III Düğün

290 8 0
                                    

Kınadan sonra toparlanmak için yüzümü yıkayıp, enseme soğuk suyla masaj yaptım. Bu evliliğin güle oynaya olmadığını bildiğim için düğünün de ileri tarihlerde olmadığını da biliyordum. Kendimi bu fikre ne kadar alıştırırsam benim için o kadar iyi olacağını tahmin edip, ona göre davranıyordum.

Akan makyajımın kalıntılarını havluyla silip, yatağıma doğru yol aldım. Aklımı kurcalayan düşünceler yüzünden bir türlü uyuyamadığımda koyunları saymaya başladım. Uykunun huzurlu kollarına gidecekken sabah ezanıyla rahatlığımdan sıyrılıp tekrar banyonun yolunu tuttum. Garip bir şekilde uykusuz ya da yorgun değildim. Bedenim ayakta kalsa da sanki ruhum uyumuş gibi dinç hissediyordum.

Rutin işlerimi halledip mutfağa indiğimde tan vaktini yeni geldiğini gördüm. Çayı demlersem herkes kalkana kadar soğuyacağını bildiğimden başka bir meşkale bulup börek açmaya başladım. Bir tepsi böreği fırına verdiğimde doğrulup saate baktım. Çay koyma vaktinin geldiğini anlayıp çayı da koyduktan sonra sofrayı kurmaya başladım.

Merdivenlerden ilk babam onun peşindense annem indi. Babamın asla yüzüme bakmaması abimden nefret etmem için makul bir sebep oluyordu bana.

Sessiz ve soğuk geçen kahvaltıdan sonra babam işe gidince, annemin yüzüme bakmasıyla gerildim. Abimin günahını ben çektiğim için benden utanıyorlardı, ve bunu hissetmek beni kahrediyordu.

Sofrayı kaldırdıktan sonra yukarı çıkacakken yolumu kesen annemle derin bir soluk verdim. Bu konu hakkında konuşmak zorunda hissetmek beni öldürse de kaçarak bir yere varamayacağımı biliyordum.

''Gülru, kızım her ne kadar bu durum beni üzse de bunu konuşmak gerekiyor kızım. Güle oynaya gitmediğini, içinin kan ağladığını görüyorum kızım. İnan ki benim için de çok zor yavrum. Bir çocuğumun günahını diğeri çekiyor. Ne senin yüzüne bakabiliyorum ne de abinin yüzüne bakıyorum. İki evladın arasında kalmak benim için çok zor yavrum. Senden istediğim tek şey var kızım, kendini ezdirme. Asla laf söz söyletme kendine. Kocanla olan olayları hiç kimseye taşıma. Bu olaylar sadece ikinizi ilgilendirir kızım. Kocan hariç kimse sana tek bir söz söylemez.''

Annemin söylediklerinin altında yatan kilit düşünce belliydi aslında ''dayak da yesen, kocadan söz de işitsen içinde tut.'' Kocam hariç kimsenin bana bir şey yapamayacağını söylemesi yerine ''hiç kimse sana bir şey yapamaz kızım'' demesini yeğlerdim. Ama ne onun ne de benim elimden bir şey gelmeyeceğinin farkındaydım.

İçimi karartan sohbetten sonra mutfağa geçip kendimi oyalamak için kek yapmaya başladım.

Çalan kapıya koşacağım sırada annemin kapıyı açmasıyla olduğum yerde kaldım. Yaklaşık beş dakika sonra annem yanıma gelip düğün günümün balı günün olduğunu söyledi. Kendi düğünümü annemden öğrenmek bayağı bir komiğime gittiği için sırıtmaya başladığım sırada annemin tek kaşı havaya kalkık bir vaziyette, bana deliymişim gibi baktığını fark edip sırıtmaya son verdim. Keki fırına atıp anneme pişince almasını söyledikten sonra odama çıktım.

Takvime baktığımda düğüne yalnızca 2 gün kaldığını görmemle boğazımda hıçkırık düğümlendi. Olayın akıbetini yeni kavramış olmam bana kendimi aptal gibi hissettirirken zaman kavramını yitirdiğimin farkına vardım.

Düğün için hiçbir hazırlığımın olmaması bana kendimi aciz hissettirirken buna ruhen de hazır olmadığımın eklenmesi daha da aciz hissettirdi.

Akşam yemeğine inmeyip, bir günlük uykusuzluğumu bir gecede çıkarmaya karar verip uyumaya başladığımda uykumu bölen alarmın sesi oldu. Sabahın altısına alarm kuracak kadar aptal olduğuma yakınıp banyoda rutin işlerimi hallettim.

Aşağıya indiğimde ve kurulu kahvaltı sofrasıyla karşılaştığımda geç kaldığımı anlamam uzun sürmedi. Sukunet içinde geçen kahvaltıdan sonra annemin ''Bugün alışverişe çıkacağız'' Demesiyle tek kaşımı kaldırıp ona baktım.

''Düğün alışverişine çıkacağız kızım. Düğünün yarın olduğunun farkındasındır umarım'' demesiyle kafamı salladım.

Bir saat sonrasında bizi almaya gelen siyah arabaya binip, kayınvalidem ve annemin ortasına oturup yola çıktığımızda ne sağa ne de sola dönebiliyordum. Birinin kızının birinin oğlunun günahını benim çekecek olmamdan mütevellit utanıyorlardı herhalde. Yola bakarak geçirilen yarım saat sonrasında çarşıya gelmiştik. Yorucu geçen 1-2 saat sonra ise alışverişimiz tamamen bitmiş, evin önünde durmuştuk.

Kayınvalidemin elimi tutmasıyla ona doğru dönmüşken ''İki gencin günahını senin çekmen beni çok üzüyor kızım. İnan ki senin hayatını karartmak benim için çok zor. Keşke karşı çıkabilsem de seni böyle görmesem'' Bana üzgünce bakan yaşlı kadına onu daha fazla üzmemek adına gülümseyip ''Sizin de elinizden bir şey gelmiyor. Ne olur üzülmeyin, kaderin önüne geçilmez'' dememle arabadan inmem bir oldu.

Arkamı dönmek istemiyorum, arkamı dönmek istemiyorum. Beni ağlarken görsün istemiyorum, beni ağlarken görsün istemiyorum.

Eve girdiğimde pınarlarımda bekleyen yaşlarımı akıtıp odama girdiğimde günlerdir yaşamadığım duygu yoğunluğunu bir saatte yaşayıp gözlerimi kızartmıştım. Bu havada sabahın köründe duş almak istemediğim için şimdi gidip bütün vücuduma önce ağda yapıp sonra her yerimi keselemiştim. Yarım saat süren bu işlemin ardından uzun, kızıl saçlarımı yıkayıp, havluya sarındıktan sonra saçlarımı tarayıp ıslakken ördüm.

Sabah ıslak saçlarımın bana edeceği eziyeti düşünürken uyuya kalmamın ardından daha güneş doğmadan annem tarafından uyandırılmamın arasında topu topu 5-6 saat vardı.

Bana çabuk ol deyip getirdiği kahvaltılıkları hemen bitirmemi söylemesinin ardından çalan kapıya koşmuştu. Sabahın 7'sinde kimin geldiğini merak ederken odama gelen kadınları gördüğümde boğazımdaki ekmeği yutmakta zorlandım. Kahvaltıdan sonra bir kadınlara bir dakika beklemelerini söyleyip dişlerimi fırçaladığımda gelinliğimin yatağın üstünde olduğunu görüp ne zaman giyeceğimi bilemediğim için anneme baktığımda elime tutuşturup ''Hemen giy ve gel kızım'' Demesiyle gelinliği giyip gözlerimi boy aynasıyla buluşturduğumda benim fikrimi alma tenezzülünde bulunmamalarına sinirlenip, sinirle fermuarını yukarı doğru çektim.

Elinde maşa tutan kadının yanına gidip ''Saçımın düz olmasını istiyorum'' dediğimde maşayı prizden çıkartıp, fön makinesini taktığında saçımın örgüsünü açtı. Gece kurutmadığım için hala nemli olan saçlarımı tarayıp, fön çektikten sonra önden taç örgü yapıp makyajıma geçti. Simli mavi far, soğuk pembe allık kombinasyonu beklerken kızıl tonlarda güzel bir makyajla beni buluşturduğunda hayretle aynaya bakım.

Tamamen hazır olup, ayağıma ayakkabıları da giydikten sonra merdivenin sonunda dolu gözlerle bana bakan abimin belime kırmızı kurdele bağlamasıyla makyajımın akmaması için yukarıya bakıp akmak için an kollayan yaşlarımı geri gönderdim.

Korna çalan arabaya yaklaştığımda ön koltuğa binip, çalıştırmasını beklediğimde telefonla oynayan birini görmeyi beklemiyordum. Arkamızdan gelen annemlerin arabası kornaya basıp yanımızdan geçtiğinde ''Sürsene şunu'' dedikten sonra yüzüme öyle bir baktı ki...

Dediğime anında pişman olup kucağıma aldığım ellerimle oynarken ''Ne o? Çok heveslisin seni istemeyen biriyle evlenmeye?!'' Bunu yüzüme vurmasıyla beni kıracağını falan mı sanıyordu acaba?

Cevap veremediğimde arabayı çalıştırmasıyla derin bir nefes aldım. Yaklaşık yarım saat sonra geldiğimiz konağa baktığımda nikahın içeride olacağını, avluda düğün yapmanın onlar için bir utanç kaynağı olduğunun farkına varmamla dudağımı ısırdım.

Koluna girmem gerektiği için yanına adım attığımda beni beklemeden hızlı hızlı eve doğru yürüdü. Hemen ardından eve vardığımda nikah memurunun prosedür gereği sorması gereken soruları dahi sormasına izin vermeden kendi isminin yazılı olduğu yere kendi imzasını atıp defteri bana doğru kaldırdığında titreyen ellerimle imzamı attım.

Tebrik faslının kısalığına şaşırsam da havanın kararmaya başlamasıyla tabiri caizse ''ecel'' vaktimin geldiğini anladım.

GülruHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin