🌹1.Bölüm🌹

856 29 6
                                    

Yeni bir hikaye yeni bir başlangıç...

"Zelan türklere pusu kuracağız birkaç adam topla türkler Afrinden geliyorlardır."

"Peki, Kalon" dedim ve odadan çıktım çıkar çıkmaz çadırlardan birine girdim. "Görev sizi bekler hevaller türklere pusu kuracağız." Bağırmamla birlikte yirmi kadar kişi ayaklanmış ve hazırlanmaya başlamıştı.

Onların hazırlanmakla oyalanmalarını fırsat bilip çadırdan çıktım ve karargahın arka tarafına koştum. "Zişan aldın mı dosyaları?" Sorumla birlikte elindeki dosyaları işaret etti. "Eğer yakalanmazsan lütfen beni de götür bu lanet olasıca yerden" başımla onayladım. "Önce bunları türk askerlerine ulaştırmalıyım" dedim elimdeki iki dosyayı sallayarak. "Bol şans" dedi ve sıkıca sarıldık birbirimize.

Dosyaları fark edilmeyecek şekilde belime kıstırdım. Tekrar çadıra doğru koşturdum. Diğerleri çadırın önüne çıkmış beni bekliyorlardı. Kenarda duran arabaları işaret etmemle birlikte hepsi beş arabaya doluşmuşlardı. Bende bir arabaya bindim. "Zelal başkan merak etmeyesin öldüreceğiz onları" başımla onayladım. Bir yandan da içimden  'rüyanda öldürürsün' demiştim.

Herkes arabalardan inmeye başlayınca bende arabadan indim o esnada Zolay hevallere saklanacakları yerleri tarif ediyordu. Keskin nişancıya baktım becerikli birisiydi. Beş kilometre ötedeki bir kuşu bile vurabilirdi lakin arkadan gelen saldırıya karşı koyamazdı. Arkadan onu vurabilirdim.

"Zelal yakalanmayasın ben iki üç hevali arkadan öldürürüm sen türklere dosyaları vermeye çalış." Başımı salladım "ilk önce keskin nişancıyı öldür Zolay" diye fısıldadım kulağına başıyla beni onayladı ve uzaklaştı. "Türkler göründü, yüz metre kadar ilerideler" diye bağıran çocuğa baktım. Suçsuz insanları bile terörist olarak yetiştirildikleri için öldürmek zorundalardı.

Çocuğa acımıştım telaş yapıyordu ve biraz sonra yere serilecek olan leşlerden bir farkı olmayacaktı ilk defa silahı birinin üzerinde kullanmayı deneyeceği belliydi. Kaçırdıkları küçücük günahsız çocuklara küçüklüklerinden başlayarak silah kullanmayı öğretiyorlardı. Acımasızcaydı, bir mezarları bile olamayacaktı.

Silah sesleri gelmeye başladığında kayalıkların arkasına geçip saklandım askerler arabadan inmiş ve arabayı kendilerine kalkan olarak kullanıyorlardı. Zolay'ın bilerek aşağılara yerleştirdikleri teröristleri öldürmüşlerdi. Kayalığın arkasından silahımı çıkartıp yakınlardaki birkaç hevali vurdum.

Çatışma bittiğinde askerler teröristlerin ölüp ölmediğini kontrol etmek için dağa tırmanmaya başlamışlardı. Belimdeki rahatsızlık veren dosyaları çıkarttım. Askerler herkesin gittiğinden emin olup gitmek üzereyken saklandığım kayalığın arkasından çıktım ve bağırdım "Asker" adım atmayı kesip ellerindeki silahlarıyla birlikte bana doğru yöneldiler ellerimi havaya kaldırdım suçsuzluğumu ispat etmek istercesine.

Bana doğru doğrulttukları silahları aşağı indirmişlerdi en önde duran askerlerden birine dosyayı uzattım. "Yirmi metre kadar ötedeki terörist kampının karargahından aldım bu dosyaları" sözümü bitirir bitirmez "Asena diye bağırıp bana sarılan kişiyle birlikte şaşırmıştım fakat tanıdık gelen sesle birlikte karşımdaki kişiye daha çok sarıldım ve dudaklarımın arasından çıkan çığlığa benzer fısıltıya engel olamadım "Abi" daha da sıkı sarıldı ve ardından kollarını benden ayırdı.

"Öldüğünü sanmıştım ama sen karşımdasın ve gayet sağlıklısın" tebessüm ettim "Lavinya da benimle birlikte" "ama, ama nasıl olur bu gözümün önünde vurdular onu" tebessümüm daha samimi bir gülüşe çevrilirken tekrar konuştum "kurtardım onu ama teröristlerin kampında kaldı" suratı asılmıştı. "Zelal hadi gidelim buradan" çalılıkların arkasından çıkan Zolay'a bakmakla yetindim. "Selam sabah vermekte mi yok aslanım" diye şakayla karışık gürleyen askere çevirdim kafamı.

Zolay askerlerin burda olduğunu yeni farketmiş olmalı ki şaşırmıştı hemen asker selamı verip "komutanım" diye kükredi. "Bize sürprizin bu muydu yoksa aslanım" biraz kem küm ettikten sonra "Tam olarak bu değildi komutanım bir kız daha var en geç iki haftaya kadar görevimiz bitecek çok az kaldı" telsizden bağrışma sesleri gelmeye başladığında cebimdeki telsizi çıkarttım ve Zolay'a uzattım. Zolay birkaç bahane uydurduktan sonra telsizin bağlantısını kapattı "gitmeliyiz Asena bizi bekliyorlar." Abime son kez sıkıca sarıldım ve arabaya doğru ilerledim.

"Daha önce abimi tanıdığından bahsetmemiştin" bakışları anlık bana kaysada yola bakmaya devam etti. "Fırsatım olmadı kusura bakma Asena abin benim en yakın arkadaşlarımdan birisi görev için ekipten uzaktayım ama başından beri abinle aynı ekipteydim. Yakın zamanda işimi bitiricem ve buradan gideceğiz  sakın Kalon'a ters davranmayın." Başımla onayladım.

Kaldığım çadıra girdim kardeşim Lavinya uyuyordu üstünü örttüm ve kıvrılıp yanına uzanıverdim.

3 gün sonra

Video kaydının başladığını belirten ses geldiğinde kameraya odaklandım. "Türkler, asker bildiğimiz hain Zolay'ı ve o küçük kızı kaçırdınız ama unuttuğunuz bir ayrıntı daha var Zelal ve Zişan'ı burada unutmuşsunuz." Kalon'un kameraya bakıp boşa laf savurmalarını göz ardı ettim biraz sonra türk askerleri bizi buradan almaya geleceklerdi.

Ben beni sımsıkı tutan iki hevalden kurtulmak için çaba bile göstermezken Zişan onu tutanların elinden kurtulup ormana doğru fırladı onun bu fırlayışıyla Kalon'un elindeki silahında patlaması eş zamanlı olmuştu. Gelen acı çığlık ve inkeyişle birlikte gözlerimden birer yaş süzüldü umduğum tek şey ağır yaralanmamış olmasıydı. Kameraya döndü ve tekrar konuşmaya başladı. "Sanırım sabırsızlığın sonucunun ne olduğunu gördünüz Türkler" dedi ve kamerayı kapattı. "Heval bu videoyu türklere gönder."

"Birinizde şu iki kızı bir odaya kapatsın getir şu kaçak kızı" sinirle bağırdım. "Şerefsiz herifin tekisin sen sıkıyorsa video yollamak yerine kendin türk askerlerinin karşısına çık." Ansızın yanağıma inen tokatla birlikte ağzımdan sesli bir inilti kaçtı. Kızarık olan yanağım iyice kızarmış olmalıydı. Tek umudum türk askerlerinin bir an önce gelebilmesiydi.

Çatışma sesleriyle birlikte oturduğum beton zeminden kalktım ben kalkınca Zişan'da topalladığı ayağıyla birlikte ayaklanmıştı. "Geldiler, kurtulduk" ağzını kapattım "Eylem sakin ol ve nefes al" sonunda derin ve düzenli nefes alıp vermeye başlayınca ağzının üstüne kapattığım elimi geri çektim. Kapıya doğru ilerlediğim sırada kapının kilit kısmına dışarıdan ateş edilmesiyle birlikte yerimden sıçrayıp bir adım geriledim.

Kapı aralandı ve içeri Zolay girdi. Hala topallayan Zişan'ı yani gerçek ismiyle Eylem'i kucakladı. "Beni takip et"

Aldığım komutla birlikte onu takip edip dışarı çıktım. Arabaların yanına doğru ilerledik arkamı dönüp çatışan askerlere baktığımda bir askere silah doğrultmuş olan teröristi gördüm askerin kendisine doğrultulan silahı ruhu bile duymamıştı. Hızla o tarafa doğru koşmaya başladım. "Dikkat et" diye bağırdım. Asker bana doğru dönmüştü ama geç kalmıştı. Tetik patlamıştı hızla askerin önüne atıldım göğsümün tam ortasındaki acıyla birlikte gözlerim yumulmaya başlamıştı karanlık zihnimi tamamen ele geçirmeden önce duyduğum tek ses abimin adımı haykıran sesiydi.

Selam yepyeni bir hikayeyle karşınızdayım. Bu kurgu tahmin edebileceğiniz üzere gerçeklerle alakası olmayan bir kurgudur lütfen bu uyarıyı dikkate alarak okuyun!!!

Bordo Bereli 🇹🇷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin