3 - Lucy Tehlikede

200 6 2
                                        

Mina'nın Hikâyesi...

Jonathan uzaktayken çok mutsuzdum. Bana sık sık yazmadı veya yazdığında, mektupları tuhaf ve çok kısaydı. Bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordum. Ama ne? Jonathan tehlikede miydi? Sürekli onu düşündüm. Neden İngiltere'ye ve bana geri dönmedi?

Sonunda ondan bir mektup aldığımda kendimi daha iyi hissettim. Jonathan eve geldiğini ve Bistritz'de olduğunu söylüyordu. Fakat yine de kısa, garip bir mektuptu. 'Belki de hastadır.' diye düşündüm.

Arkadaşım, Lucy ayrıca bana yazdı. "Benim için mutlu olacağını biliyorum." diye yazmıştı. "Arthur, onunla evlenmemi istedi! Harika değil mi? Onu çok seviyorum. O şimdi uzakta, ve sen biliyorsun ki, annem ve ben Whitby’de, deniz kıyısında kalıyoruz. Lütfen gel, bizimle kal ve böylece sana, onun hakkında her şeyi anlatabilirim."

Arthur Holmwood, Lucy'yi çok seviyordu. Haberlerini duyduğuma gerçekten çok memnun oldum ve hemen gitmeye karar verdim. Bu, Jonathan'ı her zaman düşünmememe yardımcı olacaktı.

Lucy benimle karakolda buluştu ve onu tekrar görmek harikaydı. Hayat doluydu ve mutlulukla planlarından bahsetti. "Oh Mina," dedi bana. "Ben gerçekten mutluyum. Arthur'u çok seviyorum."

Ama bazen bu, benim için zor oldu çünkü Lucy, Arthur hakkında konuştuğunda Jonathan'ı tekrar düşündüm.

Hava güzeldi ve, Lucy ve ben bazen deniz kıyısında çok yürüdük, ama genellikle tepedeki eski kiliseye gittik.

Geceleri, Lucy ve ben bir odada uyuduk ama o bazen uykusunda yürüyordu. O, kötü uyumaya başladı ve, annesi ve ben gece yatak odasının kapısını kilitlemeye karar verdik.

Sonra bir gün hava değişti. Gökyüzü karardı ve ağırlaştı ve, o gece korkunç bir fırtına vardı. Lucy çok heyecanlandı ve bütün gece pencerenin kenarında oturdu, denizi izledi.

Ertesi sabah sahilde bir gemi vardı. Lucy'nin hizmetçisi “Karadeniz'deki Varna'dan gelen bir Rus gemisi.” dedi. Üzerinde tabutlar var ve her yer onlarla dolu. Ve büyük siyah bir köpek, gemiden atladı ve koştu.

"Gemideki herkes hayatta mı?" diye sordu Lucy.

"Garip olan bu işte," hizmetçi cevap verdi. "Gemide ölü ya da diri kimse yok."

Kasabadaki herkes bu garip gemiyle çok heyecanlandı, ama gizeme cevap yoktu. Ve kimse tekrar büyük siyah köpeği görmedi.

O gece uyandım ve yatak odasının kapısının açık olduğunu gördüm ve, Lucy burada yoktu. Evin her yerinde onu aradım ama bulamadım. “Onun için korkuyorum, nedenini bilmiyorum” dedim annesine.

Lucy'nin bazen gidip kilisenin bahçe mezarlığında sessizce oturmaktan hoşlandığını biliyordum, bu yüzden onu aramak için aceleyle dışarı çıktım ve onu buldum. Kilise bahçesinde, ay ışığındaki beyazlıkta oturuyordu ve arkasında karanlık bazı şeyler gördüğümü düşündüm - karanlık ve korkunç şeyler. Yavaşça, kafası Lucy'ye daha yakınlaştı. Korktum, bağırdım, 'Lucy! Lucy!' Beyaz bir yüz ve yanan kırmızı gözler bana baktı ve sonra hiçbir şey yapmadı! Lucy yalnızdı, ay ışığında uyuyordu. Onu uyandırdım ve küçük bir çığlık attı. Ellerini boynuna koydu ve orada iki küçük kan damlası olduğunu gördüm.

O geceden sonra Lucy daha kötüydü. Her gece yatağından ayrılıyordu ve güzel yüzü beyazdı. Onun için korktum ve geceleri kapıyı kilitledim. Ve Jonathan'dan hâlâ haber alamadım. Mutsuzdum ve kendim de uyuyamadım, bu yüzden bir gece yalnız yürüyüşe çıktım. "Lucy iyi olacak." diye düşündüm. "Kapı kilitli. Çıkamıyor ve kimse giremiyor." Ama geri döndüğümde Lucy'yi açık pencerenin yanında buldum. "Lucy!" diyerek ağladım. Ama cevap vermedi. Uyuyordu ve yanında, açık pencerenin hemen dışında büyük bir kuş gibi siyah bir şey vardı.

Bir veya iki gün sonra, bir mektup aldım. Jonathan hastaydı ve Budapest'deki hastanedeydi. "Tabii ki hemen ona gitmeliyim." dedim Lucy'ye. Ondan ayrılmak istemedim ama Jonathan benim her şeyimdi. "Bana ihtiyacı var." dedim.

En sonunda Budapest'e geldiğimde Jonathan'ı kucağımda tuttuğumda mutlu oldum. Jonathan çok hastaydı ama her gün daha iyiye gidiyordu. Castle Dracula'daki zamanlarından bahsetmek istemedi, ama okumam için bana günlüğünü verdi. Ve Kont Drakula'yı ve Jonathan'ın şatodaki korkunç serüvenini öğrendim. Ama kaçmıştı! Ve dağlarda hasta düştüğünde, bazı işçiler onu bulup hastaneye götürmüşler. Zavallı Jonathan! Yüzü beyaz ve zayıftı, ve hâlâ çok korkuyordu, ama şimdi tekrar birlikteydik ve her şey yolundaydı.

Jonathan ve ben, 1 Eylül'de evlendik ve sonra eve dönüş yolculuğumuza başladık. 18 Eylül’de İngiltere’ye geri döndük ve yine evde olmak, harikaydı. O ılık sonbahar akşamında, biz Londra sokaklarından geçerken herkes mutlu görünüyordu. Jonathan gülümsedi ve yumuşakça, "Oh Mina, seni seviyorum." dedi.

"Ben de seni seviyorum Jonathan." cevapladım. Gerçekten çok mutlu oldum.

Sonra aniden Jonathan'ın yüzü beyazlaştı ve ağladı. Bir dükkanın dışındaki bir arabaya bakıyordu. İçinde siyah saçlı güzel bir kız vardı. Birini bekliyordu. Ve arabanın yakınında, güzel kızı izlerken, uzun beyaz dişleri ve çok kırmızı ağzı olan uzun boylu, ince bir erkek vardı. "Bu Kont!" Jonathan ağladı, "İşte Londra'da!"

Jonathan kafasını ellerine koydu ve yolculuğun geri kalanında hiçbir şey söylemedi. Onun için çok korktum. Gerçekten doğru muydu - bu korkunç Kont Drakula'nın Londra'da olduğu?

Eve geldiğimizde Arthur Holmwood'dan bir mektup vardı. Lucy ölmüştü! Sevgili Lucy ölmüştü! Bu doğru olamazdı!

Sonra mektubu tekrar okuduk.

"Sen gittikten kısa bir süre sonra," diye yazmıştı Arthur, "Lucy kötüleşmeye başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece hızlıca bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum, bu yüzden eski dostumuz Jack Seward'dan gelip onu görmesini istedim." 'O bir doktor olmalı,' diye düşündüm. 'Belki de Lucy'ye yardım etmek için bir şeyler yapabilir.' "Bir kere geldi, ama sonunda hiç kimse zavallı Lucy'ye yardım edemedi ve dün öldü."

DRACULAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin