Yoongi, her zamanki gibi cumartesi öğlen saatlerinde Park ailesinin evinin önünde, kapıda Jimin'in hazırlanmasını bekliyordu.
Hava güzeldi, kar yerleri beyazlatmış, hafif hafif yağıyordu. Hadi ama elbette, çok güzel bir havaydı.
"Hadi, çörek!" Bir kez daha bağırdı, Yoongi. Hemen ardından kapı açılmış, sapsarı montu, siyah atkısı ve yine sarı, küçük beresiyle Jimin görünmüştü. Tatlı, diye düşündü Yoongi. Sonra elini Jimin'in eline bağladı ve parka doğru yol aldılar.
"Havuç ve düğmeler aldım. Kardan adamımızın adı Yoonmin olsun."
Yoongi, gülümsedi. Yoonmin hoşuna gitmişti.
"Yoonmin?" Elbette, ne olduğu hemen anlamıştı ama Jimin'den duymak istedi.
"Biz işte. Yoongi'nin Yoon'u, Jimin'in Min'i. Bizim adımız."
Kızardı, Jimin. Utanmıştı. Eh, tabii birazda soğuktandı.
"Çok güzel."
...
Parka gelmişlerdi. Jimin, hemen karın en çok olduğu yere koştu. Yoongi de arkasından geldi. Beklemeden işe koyuldular.
Jimin, kar topunu süre süre kocaman hale getirmiş, olduğu yerde ters çevirip karla temelini sağlamlaştırmıştı. O sırada Yoongi, biraz daha küçük olanı kaldırıp üstüne koymuştu. En küçük olan da yerini aldı. Birlikte düğmelerle göz ve ağız yaptılar. Son olarak Jimin, havucu yerleştirmişti.
"Çok güzel oldu." Dedi, Jimin. Yoongi de onaylamıştı. Eserleriyle gurur duydular.
Hemen önüne, karların içine atladılar. Gökyüzünü izlerken yüzlerine kar taneleri düşüyordu. Jimin, kafasını hyunguna çevirdi.
"Hyung? En sevdiğim oyun ZEPETO biliyor musun? Onun sayesinde tanıştık."
Yoongi de küçüğüne dönmüştü. Kocaman gülümsedi.
"Seni seviyorum, çörek."
Yaklaştı ve Jimin'le burunlarını birleştirdi.
"Seni seviyorum hyung."
SON
Çok çabuk bitti farkındayım ama cidden konu bulmak çok zor. Belki özel bölümler falan olur.