-3-

288 8 0
                                    

   İki katlı, kocaman bir bahçesi olan evin önünde durduk ve annem bana, ben anneme baktım.

Yoldan geçen yaşlı bir amcaya "İhsan Güler'in evi neresi?" diye sorduğumuzda önce biraz şaşırmış daha sonra bize buraya kadar eşlik etmişti. Güler annemin kızlık soyadıydı. Bunları düşündükçe kafam daha çok karışıyordu. Annem bir adım attı ve hemen koluna girip kapıya doğru yürümeye başladık.

    Kapıyı beyaz önlüklü, hizmetçi sandığım çok şeker bir kız açmıştı. "Kime bakmıştınız?" diye nazikçe sordu. Annem derin bir nefes aldı ve "Babama." diye yanıtladı.

    Eski evimizin yaklaşık beş katı kadar büyüklükte olan salona baktım. Evin her bir köşesinde antika olduğunu düşündüğüm vazolar, saatler vardı. Tavandan aşağı doğru süzülen gümüş renkli avize ortamı daha da ciddileştiriyordu. Kapıda bizi karşılayan kız "Buyurun oturun efendim." diyerek bizi siyah deri koltuklara yönlendirdi. Evin güzelliğinin büyüsüne kapılırken hala olanlara inanmakta zorluk çekiyordum. Annemin babası ölmemiş miydi? Ben daha çok küçükken tüm yakın akrabalarımın öldüğü söylenmişti. Sadece amcam kalmıştı ve onu da üç sene önce trafik kazasında kaybetmiştik. Şimdi 'öz dedemin' evindeydim. Ya da öyle sanıyordum.

    "İhsan Bey sizi birazdan görmeye gelecek Perihan Hanım." Annemin adını bildiklerine göre gerçekten endişelenmem gerekiyordu. Bunca yıl neden bana bir dedem olduğu hatta bu dedemin zengin olduğu söylenmemişti? Biz bazı akşamlar yemek bile yiyemezken dedem burada huzur içinde yaşamış mıydı? Birinin bana neler olup bittiğini anlatması gerekiyordu.

    "Kızım?"

    Merdivenlerde takım elbisesiyle bekleyen adam anneme bakıyordu. Neredeyse kel sayılacak kadar az saçı vardı. Gözleri elaydı ve ayakta durmakta zorluk çekiyor gibi görünüyordu. Annem adama -dedeme- yüzünü dönünce adamın gözleri doldu. Annem olduğu yerden zorlukla kalktı ve adama sarıldı.

    Elimdeki sıcacık sıcak çikolatadan bir yudum aldım ve dinlemeye başladım. Annem konuşmak için yutkundu ve gözlerini bana dikti. "Kızım, biz babanla birbirimizin lise aşkıydık. Lise bitince benim burada yani Konya'da kalmam gerekiyordu. Buradaki bir üniversitede babam ve annem ile yaşamam gerekiyordu. Ama ben babanı her şeyden çok seviyordum bu yüzden onunla birlikte Ankara'ya kaçmaya karar verdim. Babamın baskısından kurtulmak için yapabileceğim tek şey kaçmaktı. Ankara'ya geldik fakat ikimizin de bir işi yoktu. Aç kaldık, yatacak bir yerimiz bile yoktu. Baban şehirdışında bir nakliyat şirketinde iş buldu. Ayda bir ya da iki kez eve geliyordu, bunu sen de biliyorsun. Daha sonra sen doğdun, iyi kötü bir evimiz oldu ve bir şekilde hayatta kaldık. Sen daha 1 yaşında bile değilken babam izimizi bulmuştu. Annem ile birlikte beni almaya gelirlerken bir kaza geçirdiler. Annem orada hayatını kaybetti ve babam bu kazasının sorumlusunun ben olduğumu düşündü. Ben de eğer beni almaya kalkışmasalardı annem hayatını kaybetmeyecekti diye babamı suçladım. O günden beri ben babamın yüzünü bile görmedim. Sana bunları daha önce anlatmadığım için beni affet kızım. Özür dilerim."

    Annem ve ben sarılarak ağlamayı sonunda bırakabildik. Bana, dedemi anlatmadığım için anneme kırılmıştım. Ama annem hastaydı ve kırıldığımı gösterip onu üzemezdim. O kadar sıkıntıyla beni büyüten anneme asla küsemezdim.

   "Seni seviyorum anne."

   "Seni seviyorum kızım."

    Dün gece yorgunluktan konuşamaz hale geldiğimizde dedem bize oda hazırlattığını, sabaha kadar rahatça uyuyabileceğimizi söyledi. İki aksiyonlu günün ardından yumuşacık bir yatakta uyumak iyi hissettirmişti. Hemen yanımdaki yatakta melek gibi uyuyan annemi uyandırdım. Hazırlanıp aşağı indik ve dedemi beklemeye başladık. Hala o adama dede demekte zorluk çekiyordum.

    Kahvaltı masasına oturduğumuzda iştahla önümüzdeki kahvaltılıkları yedik. İki gündür neredeyse hiçbir şey yememiştim. Bu yüzden her şeye elimi atarak yemeye başladım. Biten reçelden tekrar ve tekrar istediğimde biraz yüzsüzlük yaptığımı düşündüm. Ama bu adamdan bizi yıllarca düşünmemesinin intikamımı sadece böyle alabilirdim. Reçellerini bitirerek (!)

   Ağzımdaki ekmeyi yutup dedeme başımdan geçenleri anlatmaya başladım. Dikkatli bir şekilde beni dinliyordu. Hatta garip tepkiler bile veriyordu. Bu hali beni güldürse de hala ciddiyetimden ödün vermemekte kararlıydım. Burada olduğumuz sürece güvende olduğumuzu fakat evden dışarı çıkarsak yakalanacağımı söyledi. Ona göre Atasoylardan kurtulmak imkansızdı. Bu yüzden dikkatli olmamız gerektiyormuş. Ne yani okula devam edemeyecek miydim ? Üniversite planlarım vardı. Hacettepe'de Diş Hekimliği okuyacaktım. Lise mezuniyetime katılacaktım. Bu hayallerimden vazgeçemezdim.

    "Ben bu hayatı istemiyorum dede. Bu evde hapis kalarak yaşayamam. Buradan gideceğim!"

    Hayatımda ilk defa annemle bu kadar büyük bir kavga etmiştik, gitmemi istemiyordu. Ben de onunla kalmak istiyordum ama kalamazdım. Bu 'lüks' hayat bana göre değildi. Ben Ankara'nın ücra köşelerindeki sokaklarda büyümüştüm. Buraya alışamazdım. İşte bu yüzden annemi emin ellere yani dedeme bırakıp gidecektim. Belki yurt dışına giderdim, orada polislerin beni bulması çok zor olurdu. Ya da daha küçük bir yere gidip yaşardım. Ama kesinlikle burada kalamazdım.

    Dedemin, yolculuğum için hazırlıkları tamamlanmıştı. Düşündüğümden daha da zengindi bu adam. Ve bu sabah Ankaradan haberler gelmiş. Söylediğine göre Çağan, yüksek dozda uyuşturucudan ölmüş. Tabii Atasoylar bunun gizli tutulmasını, yoksa Atasoy ailesinin büyük zarar göreceğini söylemiş. Bu adam bu kadar bilgiyi nasıl öğreniyor hala şaşırıyorum. Madem bu kadar söz sahibi birisi, neden beni kurtarmıyor? Annem, Atasoyların dedemden yani Güner ailesinden daha söz sahibi ve tehlikeli olduğunu söyledi. Yani bu işe karışırsa, Güner ailesinin sonu gelirmiş falan. Bunları düşünmekten sıkılıp arabaya doğru ilerledim. Siyah Mercedes kapının önünde beni bekliyor olmalıydı. Annem, dedem ve adının Gülfem olduğunu öğrendiğim hizmetçi kız bahçesinin kapısında beni uğurlamak için bekliyorlardı. Onlara doğru ilerleyip anneme sarıldım. Ağlamasını istemiyordum. "Anne söz veriyorum güvende olacağım, tekrar görüşeceğiz. Seni seviyorum." diyip dedemin karşısında durdum. Sarılmasını beklemiyordum. "Senin için elimden ne gelirse yapacağım Diyar. Yeni bulduğum torunumu kaybetmeye niyetim yok. Kendine iyi bak ve dikkatli ol kızım." Dedemin kollarından çekilip Gülfem'in yanına gittim. Gözleri dolmuştu ama belli etmemeye çalışıyordu. Ona da sarılıp arabaya doğru ilerledim. Ön koltuğa oturmaya kalkıştığımda şoför arka kapıyı açıp "Buraya oturun Diyar Hanım." diyerek beni arkaya oturttu. Arkada oturmaktan nefret ederdim çünkü midem bulanırdı! Camı açıp anneme baktığımda gözlerini siliyordu. Onlara el sallayarak camı kapattım. Araba hareket etmeye başladı ve Gülfem arabanın arkasından bir kova suyu boşalttı. 'Su gibi gitsin su gibi gelsin.' demek istiyordu. Belki bir daha buraya gelemeyeceğimi düşünüp yolu izlemeye koyuldum.

KAÇAK KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin