1

1.2K 44 5
                                    


Bugün Ankarada ki ilk günümdü. İlk günün verdiği heyecanlılıkla ve telaşla gideceğim yeri bile taksiciye söyleyememiştim. Bu sırada ben kim miyim diye sorarsanız ben Kaya onsekiz yaşındayım ve dil tarih coğrafya bölümü öğrencisiyim. Aslında yeni kazandım ama artık öğrencisiyim. Boyum bir yetmiş , kilom ise elli. Kendimi bildim bileli bu kiloda olmuşumdur. Ne fazlası ne aşağısı. Kilom erkeklere göre ortalama düşük olmasına rağmen boyumla tam uyuyordu. Tabi çevremden sık sık kibrit , dümdüz tahta gibi , iskelet gibi benzetmeleri duymama rağmen pek aldırış etmiyordum. Sonuçta benim vücudumdu. Kimse karışamazda sorgulamayazda. Böyle düşünmeme rağmen ülkenin insanı belli. Sadece birbirlerinin fiziksel özelliklerine bakmaya yönelik akılları çalışıyor. Beyaz hassas tenli en ufak bir temasta bile kızaracak bir cilde sahiptim. Geçmişte benim için bu durum çok sorun olmuştu. Sivilcelerimle oynadıkça kıpkırmızı kesiliyordum insanların içinde. Allahtan bu durum hakkında gecikmeden cildiyeye gözükmüştüm. Çok kolay olmasa da sivilcelerimden kurtulmuştum. Saçlarım ise o kadar gür ki yağmur ormanları sanki. Hemde bu kadar gür olmasına rağmen kahverengi ve siyah arasında bir renge sahip olunca daha da gür olduğu belli oluyordu. Gözlerim öyle abartılacak kadar güzel değildi. Çoğu insanda bulunan bir renk olan açık kahveydi. Ama diş yapım konusunda oldukça şanslıydım. Dişlerim anneminki gibi oldukça düzgün uzun ve oldukça beyazdı. Genetik mi bilmem ama sigara içmeme alkolü arada almama rağmen bembeyaz duruyordu işte. Dudaklarım dolgun kırmızı hafif pembemsiydi. Babam ben bir buçuk yaşında ölmüştü. Hiç hatırlamıyordum ama annem hep burnun ve göz yapın babana benziyor demesinden babamında yakışıklı olduğunu anlayabilirdiniz. Ama asla yanlış anlamayın egoist bir insan değilim sadece kendimi çok beğenen özgüveni yüksek bir insandım. İşte ben Kaya anlattığım fiziksel özelliklere sahip birisiyim. Kendimi beğeniyorum ama kadınlarda pek işe yaramıyor. Aslında yarıyorda ben bunu pek kullanamıyorum. Çünkü gayim. Bu durumu kabullenmem benim için biraz uzun sürsede sürekli neden ben böyleyim? , ben hatalımıyım? , ben hasta mıyım? , ben neden kızlardan hoşlanamıyorum? demekten kendimi kabullenmem oldukça uzun sürdü. Liseyi iyi bir anadolu lisesinde bitirmiştim Eskişehirde. Ama okumak için Ankara'ya gelmiştim. Hayallerimi kurduğum bir bölümün öğrencisi olduğum için annemden uzak kalmak benim için pek zor olmuyordu. Aslında pek zor olmuyordu diyemem ama anneme olan o bağlılığımı onu göremediğim gün boyunca kendimi bu şekilde avutmaya başlıyordum. Bu sırada tek çocuğum. Ve annem de Eskişehirde yalnız kaldı. Annem beni küçüklüğümden beri büyütmek için işten işe koşuyordu. Lise son sınıfta da ne kadar çok hayır istemiyorum gerek yok ben çalışırsam hallederim dememe rağmen beni dershaneye göndermişti. Beni büyütürken annemin yaptığı onca fedakarlık için canımı dişime takmış canım çıkana kadar evden okula okuldan eve olmak üzere sayısız test çözerek hayalimi başarmıştım. İlk başlarda Eskişehirde okumak annemin yanında kalmak onu yalnız bırakmak istememe rağmen tercihlerim de öylesine yazdığım hayalimin üniversitesini kazanmıştım. Zaten bu üniversiteyi kazanmak istediğimi çoğu arkadaşım ve yakınlarım biliyordu. Annemde sonuçları görünce önce biraz duygulandı sonrada benim gideceğim aklına gelince ağlayacak gibi olmuştu. Sonuçta yıllarca birbirimizin herşeyi olmuştuk. Annemin iknasıyla Ankara'ya gelmiştim. Ankara Allahtan büyük bir şehirdi en azından kendi kafamadan insanları bulmam daha kolay oluyor.
Taksiden inip yurta doğru yürümeye başladım. Yurt okuluma ve tren garına fazla uzak sayılmazdı. Yani annemin yanına kolayca gidebilecektim. Bir an onu özlediğimi hatırladım. Sonuçta on altı yıldır sadece biz bize yaşamıştık. Yurt binası tahminime göre yedi sekiz kat vardı. İnşallah üst katlarda olurum diye düşünmüştüm.
Kapıdan geçince karşımdaki danışma kısmına doğru yürüdüm. Orta yaşlarda bir adam vardı. "Kolay gelsin ben yeni öğrenciyim de yurt işlerimi halletmeye gelmiştim" diyerek hafif tebessüm ettim. Adam "tabiki hemen yardımcı olayım" dedikten sonra kafasını önündeki bilgisayara eğdi. Birkaç dakika uğraştıktan sonra kimliğimi istedi. İşlerimi bitirdikten sonrada yurta giriş kartı verdi. Birde odamın yazdığı kağıdı. "Teşekkür ederim" diyerekten kağıda bakmaya başladım. Bir an odamın altıncı katta olmasından dolayı heyecanlandım ve sevinmiştim. Ama az ileriye gittiğimde fark ettiğim şey bina dışarıdan en fazla üç dört yaştaydı. Ama gelin sorun ki asansörü yoktu. İçeriside dışarıya kıyasla oldukça eskiydi. Tabana kuvvet diyip merdivenleri çıkmaya başladım.
İlk bölümümde biraz fazla betimlemelere yer verdiğim için kusura bakmayın. Bu önyargınızı kıracağını düşündüğüm için sıradaki bölümden devam etmenizi tavsiye ederim. İyi okumalar ;)

Little BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin