"Bu gün hayatımın en güzel günü!"
İşte her şey bu hisle başladı.
Hayatımın en güzel günü dediğim gün, yağmurlu bir Cuma günü...
O gün gazeteye dayanılmaz bir " yaşasın bugün Cuma" hissi ile gitmiştim. Hatta bu hissi bastırma gereği bile duymadan masama kadar "Günaydın"lar eşliğinde gülümseyerek yürümüştüm. Evet herkes şaşkın şaşkın bakıyordu ve haklıydılar çünkü o gün fazla pozitiftim.
Oysa onların tanıdığı ve görmeye alıştığı Aylin 27 yaşında, hayatından orta hallice memnun, sabahları son derece aksi olabileceği için yanına yaklaşırken iki kere düşünülmesi gereken, son derece ciddi görünümlü ama zaman zaman içindeki manyak çocuğu ortaya çıkarmayı seven, yarı akıllı yarı deli bir editördü. Bu yağmurlu Cuma sabahı ise karşılarında son derece neşeli bir Pollyanna duruyordu ve bu kesinlikle o tanıdıkları editör değildi.
Bu his nerden çıkmıştı bilmiyordum ama güzel ve hafif bir histi. Altıncı histen yoksun hayatımdan ve "nasıl oluyor da herkes her şeye dair bir şeyler hissediyor" isyanlarımdan sonra son 2, 3 senedir bende içimdeki hislerin bana iyi ya da kötüye dair mesajlar vermesine alışmaya başlamıştım ve bugün kesinlikle işler yolunda gidecek gibi gözüküyordu.
İşte bu yüzden tüm koşturmamın arasında sevgilimden gelen şu mesaj bile beni sinirlendiremedi;
"Hayatım akşama önemli bir iş yemeği çıktı, birlikte gidiyoruz. 9'a doğru hazır ol."
Böyle bir mesaj aldığınızda önce yarı sinirli yarı şaşkın şekilde telefona bakarsınız ve nerden çıktı şimdi bu diye oflanıp poflanırsınız. Çünkü son dakika çıkan yemekler hiçbir zaman eğlenceli geçmeyecek kadar resmidir ve siz bir Cuma gecenizi böyle bir yemekle harcamak istemezsiniz. Tam tersi siz gidip sevgiliniz ve arkadaşlarınızla yapılacak en güzel şeyi yapmak; gezmek, tozmak, içmek, dans etmek istersiniz.
Buna rağmen içimdeki hissin duygularıma yaptığı torpille sinirlenmeden ve sorgulamadan tamam deyivermiştim. Yemekle ilgili tek bildiğim, Emre'nin çalıştığı inşaat şirketinin yabancı ortakları ve eşleri ile yenilecek bir yemek olduğuydu. Bu tarz eşli yemeklere katılmaya ve böyle yemeklerde bir yandan sevgilimin proje müdürlüğünü yaptığı inşaatlarla ilgili son derece eğlenceli iş sohbetlerini dinlerken bir yandan da sıkıcı gecenin bitmesi için saatleri saymaya alışıktım. Ama dediğim gibi yinede hiçbir güç sinirlenmeme neden olamayacaktı. Sinirlenemeyecek kadar iyi hissediyordum ve böyle hissediyorsam elbet bir nedeni olduğunu biliyordum.
Haftalık tüm işlerimi toparlayıp her şeyi bitirdiğimde saat 17.30'u gösteriyordu. Bu benim gibi planlı yaşama hastası biri için süper bir zamanlamaydı. Her şey gazeteden zamanında çıkıp kuaförde gidip, eve koşturup, giyinip saat 9'da hazır olabileceğim şekilde yolunda gözüküyordu.
Ki öyle de oldu, Emre beni almaya geldiğinde siyah hayat kurtarıcı mini elbisem, fönlü saçlarım, abartıdan uzak makyajım ve ben gitmeye hazırdık. Bugün ışıl ışıldım, bunu biliyordum çünkü öyle hissediyordum. Ve insanların her zaman hissettiği gibi enerji saçtıklarına dair kendi üzerimde denenmiş ve kanıtlanmış tezlerim vardı.
Arabaya bindiğimde karşımda son derece şık giyinmiş hatta böyle bir yemek için biraz fazla özenmiş, muzipçe bana bakıp gülümseyen yakışıklı adam duruyordu. Ona bakarken tek düşündüğüm "bir Cuma akşamı, ne kadar sıkıcı geçeceğini düşünürseniz düşünün, sevgilinizin sizi kocaman gülümsemesiyle karşılayıp götüreceği akşam yemeği, haftanın yorgunluğunu atmanızı sağlayacak en güzel şeydir" olmuştu.
O adam üç senedir hayatınızda olmasına ve bunun gibi bir dolu Cuma yaşamış olmanıza rağmen hala böyle düşünüyorsanız, bu doğa kanunlarında "tebrikler, siz iflah olmaz bir aşıksınız ve şu an hormonlarınızın kontrolü altındasınız" demektir. Bende öyleydim işte, iflah olmaz bir aşık!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamane Aşkları
ChickLitDuygu Özlem Yücel'in Zamane Aşkları kitabından alıntıdır. (Tüm Kitabevleri ve D&R'larda)