^Olmayan Güneş ^

12 2 0
                                    

Hava kararıp yemek vakti gelene dek bizim bahçede uzun uzun konuştuk. Çok sevimli bir çocuktu. Adının Dominick olduğunu öğrendim. Annesini sadece tek bir fotoğrafta görmüş. Bu yüzden konuşmamız esnasında sık sık bir insanın annesinin olmasının nasıl bir şey olduğunu sorup durdu. Ne yazık ki bende bilmiyordum. Ona 'belki de onu hiç tanımamak her gün onun ölmesi için dua etmekten daha iyidir ' demek istedim. Babası ona hep annesinin güneşi aramaya gittiğini söylermiş. Kendi güneşini ... Kim her sabah gökyüzünde ışıl ışıl parıldayan güneşi aramaya gider ki ? Tabi Dominick küçük bir çocuk bunları düşünmemiş olabilir. Ama ne olursa olsun bu gerçeği ona söylemeyeceğim. Bir domuz olmak pahasına bile olursa olsun söylemiyeceğim. Bu gece diğer gecelerden farklı olarak bambaşka hayaller kurdum. Sevgili dostum Doninick'i ilk defa o gece hayallerime davet ettim. Bir uçakla tüm dünyayı gezdiğimizi düşündüm. Bir de bulutların tadına bakacaktık. En büyük hayalinin bu olduğunu söyledi. Benimde belki yeniden bir balığım olurdu. Bir sürü balığım olmuştu fakat hepsini çok fazla beslediğim için ölmüşlerdi. İşte o gün sevgimin hiç kimseye iyi gelmediğini anlamıştım. Sabah uyandığımda her günden farklı bir şekilde mutlu uyandım. Kahvaltımı hızlıca yaptım. Bu denli hızlı yemek yediğimi gören ailem de oldukça şaşırmıştı. Hatta gerekmedikçe benimle pek konuşmayan babam bile yorum yapmıştı. Evan sebebinin yeni arkadaşımdan kaynaklandığını bildiği için sessiz kalmayı tercih etti. Evın genelde bir şeyler düşünüyorsa içinde tutmayı tercih ederdi. Sinir bozucu tarafının yanında zeki bir yanı da vardı. Okulda hep başarılı olurdu. Aslında bu durumu içten içe de olsa kıskanırdım. Hele ki babamın takdirini kazanması benim gibi işe yaramaz biri için ulaşılamayacak bir şeydi. Bahçeye çıktığımda yeni arkadaşımın da orada olduğunu gördüm. " selam Dominick! Nasılsın ? "  " Aslında tavşanım kaçmasaydı daha iyi olabilirdim. " dedi hüzünle kaplı cılız sesiyle. " O zaman ormanda bir gezintiye çıkmaya ne dersin ? Hem belki bir tavşan bile yakalarız!" dedim onu neşelendirmek için. Ağaçlıklara doğru ilerlerken birden aramızda bir sessizlik oluştu. Sonra aklıma gelen bir fikirle sordum " bu ağaçların türlerini biliyor musun ? " " hayır. Eski evimizin orada böyle çok ağaçlı yerler yoktu. Olsa da götürecek kimse olmazdı zaten. Bir tek babam var benim. O da zaten sürekli çalışıyor, çalışmadığı zamanlarda da içer. Biliyor musun bir keresinde gizlice bir yudum almıştım. Babam hep içkinin insanları şeytanlaştırdığını söyler. Bende sanırım ilk defa o gün bir şeytan olmaya başladım. Ama bir daha içmedim. Ağzıma bile sürmedim Orion yemin ederim. " sesinde bir çocuğun öğretmenine ödevini yaptığını kanıtlayışının tınısı vardı. " sen asla bir şeytan olamazsın Dominick. Sen anca bir melek olabilirsin. "
Ona ara sıra geçtiğimiz yollardaki ağaçların isimlerini sayıyordum.O da ağaçlara dokunup onları sevip sevmediğini söylüyordu. Eğer çok sevmişse bir yaprağını kopartıp cebine atıyordu. Sık sık gittiğim çayıra götürdüm onu. Yılın bu mevsiminde çiçeklerle dolu olurdu. Ama beni en çok büyüleyen mis gibi olan kokusu olurdu.Dominick'le bir o yana bir bu yana koşturup durduk. En sonunda yorulup çiçeklerin arasına uzandık. Bir süre gökyüzünü seyrettikten sonra sessizliği bozan o oldu. "Orion! " " Efendim Dominick? " " Sen buradaki her yeri biliyorsun değil mi ?" " eeee sayılır. " " peki beni güneşe götürür müsün ? " dedi büyük bir heyecanla. " Güneşe mi ?" " evet evet güneşe ! Annemin güneşine. O da Güneşi aramaya gitmişti. Belki güneşe gittiğimizde annemi de buluruz. " yerden doğrulup bağdaş kurdum. O da karşıma geçip aynımı yaptı. Sonra elimi küçük kalbine doğru götürdüm. Sevgili dostumun küçük kalp atışlarını avucumun içinde hissediyordum. Kalbi sıcacıktı. Sanki o koskoca güneş tüm ihtişamıyla onun küçücük kalbine sığdırılmıştı. "Senin güneşin tam burada.Annen senin kalbinde , onun güneşi sensin Dominick. Ne zaman güneşe gitmek istersen elini kalbine koy , annen de güneş de orada olacak. " dedim sanki dünyanın en sabırlı insanıymışcasına. Bir anda ellerini saçlarıma daldırarak karıştırmaya başladı. " benim güneşim sensin. Senin turuncu kafan güneşten bile güzel. " diyerek cılız kollarıyla kafama sarıldı. Saçlarım turuncu olduğunda daha önce havuç kafa diye hitap eden çok olmuştu. Hatta okuldaki çocuklar aralarında bana ' turuncu şey ' diye hitap ederlerdi. Fakat hiç güneş diyen olmamıştı. Ben daha önce kimsenin güneşi olmamıştım. Sonraki bir kaç haftamız böyle geçti. Beraber hiç gitmediğimiz yerlere gidiyorduk. Ama mutlaka hava çökmeden evde olurduk. Konuşmalarımız arasında bana babası evde yokken ona bir bakıcının baktığını söyledi. Evin temizliğini , yemeklerini yapıyormuş. Bir gün yine okuldan geldikten sonra onunla buluşmak için bahçeye çıktım ve gelmesini bekledim ama gelmedi. Üstelik okuldan çoktan gelmiş , ödevlerini yapmış ve yemeğini yemiş olması gerekiyordu. Telaşlanıp onların bahçesine girdim. Yaşlı portakal ağacının ardında bir hareketlilik gözüme çarptı. Dominick sarılarak ağlıyordu. Koşarak yanına gidip oturdum ve ona şu ana kadar kimseye sarılmadığım kadar sıkı sarıldım. Bir süre öylece kaldık. Onu bıraktığımda daha iyi görünüyordu. Gözyaşlarının arasından " Annem ... Annem ölmüş Orion " diyebildi zar zor. Diyecek bişeyim kalmamıştı sanki o an. Tüm bildiklerimi unutmuş gibiydim. Tek yapabildiğim ona yeniden sarılmak oldu. Günler geçti ... Benim okulda gay ilan edilişimin üstünden günler geçti. Dominick 'in annesinin öldüğünü öğrenmesinin üzerinden günler geçti... Babası son zamanlarda iyice dağıtmıştı. Tek korkum ona zarar vermesiydi. Okul çıkışı eve dönerken Dominiğe rastladım. Mahallemizin tek bakkalı olan ayyaş Benjamin ' in bakkalına gidiyordu. Bir kenarda oturup gelmesini bekledim. Yanıma geldiğinde nefes nefeseydi. Biraz çene çalıp yavaş yavaş evlerimize doğru yürüdük. Bir saat sonra çayırda buluşmak için sözleştik. O bir saat hayatımın en uzun bir saatiydi. Evden neredeyse koşarak çıktım. Giderken bir kaç kişiye çarptım ama bir önemi yoktu.
Zihnim adeta bir savaş meydanıydı. Her yeni doğan düşünce , karşıt düşünceyi çürüterek yok ediyordu. Ve bu içimdeki kaosu daha da körüklüyordu. Çayıra vardığımda onu bir kütüğün üzerinde otururken buldum. Beni görünce koşarak yanıma gelip kollarını belime sardı. Çimlerin üzerine oturduktan sonra konuşmaya başladım. " Güneşe hala gitmek istiyor musun ?" sesim hissettiğimden de güçsüz çıkıyordu. " gidebilir miyiz ?" " artık evet sevgili dostum. Buralardan gitmek istiyorum. " cızırtılı sesim her kelimemede gücünü kaybediyordu. " peki ya ailen ? Onlara ne olacak ? " " şehrin dışında yaşayan bir dedem var. Uzun yıllar önce tüm aileyle bağlarını kopartıp yalnız yaşamaya karar vermiş. Nedenini şimdi şimdi anlıyorum. Sende gel . Dedem çok iyidir. Hem bize bakar ve kimseye katlanmak zorunda kalmayız. "
" Gelirim ! Hem ... hem belki bir tavşan çiftliğimiz bile olur Güneş ne dersin ?!" Bana Güneş diye hitap etmesi içimi ısıttı. " o zaman git eşyalarını hazırla ben biletleri halledeyim. "
Akşam üstü biletleri aldıktan sonra evde nerdeyse hiç konuşmadım. Kendimce her şeye sessizce veda ediyorum. Eve yavaş yavaş uyku çöküyordu. Evden ayrılmadan son kez her şeye göz gezdirdim. Herkes bilmem kaçıncı rüyalarındaydılar. Gidiyordum fakat içimde anlamdıramadığım bir his vardı. Kapıyı yavaşça açtım. Her gün bilmem kaç kere açıp kapattığım ve cızırtısına aşina olduğum kapı bile şimdi hüzünlü bir melodi takınmıştı ağzına. Çantamın diğer kolunu da omzuma geçirdikten sonra Dominik'in olduğu bahçeye doğru baktığımda onun da beni bekliyor olduğunu gördüm. Acele acele bahçeden çıkıp tren istasyonuna doğru ilerledik. Ne o ne de ben tek kelime etmiyorduk. Yollar da tıpkı bizim gibi gecenin kimsesizliğini taşıyor gibiydi. Ilık rüzgar yüzüme her vuruşunda başka bir anım canlanıyordu gözümde. Mesela şu köşede saklambaç oynarken altıma kaçırmıştım. Benim hep heyecanlandığımda  tuvaletim gelirdi zaten. Mesela şu ağacın arkasında küçük bir mektup yazmıştım olmayan geleceğime. Şuradaki parkta da çok düşerdim. Yalnız oyunlar oynayıp kendime hayali arkadaşlar yarattığım günleri hatırlıyorum...
Tren istasyonuna vardığımızda küçük dostum hala elimi bırakmamıştı. Birden ayağıma dolanan bağcıklarımın farkındalığıyla boşluğa dalan gözlerimi ayaklarıma yönelttim. Dedeme gittiğimizde bana yeni bir ayakkabı almasını isteyecektim. Bağcıksız olanlardan. Dominick'ten öğrendiğim kadarıyla bir şekilde bağladım. Kafamı kaldırdığımda dostumun hareket etmekte olan trene binen bir kadının arkasından koşturduğunu gördüm. " Anne anne !" diye haykırıyordu. Ben daha yetişemeden o çoktan gözden kayboldu. O âna dair aklımda kalan  tek şey sesim kısılana kadar trenin arkasından koştuğumdu. Uyandığımda bir hastane odasındaydım. Gözlerimi açtığımda her şeye bulanık bir cam ardından bakıyor gibiydim. Ve ense kökümden yoğun bir acı baş gösterdi. Aslında her şey çok açıktı ; ben güneşimi kaybetmiştim...
Dominick 'in kayboluşundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı. Polisler uzun bir süre boyunca her bir yanda onu aradılar fakat tüm uğraşlarımız sonuçsuz kaldı. Vicdanımın verdiği suçluluk hissiyle bir kaç sene boyunca neredeyse her gün gidip tren istasyonunda bekledim. Ama eski dostumdan ne bir haber vardı  ne de onu gören. Aslında biz birer güneş yolcusuyduk , günlerce gecelerce güneşimizi aradık durduk. Ve attığımız her adım bizi karanlığa daha çok itiyordu. Fakat her şeye rağmen canımı en çok yakan , ona verdiğim hiç bir sözü tutmayışımdı.
    Senelerdir yaptığım gibi , sevgili dostumu son gördüğüm yere gittim. Aslında bu istemsizce gelişiyordu. Ayaklarım kurulu bir oyuncağınki gibi kendi kendine ilerliyordu. Tren istasyonu boşalmıştı. Sanki ölümüme kimsenin tanıklık etmesini istemiyor gibiydi.  Bir hiçliğin yokoluşuna yalnızca paslı raylar eşlik edecekti. Gözlerim birden ayaklarıma takıldı. Bağcıkları çözülmüş olan ayaklarıma...
Tek bir damla yaş gözlerimden aşşağı atlayarak intihar etti. Belki de atlama sırası bendeydi. Boş zindanları andıran zihnimde dostumun sözcükleri yankılandı,              
' böyle giderse bağcıklarını              kopartacaksın.'
Sevgili dostum , artık kopacak  tek şey bir hiçliğin hayat ile olan bağı olacak.Yaklaşan tren düdüğünün sesi , evladını kaybeden bir annenin feryadı kadar acı geliyordu. Belki geçmişte ölmeden önce son kez duymak istediğim sesi sorsalardı şüphesiz annemin sesi derdim. Ama şimdi anlıyorum ki bedenimi ağırlayacak tek ses , ancak bir trenin dumanlı çığlığı olabilirdi. İlk önce bir adım , sonra iki ardından üç ... Yaklaşan trenin görüntüsünü zihnime kazıdım. Ve tam kendimi raylara bırakmaya ramak kala kolumda bir el hissettim. O tanıdık sesi işitmemle kulaklarımın işlevini yitirmesi bir oldu. "Bağcıklarını bağlamamışsın yine ." Duyduğum sesin bir yanılsama mı yoksan gerçek mi olduğuna arkamı dönene kadar emin olamadım. Benim küçük Dominik'im tam da karşımda duruyordu.O an hiç bir şey düşünemedim. Ve ona tıpkı annesinin öldüğünü öğrendiğindeki gibi sımsıkı sarıldım. Dumanlı tren öylece yanımızdan geçip gitti. Ve beraberinde tüm hüznümü ve acımı da sürükledi. Tam o an annemin sözleri kulağıma ilişti. "Gökyüzündeki her bir yıldız bir insanı temsil eder. Ve her insan yıldızlaşacağı anı bekler. Unutma Orion , sende bir gün büyüyüp koskocama parıldayan bir yıldız olacaksın..."
Ve ben işte şimdi tam anlamıyla parıldadığımı hissediyorum. Ama annemin yanıldığı bir nokta vardı ; ben hiç bir zaman yıldız olmayacaktım. Ben gözlerinde evreni taşıyan bir oğlan çocuğunun hiç olmayan güneşiydim. Sonsuz ve sımsıcak ...
                               
                                 

Öncelikle bu satırları okuyan her kimsen en azından sana bir teşekkür borcumun olduğunu düşünüyorum. Bu hikayeyi yazarken kimsenin okumayacağını bilerek yazmıştım. Tek temennim hayali arkadaşlarımın başka insanların da hayali dünyalarında canlanmasıydı. Okunmaya değecek bir hikaye değil ben de zaten ciddiye alınacak biri değilim. Kimsin ? Nerdesin ? Orada saat kaç ? Bilmiyorum ama her kimsen teşekkür ederim. İnsan olamayacak kadar iyi fakat iyi biri olamayacak kadar kötü tuhaf bir yaratığın hayali arkadaşlarını sevindirdin :'

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 09, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Güneşe Yolculuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin