-2-
Giriş bölümlerinin biraz sıkıcı olduğunu benim kadar siz de biliyorsunuz. Karakterleri tanıtayım, ana olaya bağlayayım biraz da uzun olsun diyerek sizi sıkmış olabilirim. Ama 3. bölümden itibaren ana olaya doğru hızla geçiş yapmaya çalışacağım.
Annem sayesinde arabayı biraz da olsa kullanmayı başarabilmiştim. En azından 20 ile sürmek yerine hızımı 40'a kadar çıkarabilmiştim. Şu anda Ankara'nın yolları düz olduğu için mutluluk dansı yapabilirdim. Nereye gideceğimiz, ne yapacağımız hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sadece dümdüz yolda kaza yapmadan ilerlemek dışında bir şey düşünemiyordum. "Perihan Sultan acıktın mı bir şeyler yemek ister misin?" diye sorduğumda annem kafasını sallayıp ileride bir lokanta olduğunu, oraya gidebileceğimizi söyledi. Oraya geldiğimizde annem sadece çorba içmek istedi. Bir mercimek çorbası bir de su istediğimizi söyleyip beklemeye başladık. Annem tam ağzını açacak olduğunda kafama bir kaçak olduğum dank etti. Kaçmam bu kadar kolay olmamalıydı. Ankara'nın çıkışında çok fazla polisin yolları kapattığından emindim. Atasoylardan kaçmak kolay değildi. Annemin çorbası geldiğinde iştahla yemeye başladı ve ben de kalkıp lavobaya gideceğimi söyledim. Genç bir erkek lavobanın girişinde bekliyordu, sanırım para vermem gerekiyordu. Cebimde bulduğum 1 TL'yi uzatıp içeri girdim. Kahverengi uzun saçlarım birbirine karışmış, gözlerimin etrafında uykusuzluğumu gösteren mor halkalar vardı. Kısaca bok gibiydim. Kendime çeki düzen verip dışarı çıktım. Genç erkek gözlerini ayırmadan bana bakıyordu. Yanına yaklaşıp "Acaba Ankara'dan kimseye görünmeden çıkmak için bildiğin bir yol var mı?" diye sordum. Ne saçmalıyorsun sen Diyar?! Sorduğun soruyla kendini açığa verebilirsin diye kendime kızarken çocuk "Sen o'sun. Çağan Atasoy'u öldüren kızsın. Atasoyların seni bulana büyük paralar vereceğini söylediği kızsın." diyip duruyordu. Atasoylar bu kadar kısa sürede kaçtığımı nasıl yayabilmişti merak ediyordum. "Şimdi polisi mi arayacaksın?" Lütfen hayır de. Lütfen bana yardım et. "Evet, o paraya ihtiyacım var." Sana para vereceklerini mi sanıyorsun ? Nerede olduğumu öğrendikten sonra seninle muhattap bile olmayacaklar aptal çocuk. Bunları düşünmeyi kes ve kaç aptal Diyar. "Bana bak. Ben kimseyi öldürmedim o Çağan Atasoy mu ne tanımıyorum bile. Bu yüzden bana yardım et, lütfen. Annem lösemi ve durumu kötü. Babam şu an nerede bilmiyorum bile. Başka hiçbir tanıdığım yok. Ankara'dan çıkarsam kaçacak bir yer bulurum ve annemi rahat ettiririm. Lütfen bana yardım et." Çocuğun gözleri doldu sanki ona dokunsam ağlayacak gibiydi. "Benim annem öldü, babam felç ve buradan birkaç kilometre ileride bir kulübede yaşıyoruz. İstersen gelirsin fakat bir karşılığı var." Cebimdeki 20 lirayla karşılık ödeyecek durumda değildim. Koşarak anneme gittim ve olanları anlattım. Annem alyansını çıkardı ve bana verdi Gözleri sulanmıştı. Anne hayır ağlama. "Tek çaremiz bu Diyar. Bunu ver ve en azından sabaha kadar orada kalalım. Sonra gidecek bir yer bulacağız." İçim buruk bir şekilde alyansı çocuğa götürdüm. Avucumun içindeki yüzüğü görünce gözleri parladı ve "Haydi gidelim." diyerek yola koyulduk. Arabada yanıma oturdu ve yavaş bir şekilde şehrin dışındaki evlerine doğru ilerledik.
Çocuğun yerinde olsam yüzüğü almak yerine polisi arar, Atasoylardan paramı vermelerini beklerdim. Yani Atasoyların nasıl insanlar olduğundan, sadece onların zenginliklerini bilen aklı başında insan bunu yapardı. Belki de o da benim gibi onların para vermeyceklerini bildiği için kabul etti. Nedenini daha sonra düşünüp arabayı daha düzgün sürmeye odaklanmalıydım. Çocuğun yolu tarif etmesiyle evi de rahatlıkla bulduk ve içeri girdik.
Güneş ışıklarıyla kalktığım yerden doğruldum. Annem hemen yanımda yatıyordu ve adını bilmediğim çocuk da biraz ileride bizi izliyordu. "Sizi Ankara'dan dışarı çıkaracağım, bildiğim yollar var." dedi. Bize yalan söylüyor olabilir miydi? Eve geldiğimiz zaman adını bilmediğim çocuğu iyice incelemiştim. Bir telefonu kesinlikle yoktu. Yani bizi ihbar edemezdi. İçim biraz da olsa rahatladı. Annemi uyandırıp artık gitmemiz gerektiğini söyledim. Bir koluna girip onu arabaya kadar taşıdım. Çocuk da ön koltuğa oturup "Arabayı sür." diye emir verdi. Sen kimsin de bana emir veriyorsun diyerek gözüne yumruk patlatmak istesem de bu isteğimi bastırdım. Bir günde araba sürmeyi öğrenmiştim (!) Eğer geri geri gidecek olsam ya da bir viraj olsa ne halt yiyeceğimi bilmeden arabayı sürdüm. "Sağa dön." Dediğini yapıp taşlarla dolu bir yola girdik. Hey ben daha 17 yaşındayım. Hayatımda ilk defa araba kullanıyorum ve sen beni taşlı bir yola mı sokuyorsun? Sakin bir şekilde ilerlerken tekrar sağa dön emrini verdi. Çocuğa ters ters baktım ve dediğini yaptım. Yaklaşık 5 kilometre sonra "Arabayı durdur." dedi. Arabadan indi ve "Burdan sonra dümdüz gideceksin. Konya tabelası görene kadar sakın yolunu değiştirme. Sonra Konya'ya git ve saklanacak bir yerler bul." Teşekkür etmeme bile izin vermeden uzaklaştı.
Konya'da ne halt yiyeceğimi bilmeden yolun kenarında arabayı durdurmuş bekliyordum. Şu ana kadar karşıma polis çıkmadığı için şükrediyordum. "Dedenin yanına gidelim Diyar." Dede mi ? Benim iki dedem de ölmüştü hani ? "O öldü anne." dediğimde bu kadar açık konuşmalı mısın Diyar diye kendime kızdım."Hayır. Şimdi arabayı sürmeye devam et sana her şeyi anlatacağım kızım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK KIZ
مغامرةKimseyi öldürmedi ama bir kaçak katil olarak anılıyor. Üstelik o bir kız! Diyar Karan; bir gece evden kaçarken bulduğu ceset yüzünden hayatı değişiyor. Tek çaresi kaçmak ve o da bilmediği yerlere ve insanlara kaçıyor.