3.8K 51 31
                                    

  İKİNCİ KISIM  

            Defterin ilk kısmı burada bitiyordu. Onu takip eden birkaç sayfadakarmakarışık rakamlar, adresler, evrak-ı resmiye numara ve tarihleri vardı.Sonra, aradan on sene geçtiğini gösteren bir tarih ile tekrar başlıyordu:  

  Nisan, 13...

Bahar olmuş... Bunu karşı bahçede çiçek açmış bir ağaçtan anladım.  

  Pencerenin yanında saatlerce oturdum, civar binalardan birinin damındakayboluncaya kadar güneşi seyrettim. Burada ne kadar rahattım. Artık gece,gündüz çalışmaya didinmeye mecbur değildim. Rakıyı da bırakmıştım.Sinirlerim düzelmişti. Hazır yemek, hazır yatak, gam yok, kasavet yok.Etrafımdaki insanlarla konuşuyor, âdeta tabiî ve mes'ut bir insan oluyordum.Yazık ki, bir hafta sonra müddetim bitiyor, umumî hapishaneden çıkıyorum:büyük zindanıma dönüyorum. İşkencelerim tekrar başlayacak. Tekrar iş aramakiçin oradan oraya koşmak, el etek öpmek, en ağır hakaretlere boyun eğmek lâzımgelecek... Geç vakit ellerim boş, midem boş, ayakkaplarım su içinde Köprününayazında vapur beklerken tekrar karanlık suları seyretmek, kendini bir türlüölüme razı edemeyerek dakikalarca kararsızlıktan mahvolmak lâzım gelecek...Sonra, gece yarısına doğru, mağlûp ve ümitsiz, cehennemin kapısını çalmak... 

Şansım yardım eder de iş bulursam aynı hal... Ne kadar çalışıp çabalasamkazancım yine kâfi gelmeyecek... Yine dolandırıcılığa, hırsızlığa başlayacağım...Yine yakalanmak, yine hakarete uğramak, karakollara, mahkemeleresürüklenmek, hapse atılmak korkusu... Güya hapishaneye girmek, iyi kötü biryemek ve yatak bulmak, üç beş ay kaygusuz yaşamak korkulacak bir şeymişgibi... Ben, dünyada bu manasız korkuya kızdığım kadar hiçbir şeyekızmıyorum... İnsan, ilk defa yakalandığı, türlü hakaretlerle mahkemeyeverildiği zaman utansın; anlarım. Fakat aynı şeyi ikinci, üçüncü, dördüncü defatekrar etmeye mecbur kaldığınız vakit aynı tereddüdü, aynı korku ve hicabıduyarak boş yere kendinizi üzmeniz niçin? 

Ben Diyarbakır'dan döneli aşağı yukarı on sene oluyor. Merhum Abdüssametnasıl bir aileye düştüğümü, ne olacağımı bana daha o zaman haber vermişti.Fakat ne çare ki, bir kere ayağım kaymış bulunuyordu. Çok uğraştım, en zayıfümitlere sarıldım. Fakat hiçbir şey beni bu uçurumun dibine kadaryuvarlanmaktan kurtaramadı. 

Vaadedilen Gümrük müfettişliği için İstanbul'da beni iki ay uğraştırdılar.Başka bir zamanımda olsaydı bu memuriyeti belki hiç de alamazdım. Fakatçaresizlik -canını kurtarmak için çırpınan hayvanlar gibi- kuvvetimi kat katartırmıştı. Mütemadiyen koşuyor, yalvarıyor, hatta tehdit ediyordum. Bu müddetesnasında evimin gündelik ihtiyaçlarını temin için de ayrıca binbir çareyebaşvurmak lâzımdı.

Ailem, zalim ve sinsi bir düşman gibi omuz başımda bekliyor, dışarı ileyaptığım amansız mücadelede mütemadiyen hızımı kesiyor, beni arkadanvurmak için en düşkün ve mağlûp saatlerimi bekliyordu. Ben, işe girdikten sonrada bu, böyle devam etti. Onlardan biraz cesaret alsaydım, belki kendimi birdereceye kadar toplardım. 

Fakat, yazık ki böyle olmadı; borçlarım günden güne arttı, bütün günişbaşında bin türlü insanla didişiyordum. Sonra bu, bitince alacaklılara sırageliyordu. Geceye doğru bitkin bir halde eve dönünce de karımla kaynanamlakarşılaşıyordum. Onlar, hakikî çehrelerini artık benden saklamaya lüzumgörmüyorlardı. Bu ana kızda görülmemiş bir işkence dehası var. Hatır ve hayalegelmez hakaretlerle beni kudurttuktan sonra aciz ile ağlaşmaya başlıyorlar,bozuk sinirlerimi büsbütün harap ediyorlardı.

AcımakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin