Restorana girdiğimden beri dört odacığı bir olup vücuduma savaş açmışçasına yerinden çıkmaya çalışan kalbim yetmezmiş gibi bir de kurabiye canavarı gibi etrafa saldırmak istercesine sallanan bacağımı masanın altında tutmaya çalışıyordum. Ne kalbim ne de bacağım içinde bulundukları atraksiyondan vazgeçecek gibi değillerdi. Belki de dikkatimi dağıtmak için başka şeylerle ilgilenmem gerek diyerek restoranı incelemeye başladım. Geleli daha çok olmamasına rağmen oldukça lüks bir restoranda oturduğumu yeni yeni fark ediyordum. Duvarlardaki pahalı tablolar, lüks yemek takımları, oldukça şık giyinen insanlar ve onlara uyum sağlamak için lise mezuniyetimde giydiğim takım elbiseyi giyen ben.

Umarım gecenin sonunda kendimi bulaşıkhanede bulmam.

İç sesim her zaman ki gibi bana yardımcı olmazken, restoranı incelemeye devam etmek istedim ama o da ne? Başımda bekleyen garsonla göz göze geldiğimde korkup sandalyeden düşecektim. Ama yerinde durmak bilmeyen bacağım geldiğimden beri ilk kez işe yarayarak masanın bacağına takılıp düşmeme engel oldu.

Kedi olalı bir fare tuttun lafını değiştirip, sallanan bacak olalı bir masa bacağına tutundun diyerek içimden tebrik ettim.

Garson hala başımda bekliyordu. Neden böyle davrandığımı merak eden gözlerle,

"Bir isteğiniz var mı efendim?" diyerek mimiksiz bir şekilde suratıma bakmaya devam etti.

"Yok, hayır, teşekkürler, çok saolun."

Bacağımı masanın altında zapt etmeye çalışırken, ne söylediğimi bile fark etmemiştim. Birbirine benzeyen aynı anlamlı kelimeleri ardı ardına sıralamıştım. Garson bende bir gariplik olduğunu anlayarak tuhaf bakışlarla yanımdan ayrıldı. Bacağımı kendi haline bırakıp elimi kalbimin üzerine koydum. Azıcıkta olsa dinginleşmişti. Sanki atmıyordu da yerinden çıkıp masanın üzerine atlayarak benimle konuşmak istiyor gibiydi.

Söyle kardeşim ben seni duyarım.

İç sesim kalbimle iletişime geçmeye çalışsa da malesef başarılı olamamıştı. Kalbim biraz daha sakinleşerek son anda patlayamayan bir volkanın lavlarını geri içine çekmesi gibi atışlarını sakinleştirip, kabuğuna çekiliyordu. Kalbimdeki atraksiyon sona ermesine rağmen bacağım hala deli dana hastalığına kapılmış gibi masanın altında horon tepiyordu. Az sonra restoranın ortasından İbrahim Tatlıses çıkacakmış ve "Van, tu, tiri, foro..." deyip bacağımla birlikte dans edeceklermiş gibi hissediyordum. Bu akşam burada olmamın sebebi farklı olmasına rağmen şu an tek dileğim bacağımın sakinleşmesi ve masanın altında usluca durmasıydı. Yeniden dikkatimi dağıtacak bir şeyler arayarak yan masadaki çifti incelemeye başladım. Oldukça şık giyimli, orta yaşlarda bir çift vardı karşımda. Kadın omzu açık, payetli bir elbise giymiş ve oturduğu yerden ışık saçıyor gibiydi. Karşısındaki adam ise benim üzerimdeki takım elbiseden bilmem kaç kat pahalı bir takım ile oturduğu koltuğa hava katıyordu. Zengin oldukları bir milyon ışık yılı uzaklıktan belli olurken, yediklerinden de belli oluyordu. İkisinin de önünde istakoz denilen böcek vardı. Onların önünde istakozu görünce aklımda tek bir soru belirdi.

Acaba bu restoranda benim yiyebileceğim bir şey var mıydı?

Uy içim bir hoş oldu esprisini yapmak isterdim ama ben zaten senin iç sesinim. Ehuehuehu.

"Sus be!" diyerek iç sesimi azarladıktan sonra ne yapmam gerektiğine karar vermek için kadını incelemeye devam ettim. Kadın istakozun her bir parçası için ayrı çatal bıçak kullanıyordu. Önünde o kadar çok şey vardı ki kendimi çatal, kaşık, bıçak takımı reklamlarında hissettim. Her gördüğüm şey beni şoke ederken aynı zamanda da endişelendiriyordu. Çünkü önüme baktığımda aynı set bana göz kırptı. Masanın üzerinde bir orduya yetecek kadar çatal, bıçak vardı. Ne yiyeceğime karar veremezken şimdi de nasıl yiyeceğim sorunu çıktı ortaya.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 20, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

M'ARS 2 (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin