8

87 15 15
                                    

**Kalın ve italik; Haechan
**Kalın ve düz; Mark

-👑-

Donghyuck neredeyse Mark'ın kucağında bir dakika boyunca oturdu. Ve sonunda Mark onu itti ve ayağa kalkıp elini alnına koyarak durumu kavramaya çalıştı.

Donghyuck bakışlarını düşürdü, kendini ne tür bir duruma soktuğunu fark etti. Şimdi yaptığı tahminine göre Mark'ın ne yapabileceği ya da yapamayacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.

Mark kendini kanepeye attı ve gülmeye başladı. Donghyuck ise sadece bu duruma şaşırmıştı. Mark hiçbir açıklama yapmadan sadece manik gibi güldü. Daha sonra ayağa kalktı ve Donghyuck'u parmağıyla suçlayıcı bir şekilde gösterdi. Bu Donghyuck'un tırsmasına sebep olmuştu.

"Gerçekten buna inanmamı mı bekliyorsun? O kadar aptal olduğumu düşünüyorsun, değil mi? Bu senin oyunlarından biri, değil mi? Her zaman öyle oldu, kendini ilk etapta öldürmeye bile çalışmadın, sadece bir gösteri yapıyordun. Senden ve aptal oyunlarından bıktım!" Mark bağırdı ve Donghyuck'u gömleğinden yakaladı.

"Bu bir oyun değil Mark,  yemin ederim.  Sen gerçekten-"

"Gerçekten beni sevdiğini inanacağımı mı sanıyorsun? " Mark genç olanı hırpalarken söyledi.

"Hayatımı mahvettin seni lanet herif. Yaptığın onca şeyden sonra bunun kadar aptalca bir şeye inanacağımı düşünüyorsun! Peşimden çeteler gönderdin, beni parçaladın ve beni tutukladın! Senin yüzünden bütün kasabayı mahvettim ve sen ise beni sevdiğini ve buna inananacağımı söylüyorsun!" Mark haykırdı ve Donghyuck'un yanağına dayak attı.

"Ben..."

"Ne söyleyeceğin umrumda değil. Bunun ne kadar lanet bir şaka olduğu hakkında hiçbir fikrim yok fakat bu kadarı fazla!"

"Seni gerçekten öldürmeliyim, ama daha önce de söylediğim gibi, iğrenç kanını ellerimde istemiyorum. Vereceğim zahmete değmez bile."

Mark ceketinin arkasından hayrete düşmüş Donghyuck'u kedi gibi dışarı çıkardı. Donghyuck tıpkı bir kedi gibi bakıyordu.

 Yalnız, sefil ve karışık bir kedi. Mark kelimenin tam anlamıyla onu kapıdan attığında göz kırptı ve ona küfür etti.

"Evine git ve senin için neyin iyi olduğunu bilmek istiyorsan sadece evinde kal. Yüzünü bir daha görmek istemiyorum!"

Kapı gürültülü bir şekilde kapandı ve Donghyuck kendini gözyaşları eşliğinde dışarıda buldu.

Yine de kıkırdıyordu, kıkırdıyordu çünkü Mark'ın onu bir canavar olduğu için affedeceğini, Mark'ın onu öpüp seveceğini ve her şeyin bazı çocuk masallarında olduğu gibi sona ereceğini düşünüyordu.

 Lee Donghyuck'un  mutlu sonlar için bir enayi olduğunu kim söyleyebilir ki?

İnsanlar dairelerinden çıkmaya başladı, gürültü onların dikkatini çekti aynı bir köpeğin taze ete koşması gibi. İnsanlar bu tür şeyleri severdi, güzel bir dedikodu başlatırlardı.

Donghyuck dişlerini sıktı, dışarıdan nasıl göründüğünü fark etti, aynı zamanda ölümlü düşmanı,  gizli aşkı,  tarafından apartmandan atılmıştı. İnsanlar fısıldaşmaya başladı.  Donghyuck insanların fısıldaşmaya başladığı zamanlardan nefret ederdi.

Bu akıldan çıkmayan düşünce o kadar tanıdık geldi ki, kalkanını deldi ve hayran olduğu iblislerin kıkırdıyor ve gülüyor gibi olduğunu düşündü.

 Bunu ona neden yapmak zorundaydılar? Onu sevgiden neden mahrum bırakıyorlardı? O da bir insan değil miydi? Merhamete değmemiş miydi? Bunu ona yaptılar, onu bu hale getirdiler, bu tamamen onların hatasıydı.

O asla bir canavar olmak istemedi.

Sadece sevilmek istedi.

Birinin gelip onu sevmesi çok mu zordu?

 Kalktı ve kendini olay yerinden uzağa kaydırdı. Depresyonun yine kalbini yediğini hissetti. Ancak, bu sefer intihar hiçbir şeyi çözemeyecek gibiydi. Mark'a borçluydu, onu hayatta tuttuğu için ve sakin olduğu zamanlarda bunun saçma olduğunu açıkladığı için.

 Mark'ın haklı olduğunu bildiği için şu anda kendinden nefret ediyordu. Yaptığı her şeyden sonra onu sevdiğini nasıl iddia edebilirdi? Gerçekten Mark'a hiç lâyık değildi.

Mark genelde iyi bir insandı, onu kızdırmanız dışında. Donghyuck ise bir canavardı, Mark değil. Donghyuck Mark'ın hayatını ona yaklaşmaya çalışırken mahvetmişti.

Donghyuck canavar olmuştu.

Donghyuck yıkım tarafından sevilmişti.

"Ben canavarım. " gözyaşları kaçmakla tehdit ettiği için kendine bunu fark ettirdi.

Gözyaşlarını durdurdu, insanların önünde ağlamayı reddetti ve ayağa kalkıp biraz daha uzağa yürüdü. Kurtuluşunun üzerine sürekli fısıldadı; "Ben bir canavarım, ben bir canavarım, ben bir canavarım..."

 Nereye gideceğini bilmediğini fark etti. Mark'a dairesini sattığını ya da parasını transfer ettiğini söylediğinde yalan söylememişti. Şimdiye kadar gerçekten öleceğini düşünmüştü, ama şimdi ölmeyi akıl edecek kadar iradesi bile yoktu.

Gerçekten acınacak haldeydi.

Eğer kendi halkından biri olsaydı, kendini hor görürdü.

Zaten kendisinden nefret ediyordu.

Nereye gidebileceğini düşündü, çünkü dinlenmek ve başını temizlemek zorunda kalmıştı. Ailesinin evi söz konusu bile değildi, artık orada hoş karşılanmıyordu... bunun için onları suçlamadı.

 Her zaman Jaemin'in onun yanında olduğunu düşünürdü. Fakat henüz soracağı sorular için modunda değildi. Jaemin, Jeno'nun ona verdiği bakışları sorardı ya da tiksindirdi.

 Şu anda ona ne kadar zor bir şey olursa olsun, güvende hissedeceği rahat ve güvenli bir yere ihtiyacı vardı. Aklında başka bir yer daha vardı, Jaemin'den başka bir arkadaş olarak bildiği tek bir kişi daha vardı.

Yukhei, şu anda yürüdüğü yoldan vazgeçmeye karar verirse ona her zaman ona gelebileceğini söylemişti.
 
Telefon çaldı ve Jaehyun'un numarasını görünce hiç şaşırmadı. Bakışları, telefonu yere düşürdüğü ve onu öldürdüğü için kayıtsızlaştı.

Evet, kesinlikle bu hayattan bıkmıştı.

Hiçbir şekilde bunu istememişti.

Sadece sevilmek istedi . Ait olmak istedi.

Telefonunun cesedini gördü ve iyi bir önlem için onu sokağa attı. Sonra ise Çin Köftesinin evine doğru adımlamaya başladı.

Gerçekten karşılandığı ve ev gibi hissettiği tek yere doğru.

-👑-

Çin köftesi ne amk oüıoığjpfıh bu arada yazar kitabı bitirdi toplam 29 bölüm ve bir özel bölümü var. Özel bölüm ise smut çevirmeli miyim bilmiyorum. 👀

Monster | MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin