Medya: Toprak
Sabah erkenden kalkmıştım. Bugün ilk izin günümdü. İlk izin günümü böyle muhteşem geçireceğimi hiç düşünmüyordum. Hemen banyo oldum. Yüzüme maske yaptım. Ve giyeceğim kıyafetlerimi hazırlamaya başladım. Siyah yırtık kot pantolonumu giyindim. Donatlı çoraplarımı giyindikten sonra beyaz airforcelerimi giyindim. Üstüme de ince siyah boğazlı bir sweat giyindim. Saçlarıma fönle şekil verip çantamı alıp çıktım. İyiki Eskişehirden gelirken yanımda dön makinamıda getirmiştim. Buketle buluşup okula doğru yürümeye başaladık. "Bugün çıkışta işin var galiba Kaya. Kime hazırlandın böyle bakimm?" "Kimeye hazırlanmadım aslında da çıkışta Toprak beni Ankara turuna çıkaracak." "Yuh hangi ara ayarladınız. Hem siz de bayağı yakın arkadaş olmuşsunuz bakıyorum da acaba nereye götürecek çok merak ediyorum." diyerek pişkin pişkin sırıtmaya başladı. "Yaa Allah seni bildiği gibi yapsın Buket. Bende düşünüyorum bu kız neye bu kadar gülüyor. Karıya gidecek halimiz yok ya. Yani inşallah gitmeyiz. Yani hem neden gitmeyelim ki?" Ne saçmalıyordum ben bir anda sustum. O hâla öyle pişkin pişkin gülümsemeye devam ediyordu.
Yol boyunca o konudan bahsedip beni yormuştu. Keşke bilse gay olduğumu. Daha fazla ısrar etmezdi en azından. Etsede yani kızdan değilde erkekten bahsederdi yani. Okula anca gelebilmiştik ders saattinde. Direk derse girdik. Arkadaşlarla selamlaşıp her zaman ki oturduğumuz cam kenarı ikinci sırya oturduk.
Arlarda Buket'i zorla dışarı çıkarmama alışan Buket istemsizce kalmıştı. Canımın içi yaa. Kıyamam sana ben. Bugün Toprak gelmeyeceğini söylediği için dışarı çıkmam için bir sebep yoktu. "Kaya daha ne oturuyorsun. Diğer ders başlamadan dışarı çıkmayacak mıyız?" "Yok canımın içi nedense bugün pek dışarı çıkasım yok." "Allah Allah. Beni zorla her arada dışarı çıkaran o çocuğu ne oldu?" "Boşver bugün de içeride duralım." Yerine oturmuştu. Öyle havadan sudan konuştuk. Son ders gelmeyecek çıkamayacak sanmıştım kendimi.
Off sonunda demiştim içimden. Son ders gelmişti. Toprak da mesaj atmıştı. Girişte arabadayım. Şulenin beni bardan almaya geldiği araçta. Araba Toprağımdı. O gün içmeye geldiğinde arabayla gelmemişti. Arabayı Şule'ye bırakmıştı. Çıkışta Buket ve Emirle kapıya doğru yürüdük. Emirle aynı dersleri alıyorduk hep. Bukette öyleydi. Ondan biraz daha yakınlaşmıştık birbirimize. Toprak beni bekliyordu. Kapının önündeki araç onundu. Bir an önce onu görmek istiyordum. "Buketim ben Toprakla biraz gezecektim ya çocuk bekliyor arabada. Fazla bekletmeyim ayıp olur." "Tamam canımın içi kendinize dikkat edin. Toprağa söyle arabayı yavaş kullansın." "Tamam gülüm. Dikkat ederiz hadi kendine iyi bak." Gülüm dememe ikiside gülmüştü. Bende söylediğimin farkına varınca gülmeye başladım. Buket ve Emir soldan otobüs durağına doğru yürümeye başladı.
Topraktan;
Kaya çıkmıştı sonunda. Derslerinin bitmesini iple çekiyordum zaten. Nedense Berk'ten ayrıldığımdan beri ilk defa birine karşı kendimi yakın hissediyordum. Kapının önünde Buket ve adını bilmediğim çocukla birşeye gülüyorlardı. Bir an gidip o çocuğu öldüresiye dövesim gelmişti. Toprak sakin ol. Sadece arkadaşlardır. Aynısını Berk'e de demiştim. Ama beni Orhun'la aldatmış daha sonrada gelip lütfen çok içmiştim bir şey hatırlamıyorum diye yalvarmıştı. Halbuki yalan söylüyordu bana. Öğrenmiştim uzun bir süredir bielikte olduklarınıda fark edememiştim.
Kayadan;
Arabaya doğru yürüdüm. Yan koltuğuna oturunca onu görmemle tarif edilemez bir mutluluk yaşadım. Üstünde bordo bir sweat vardı. Mavi çizgiliydi. İçine de bordo bir gömlek giymişti sanki. Gömlek yakasına benziyordu. Ama çok yakışmıştı. Maşallah nazarım değecek şimdi taş gibi çocuğa. Ona öyle yiyecekmişim gibi bakmayı kesip "Selam nasılsın?" "İyidir sana sormalı." "Bende iyiyim teşekkürler. Nereye gideceğimizi çok merak ediyorum hâla söylememekte ısrarcı mısın?" "Aynen. Vardığımızda ama çok beğeneceğini biliyorum. Aç mısın? Açsan yolda birşeyler yiyelim öyle gidelim daha iyi olur." "Yok aç değilim teşekkürler. Yeni yedim sayılır. Eğer sen açsan gidelim ama." "Yok bende çıkmadan birşeyler yemiştim." Yol boyunca ikimizden de çıt çıkmadı. Onunla çok konuşmak istiyordum. Sesini duymak istiyordum. Ama konuşamıyordum. Neden konuşamıyorum bilmiyorum. Radyoyu açmıştı. En azından ortamdaki gerginlik bir anda kaybolmuştu. Radyoda Born This Way çalıyordu. En sevdiğim şarkıydı. Nerede duysam eşlik etmeden duramazdım. Mırıltılar eşliğinde istemsizce şarkıyı söylerken Toprak'ta bana eşlik etti. Ancak o zaman farketmiştim şarkıyı içimden söylemediğimi. Toprak: "Bu en sevdiğim şarkılardan birisidir. Aslında metal daha ağırlıklı dinlerim ama bu şarkı beni kendime getiriyor. Anlaşılan sen de seviyorsun." "Benim en sevdiğim ikinci şarkımdır. İstemsizce söylerim. Kusura bakma karga sesime seni dinlemek zorunda bıraktım. En sevdiğim şarkı Dance İn The Dark ama bir o kadar da bu şarkıyı seviyorum. "Ben de severim Dance in The Dark'ı. Aslında dediğim gibi daha çok metal dinlememe rağmen popda da yabancı şarkıcılardan Lady Gaga dinlerim. Türkçe de de Sezen Aksu , Zuhal Olcayı çok beğenirim. Ama şarkı olsunda her şeyi dinlerim de diyebilirim. Hiç farketmiyor benim için. Kulağıma uysun yeter." "Aynen bende kulağıma uyan tüm şarkıları dinlerim."
Bir süre daha sessiz kaldıktan sonra "Ne zaman varırız hava kararmaya başladı bile. Çok da merak ettim. Uzak bir yer olduğuna göre tahminimce beni şaşırtacak bir yer olmalı." "Fazla kalmadı. Sence neresi tahmin etsene." "Bilmem. Ankara da ağaçlık yerler çok sınırlı. Ağaçlık bir yer olabilir belki." "Aynen. İyi tahmindi. Ankarada görebileceğin en ağaçlık yerlerden bir yere gidiyoruz ama sadece ağaçlık bir yerde değil üstelik." "Toprak çok merak ettim. Hadi lütfen söyle nerye gidiyoruz?" "Az kaldı işte. Varınca görürsün. Sabret biraz."
Hava iyice kararmaya başlamıştı. Gelmiştik galiba. Cidden bayağı ağaçlık da bir yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Boy
Teen FictionSevdiğim adam karşımda duruyordu. Ona sadece uzaktan bakmakla yetiniyordum. Yılbaşında beni de evindeki davete çağırmasıyla başlamıştı herşey. O kadar alkol almıştım ki az kalsın bayılacaktım. Beni kendi odasına götürdükten sonra bir anda dudakların...