Düzenleme yapılmıştır. 2020
İyi okumalar.Kahkaha sesleri, koşuşturmacalar, rüzgârın tenime hafifçe çarpması, ellerimle şapkamı tutup güneşten korunmaya çalışıyorum. Bahar gelmişti. Çimenlerin üzerinde yatıyordum, sanki bu gökyüzünün altında bir tek ben vardım, bu uğultular bir film karesindeymiş de ben sadece izliyormuşum gibiydi her şey. Saçlarım uçuşarak yanağıma düştüğünde olduğum yerde ters döndüm. Kıvanç'la göz göze geldiğimde hemen olduğum yerde toparlandım. Beni sabah güzel bir kahvaltıyla uyandırmıştı. Sade bir kahvaltı eşliğinde hafif sohbet takip etmiştik ve beni dışarı çıkaracağını söyleyerek odasına gidip hazırlanmıştı. Sahile geleceğimizi bilmiyordum, bana hastanede verdiği kıyafetler vardı üzerimde. Bu durum aşırı derece de canımı sıkıyordu. Paraya ihtiyacım vardı ve günümüz koşulları da ucuz hiçbir şey yoktu. Hayatım boyunca hiç çalışmamış, ailemin himayesi altındaydım, bana sonsuza kadar bakacaklarına emindim, bundan gocunmazlardı. Aile sevgisi görmüş, özellikle babam tarafından sonsuz bir sevgiyle büyütülmüştüm, buna her çocuk erişemiyordu maalesef ama ben şanslıydım. Başıma gelmez dediğim her ne varsa daha da fazlasını yaşamıştım. Gerçi kim böyle şeyleri hayal ederdi ki, başıma hep iyi şeyler geleceğini umut ederdim. İyi bir üniversiteye gitmekti amacım, bugüne kadar edinemediğim güzel arkadaşlıklar kurmaktı.
Hayatım evet güzeldi ama o zamanlar bu kadar güzel olduğunu fark edemeyecek kadar aptaldım. Çok sık arkadaşlarımı kaybederdim, sorunluydum bu konuda biraz. Kendi içimde sakin olsam da sinirlendiğimde gözüm dönüyor ve insanları olmadığı kadar çok kırıyordum. Söylenmeyecek sözleri söylüyor, yaptıkları hatalarıyla onları küçümsüyor gibi duruyordum ama o an bilerek yapmıyordum. Hatta söylediğim an tüm öfkem geçiyor ve pişman oluyordum. Bunu neden yaptığımı bir türlü çözemedim, bir insan neye bu kadar sinirlenir de en yakın arkadaşlarını kaybetmek isterdi ki?
"Dalmışsın?"
"Evet, bu havaları çok seviyorum, çok iyi oldu dışarı çıktığımız," dedim. Beni birkaç dakikalığına yalnız bırakmıştı geri döndüğünde elinde bir şarap şişesi ve iki kadeh vardı. Gözüm şişeye kaydığında tıpasını çıkarıyordu, aldığı yerden tıpasını açtırmış olmalıydı. Lise de bununla ilgili arkadaşlarımla bir anım vardı. Tıpayı evde açabileceğimizi düşünmüştük ve en son herkes elinde dolaştırıp çatalla, bıçakla denemeye başlamıştı, sonra aniden tıpa içine kaçmıştı ve şarap havaya doğru fışkırmıştı. Üzerimiz dâhil tavan bile içki olmuştu. Saatlerce buna gülüşmüştük sarhoş olmuşuz gibi davranmıştık. Ergenlik karışımı gençlik serüveni çok güzeldi. Şimdi orada onlarla olmak için her şeyimi verirdim. Bu anıya sıkışıp kalmak ve sonsuza kadar bu anıyı yaşamak isterdim.
Bunu hatırlayıp kıkırdadığımda Kıvanç da gülümsedi.
"Sana sormadım ama içersin değil mi?" diye sorduğunda başımı olur anlamında salladım. Yerimde iyice toparlandım.
Kadehimi verdiğinde hafifçe kokladım ve bir yudum aldım. Şarap içmeyi severdim. Ortaya çıkardığı üzüm, peynirler ve tuzlu krakerleri örtümüzün üzerine yaydı. Bunları aldığını şimdi görüyordum. Gözlüğümü gözüme takarak güneşten korunmaya çalıştım. Kıvanç'a bakıp kıkırdadım. "Yakıştı gözlük sana," dedi.
"Büyük ama olsun, teşekkür ederim."
"Bugün havanın bu kadar güzel olmasını beklemiyordum," dediğinde etrafıma bakındım. Baharın erkenden geleceğinin müjdesi olarak görmek lazımdı. Daha birkaç gece önce hava soğuk ve yağmurluydu.
"Sanırım bu gerçekten bana çok iyi geldi," dediğimde anda sözümü kesti. "Bunun arkasından bir teşekkür daha gelecek değil mi?" dediğinde bakıştık ve aynı anda gülmeye başladık. "Biliyordum!" diye bağırdı. "Biliyordum işte. Kızım sen ne çok teşekkür ediyorsun ya, oturmuş burada sana hiçbir katkı yapmadan eşlik ediyorum sadece, zırt pırt etme bende kendimi kötü hissediyorum," deyip soluklandı.
Bir süre şarap içtik, etrafa bakındık, ben yeniden uzandım kalktım, derken Kıvanç yerinde kıpırdanmaya başlamıştı. Bana bir şey söylemeye çalışıyor gibiydi, bir anda tüm sevincim kaçarak anlamamış gibi davrandım ama moralim bozulmuştu artık. "Söyleyebilirsin," dedim aniden.
Bakışları yüzümü taradığında gözlüğümü çıkarıp saçlarımın üzerine doğru iliştirdim. Moralimin bozulduğunu belli etmiyor sanki her şeyi duymaya hazırmışım gibi davranıyordum. Kalbim o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki, boğazımda basınç yapıyordu.
"Sana avukat buldum," dediğinde durmuş kalakaldım. "Bu konuyu şimdi açmak istemiyordum ama bir an önce işleme başlamamız lazım, adalet sistemimiz o kadar yavaş ki her şeyin artık yoluna konması lazım," dediğinde benim adıma birçok şeyle uğraştığı için kendimi mahcup hissettim ve hiçbir şey diyemedim. "Özür dilerim tamam şimdi konuşmayalım," dedi.
"Hayır, hayır ben sadece o kadar anlamadığım şeyler var ki, ondan hiçbir şey diyemedim, bu konuları konuşmamız gerek tabii."
"Avukat eğer hazırsan yarın seninle görüşecek, o daha net anlatır tabii sana olanları."
Başıma bir ağrı girmişti ama belli etmemeye çalışıyordum, sanki her seferinde aynı olayı defalarca yaşıyormuşum gibi hissediyordum. "En kötüsü ne biliyor musun Kıvanç, her seferinde olayları yeniden yeniden anlatmamı istiyorlar, başıma gelenleri her seferinde anlatırken yaşıyormuşum gibi hissediyorum, zaten asla unutamıyorum, her anı gözümün önünde birde bunu sesli bir şekilde dile getirmemi bekliyorlar." Gözlerim dolmaya başladığında başımı önüme eğdim. Kıvanç yerinden kalkıp yanıma geldiğinde bana dokunmak için elini uzattı ama dokunmadan anında geri çekti. Başımı ona doğru kaldırdım. "Şey ben şu an gerekten nasıl davranacağımı bilmiyorum," dediğinde başımı onun omzuna yasladım.
"Bana bu kadar iyi davrandığın için çok minnettarım."
Burnumu çekip gözlerimi sımsıkı kapadım.
"kendini asla kötü hissetmene gerek yok, biliyorum bir yabancının neden sana bu kadar yardım ettiğini sorguluyorsun haklısın ama inan mantıklı bir açıklamam yok sadece bu tip şeylerde biliyorum ki mağdur taraf hep yalnız bırakılıyor, ama ben tabii bunu tahmin etmeden sadece hastaneye ifade vermek ve senin durumunu görmek için gelmiştim. Gördüm ki teyzen senin durumunu sormadan orada polise kendi oğlunu savunmaya başladığında yanında olmam gerektiğini hissettim. Haddim olmadan."
Başımı omzundan kaldırdım. Sımsıkı sarıldığım da, "gerçekten sana karşı asla kötü bir şey düşünmüyorum, bana zarar vermeyeceğinin farkındayım. Sen olmasan ben şimdi tüm bunlarla uğraşamazdım."
"Tamamen iyilik yapmak amacıyla yanındayım," dediğinde bana mahcup bir şekilde bakıyordu.
"Biliyorum bana kendini açıklamana gerek yok, öyle bir şey düşünmüyorum asla. Aklından çıkar kötü düşünceleri."
Tekrar başımı omzuna koydum, bir süre sonra hava yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. "Kalkabiliriz istersen?" diye sorduğunda, "evet, soğuyacak hava, gidebiliriz," dedim. Ayağa kalkarak bana da elini uzattı, bu konuşmayı iyiki yapmıştık aramızda garip bir utanma oluyordu, en ufak temasta hızla benden uzaklaşıyordu. Elini sımsıkı tutup bende kalktım. Beraber serdiğimiz örtüyü kaldırıp katladık, boş şişeyi ve yediklerimizin çöplerini bir poşete koyup çöpe atıp geldi Kıvanç. Yanıma geldiğinde etrafa son kez daha baktı. "Unuttuğumuz bir şeyler yoksa gidebiliriz bence," dedi. Başımı salladım.
Kendimi hiç olmadığım kadar çok iyi hissediyordum.
Bu kötü olay bana iyi bir insanla tanışmama vesile olmuştu. Böyle olmasını asla istemezdim ama hiçbir şey gelmiyordu elimden.
Artık bundan sonra bunun için savaşacaktım.
Kendim için, benim gibiler için, buna mecbur bırakılanlar için, susanlar için...
Güçlü durmam lazımdı, her zamankinden çok daha güçlü olmam lazımdı. Omuzlarımda taşımam gerekenden çok daha ağır bir yük vardı.
Kıvanç bana dönüp bana baktı. "Eylül sen yaparsın bunu unutma," dediğinde içim daha rahat ve daha huzurlu oldu.