Bir akşam Kont, "Londra ofisinize yazmalı ve Bay Hawking'e başka aylarda da burada kalacağınızı söylemelisiniz."
Bunu duyduğumda titredim. Başka aylar! Ama ne yapabilirim? Bay Hawkin için çalışmıştım ve Kont'un işi onun için önemliydi, bu yüzden Kont bana ihtiyaç duyarsa, o zaman kalmak zorundaydım. Mektubumu yazdım ama Kont'un okumayı planladığını biliyordum. Bay Hawkin'e, Dracula Kalesi'nde bir mahkum olduğumu söyleyemezdim!
Kont, o akşam benimle kalmadı ve benimle konuşmadı, ama odadan çıkmadan önce bana döndü ve dedi ki, "Genç arkadaşım, sadece bu odada veya yatak odanda uyu. Kalede başka bir odada asla uyuyamamalısın. Eğer yaparsan tehlikede olacaksın."
O gittiğinde ben de odama gittim, ama dinlenemedim ve kalede yürümeye başladım. Kapıların çoğu kilitlenmişti ama bir tanesini açık buldum. Kapıyı geri ittim ve odada bir pencere olduğunu gördüm. Güzel bir geceydi ve dağlar, ayın yumuşak sarı ışığında harika görünüyordu. Aniden, bir şeyler hareket etti. Kont'tu. Yavaşça, pencereden dışarı çıktı, ilk önce elleri -bir hayvanın elleri gibiydi-, sonra da başı. İlk önce başını duvar boyunca doğru hareket ettirmeye başladı. Etrafındaki siyah pelerinle korkunç bir kara kuşa benziyordu, kanım dondu. Kont Drakula neydi?
Titredim ve bir dakika oturdum. Oda sıcak ve dostçaydı. Sanırım yıllar önce, kalenin hanımları için bir odaydı ve soğuk, karanlık odama geri dönmemeye karar verdim, ama bu odada uyumaya karar verdim. Ben de uzanıp gözlerimi kapattım.
Aniden yalnız olmadığımı hissettim. Penceredeki ay ışığında üç tane güzel, genç kadın gördüm. Onlar beni izliyorlardı ve sessizce konuşuyorlardı. "O, genç ve güçlü." dedi birisi.
"Evet. Hepimiz için öpücük var." diye cevap verdi diğeri.
Heyecanlandım ve korktum. O yumuşak kırmızı ağızların bana dokunmasını istediğimi biliyordum. Kadınlardan biri daha yakına geldi. Güçlü beyaz dişleri boynuma dokundu. Gözlerimi kapattım ve bekledim. 'Öp beni! Öp beni!' diye düşündüm.
Aniden bir öfkeli bir ağlama duydum. Kont'tu! Kadını benden uzaklaştırdı, ve parlak mavi gözleri, vahşi bir kızgınlıkla kırmızıya döndü. Kont'a baktım ve gözleri cehennemdeki bütün ateşlerle yanıyordu.
"Ondan kurtul!” diye bağırdı. "O senin için değil! Ondan uzak dur." Bir saniye sonra kadınlar artık orada değildi. Kapıdan çıkmamışlardı, ama artık orada değillerdi!
O geceden fazlasını hatırlamıyorum; uyandığımda, odamda yatağımdaydım. Altın haçım ise yanımda masanın üstünde duruyordu. Bu kadınların vampir olduğunu ve kanımı istediklerini biliyordum.
_._._._._
İki gece sonra, Kont bana geldi. "Mina'ya yaz," dedi, "Transilvanya'daki işinin bittiğini ve eve geleceğini anlat."
Bunu duyduğumda ne kadar memnun oldum! Ama sonra Kont dedi ki, “Bistritz'de olduğunu ve mektubun üzerine 29 Haziran yaz.”
Bunu söylediğinde titredim. O gün beni öldürmeyi planladığını biliyordum. Ne yapabilirdim? Hiçbir şey yoktu. Sadece bekleyebilir ve kaçmayı deneyebilirdim. Ama Kont bütün diğer kıyafetlerimi ve seyahat kağıtlarını aldı ve odamın kapısını kilitledi.
Bir veya iki hafta sonra, kalede sesler duydum, çalışan erkeklerin sesleri... "Belki de onlardan biri benim için kalenin dışına bir mektup götürebilir." diye düşündüm.
Ama çok geç oldu! Zaten 29 Haziran'daydım ve pencereden o akşam, Kont'u kaleden ayrıldığını gördüm, ellerinde Mina'ya yazdığım mektupla. Göndermeye gidiyordu! Çok geç olmadan bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum.
Vampirler sadece geceleri ortaya çıkabiliyordu, bu yüzden gün boyunca tehlike olmadıklarını biliyordum. Ertesi sabah, bulabileceğimi görmek için Kont'un odasını ziyaret etmeye karar verdim. Bunu yapmak için pencereden girmem gerekiyordu. Bu mümkündü çünkü onun odasını, benim yatak odamın hemen altındaydı ve duvardaki taşların arasında küçük delikler vardı. Ayaklarımın içine koyabilir ve tutunmak için penceredemki ağır perdeleri kullanabilirdim. Tehlikeliydi ama denemek zorundaydım.
Yavaşça duvardan aşağı doğru hareket ettim. Bir ya da iki kez neredeyse düşüyordum ama sonunda kendimi Kont'un yatak odasında buldum.
Oda boştu. Kont, orada değildi. Kale anahtarlarını aradım ama onları bulamadım. Odanın bir köşesinde biraz altın vardı ve odanın diğer tarafında büyük bir ahşap kapı vardı. Açıktı ve aşağıya doğru inen bazı merdivenler gördüm. Onlardan aşağıya gittim ve başka bir kapıya geldim. Bu da açıktı ve kendimi taş bir zemine sahip bir odada buldum. Yavaşça, etrafıma baktım. Odada yaklaşık elli ahşap kutu vardı. Tabutlardı ve onlar zeminin tamamındalardı. İçlerinden birinde Kont yatıyordu! Ölü mü ya da uyuduğunu söyleyemedim. Gözleri açıktı ve soğuk ve taş gibi görünüyordu, ama yüzü ölü bir adamın yüzü gibi görünmüyordu. Dudakları hâlâ çok kırmızıydı, ama hareket etmiyordu. Yavaşça yaklaştım. Belki de onun üzerinde kale anahtarları olabileceğini düşündüm. Ama o soğuk, taşlı gözlere baktığımda kanım soğudu. Korkarım, döndüm ve pencereye geri gittim. Odama dönene kadar düşünmeyi bırakmadım.
O gece Kont tekrar bana geldi. "Yarın sen İngiltere'ye döneceksin." dedi ve ben biliyordum ki yarın benim ölüm günümdü.
Yatağıma uzandım ama pek iyi uyuyamadım. Gece boyunca kapımın dışında kadın sesleri duydum ve Kont diyordu ki "Bekle. Vaktin daha gelmedi. Yarın akşam... Sen ona sahip olacaksın." Kadın tatlı, alçak bir sesle güldü ve ben korkuyla sarsıldım.
En sonunda sabah oldu ve hâlâ hayattaydım. Kaçmalıyım, diye düşündüm. Ama önce anahtarları almam gerekiyordu. Bir kez daha duvardan aşağı inerek Kont'un odasına gittim. Merdivenlerden aşağı koştum, tabutla odaya.
Kont onun tabutundaydı, ama daha genç görünüyordu ve saçı artık beyaz değildi. Ağzında, boynundan aşağı doğru akan kan vardı. Ellerim titriyordu, ama anahtarları aramak için ona dokunmak zorunda kaldım. Vücudunun her yerini hissettim, ama orada değildiler. Aniden Kont Dracula'yı öldürmek istedim. Bir işçinin çekiçini aldım ve o korkunç, güler yüze karşı sertleşmeye başladım. Ama sonra kafası döndü ve Kont'un yanan gözleri bana baktı. Kanlı ağzı gülümsediğinde, yüzü hiç olmadığı kadar korkunçtu. Çekiciyi düşürdüm ve orda durup titredim. Şimdi ne yapabilirdim?
Hemen sonra bazı sesler duydum. İşçiler geri geliyordu. Aceleyle Kont'un odasına giden merdivenlere geri döndüm. Aşağıda, bir anahtarın gürültüsünü duydum. İşçiler bir kapı açıyorlardı. Yani buradan aşağıda dışarıya giden başka kapılar da vardı! Dikkatle dinledim ve çekiçlerin sesini duydum. Tabutları bir yolculuk için hazırlıyorlardı, belki de İngiltere'ye! Kont'un ülkemi ziyaret etme planlarıyla ilgili sözlerini hatırladım.
Bu açık kapıyı bulmak için alt kata inmeye geri döndüm. Ama çok geç kaldım. Soğuk bir rüzgâr kaleye çarptı ve çarpışma ile merdivenlerin üstündeki kapı kapatıldı ve kilitlendi. Merdivenlerden aşağı inemedim.
Yakında pencereden tabutlarla dolu ağır arabaları gördüm ve işçiler uzakta sürüyorlardı. Ben kalede şu berbat vampir kadınlarla yalnızdım.
Bu kelimeleri günlüğüme yazarken ne yapacağıma karar verdim. Kaçmayı deneyecektim. Duvarın dışından inmeyi denemek zorundaydım. Duvarın dışından inmeyi denemeliydim. Pencereler zeminin çok yukarısındalardı fakat denemek zorundaydım. Altınlardan bir kaçını almalıydım -eğer kaçarsam, sonra bana yardımcı olabilirlerdi.-
Eğer ölürsem, bu benim için burada bekleyip ölmekten daha iyi olacaktı. Hoşçakal Mina! Seni tekrar görebilecek miyim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRACULA
VampirTransilvanya'nın dağlarında bir kale vardır. Orası Kont Drakula'nın evidir. -karanlık ve tekin bir yer, geceleri duvarları etrafında kurtlar ulur.- 1875 yılında Jonathan Harker, Kont Dracula ile iş yapmak için İngiltere'den gelir. Ama Jonathan kendi...