🇹🇷2.Bölüm🇹🇷

558 25 12
                                    

Selam, hikaye beğenildi ben de cesaretlenip yeni bölümü yazmaya karar verdim. Yetiştirmem gereken edebiyat ödevini bir kenara bıraktım ve bölümü yazmaya çalışıyorum. Bu bölüm Heira888 'e ithaf edilmiştir.

•°•°•°•°•°•°•

Gözlerimi aralamaya çalıştım. Göz kapaklarım fazlasıyla ağırdı ve ben gözlerimi tamamen açmayı beceremiyordum. Son bir uğraşla göz kapaklarımı ardına kadar araladım. Yattığım yerden doğruldum. Ayaklarımı yataktan aşağıya indirdim.

Odanın kapısı yavaşça aralandı gelen kişi beni görünce hızla yanıma geldi. "Doğrulmanız Fazlasıyla sakıncalı lütfen biraz uyuyup dinlenin ve kendinizi yormayın." gelen doktor önlüklü çocukla lafını bitirince yatağa tekrar uzandım. hızla konuşmaya başladım.

"Askerler neredeler doktor" çocuk tereddütle cevap verdi. "Onlardan korkmuyor musun abla hastanedeki birkaç doktor bana onların köyleri yakıp yıktığını söyledi." Kaşlarımı çatarak doktora baktım. "Onlar öldürmez kardeş onlar kurtarır. Hadi bana Oğuz Bozkurt'u çağır." Başını olumlu anlamda salladı ve kapıyı aralayıp dışarıya çıktı.

Abim heyecanla içeri daldı. Abimin ardı sıra komutanı ve iki arkadaşıda beraberinde odaya girdiler. Tepemde dikilen ızbandutlara baktım şaşkınlıkla. Abim yanıma gelip eğildi. "Hala acıyor mu" "yok, ne acıması iyiyim ben hadi gidelim buradan" kafasını olumsuz anlamda salladı "İki gün daha kalacaksın daha serumların bitmedi" dedi yan sehpada duran bitmemiş serum paketlerini gösterirken. "Fazla abartı başka hastalara lazım bu serum bana değil benim hiçbir şeyim yok" askerlerden biri erkeksi bir tonla ufak çaplı bir kahkaha attı.

İnatçılığım annemden bana kalan miraslardan yalnızca birisiydi. "Yok arkadaş, kız inatçı uyuz" dedi askere bakarak. "Tamam o zaman ben doktorla konuşup çıkış işlemlerini halledip geleceğim beni burada bekle" başımı hızla olumlu anlamda salladım. "Telefonum nerede benim" cebinden camı çiziklerle dolu telefonumu çıkartıp uzattı. Telefonum şarjı bitmiş ve kapanmıştı.

Telefonumu kot pantolonumun cebine attım.  Komutan ve askerlerden biri odadan çıkmıştı. Kalan askere kaşlarımı çatarak baktım. "Sen niye çıkmadın" diye sordum ciddi bir yüz ifadesiyle. "Tek başına kalamazsın ufaklık" ufaklık demesi bana biraz dokunmuştu. "Ufak mı" "Evet beğenmedin mi küçük kız" dedi alayla.

"Beğenemedim hödük" ufak bir kahkaha patlattı, o gülerken içeriye abim girdi. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi gözlerini ikimizin üzerinde gezdirdi. "Dostum, kız kardeşin cidden fazlasıyla eğlenceliymiş" abim sırıttı ve bana baktı. Ölümcül bakışlarımı görür görmez konuşmaya başladı "dikkat et saldırırsa kurtulamazsın, denendi görüldü kardeşim."

Memnuniyetle gülümsedim. "Eee" dedim e harfini uzatarak " ne zaman çıkıyorum bu ahmak odadan" ardından "darlandım itiraz etme" diye ekledim. "Bu serum bittiğinde hemşireyi çağıracağız, hemşire serumu söktüğünde gidebilirmişiz."

Seruma baktım yakın zamanda takıldığı belliydi. "Uyuyayım bari ben, hadi siz de beni rahat bırakın." Abim bana sarıldı "özlemişim kız ben seni." Gülümsedim. "Tabi özlersin neredeyse bir buçuk yıldır kayıp ilanıyla arıyorsunuz her yerde." Son defa bana sarıldı ve yanındaki askerle birlikte odamdan çıktılar.

Mutlulukla sırtımın altındaki yastığımı düzelttim. Yatakta aşağıya doğru kayıp başımı yastığa koydum. Artık mutlu olma zamanım gelmişti. Okulumu okuyup bitirmemiştim ama açık öğretim sisteminden okuyup liseyi bitirebilir ve ardından MSÜ sınavına girip milli savuna üniversitesini kazanabilme şansını elde edebilirdim. Ailem öldüğümü sandığındaki için okuldan kaydımı aldırmış ve cesedimi arıyorlardı yaşadığımdan tamamen umutlarını kesmişlerdi ki teröristlerin yanında olduğumdan birkaç dışındaki diğer komutanların haberi yoktu o yüzden ailemin de haberi olamamıştı.

İşte insanı bitiren en büyük şeylerden birisi de buydu 'umutsuzluk girdabı' önemli olan umudunu kaybetmemek, önemli olan pesetmeden devam edebilmekti.

Göz kapaklarım uykusuz kalışım ve yorgunluğumun birleşimi sayesinde kapanmaya başlamıştı. Kendimi uykunun derin kollarına bıraktım.

•°•°•°•°•°•°•

Gözlerimi araladım. Çok iyi uyumuştum. Gözlerimi etrafımda gezdirdim. Burası hastane odası değildi, burası benim odamdı. Neredeyse bir buçuk yıldır adımımı bile atamadığım odamdı. Yataktan hızla çıktım.

Çalışma masama doğru ilerledim. Masanın üstündeki biyoloji kitabına baktım. Kitabın kapağı kapalıydı ama arasında kalem bırakılmıştı. Kalemin bırakıldığı sayfayı açtım. Altını çizerek çözmüş olduğum son sorunun altındaki çizgi kıvrılarak giderken bir sekteye uğrayıp aşağıya doğru düz çizgi halini almıştı. Vücudum özlem doluydu.

Evimi, ailemi, okulumu her şeyimi özlemiştim. Özlediğim şeylere dokunmak kalbimdeki boşlukları bir nebze de olsa dolduruyordu. Kapıya doğru adımlamaya başladım. Kapıyı aralayıp dışarıya çıktım. Koridor boyunca ilerledim. Mutfaktan tıkırtılar geliyordu. Mutfak kapısının önünde durdum. Ailem oradaydı annem, babam ve Lavinya mutfak masasında oturmuşlardı. Annem kız kardeşim Lavinya'ya yemeğini yediriyordu. Abim mutfak tezgahına yaslanmış bir yandan su içerken bir yandan da kardeşim ve anneme bakıyordu.

Mutfağa girdim. Gidip anneme arkadan sarıldım ve yanaklarını öptüm. Başını çevirip bana baktı. Kucağındaki Lavinya'yı yere bıraktı ve Sevinç'le bana baktı. "Kızım, yavrum uyanmışsın" dedi ve sıkıca kemiklerimi kırmak ister gibi bana sarıldı. Gözlerinden yaşlar akıyordu uzun bir süre sonra beni diri ve canlı bir şekilde görmüştü.

•°•°•°•°•°•°•

"Eti senin kemiği benim kızım, acı çekmeden ölmeyecek o içerideki it" asker selamı verdim ardından sadistçe sırıtarak "emredersiniz komutanım" diye bağırdım ve babamın odasından çıktım. Koridorda yürümeye başladım. Babam rütbesinden dolayı tanınmış bir asker olduğu için askeriye koridorunda görenler bana şaşkınlıkla selam veriyordu. Haliyle şaşırmaları normaldi uzun süredir yoktum.

Biraz daha ilerleyip koridorun sonundaki asansörün önünde beklemeye başladım. Asansör kata geldiğinde hareketlenip asansöre bindim. Asansörün kapısı kapanmak üzereyken asansöre binen ve beni gören stajyer bilişimcimiz Elif, sevinç çığlığı eşliğinde üzerime atlayıp bana sarıldı. "Özlemişim seni canım benim" gülümsedim. "Özlersin tabi zilli özlenmeyecek insan mıyım ben hiç" diye sitem ettim. Ufak bir kahkaha attı. "Özledim tabi ama şuan inmem gerek bir ara kahve ile telafi ederiz hayatım görüşürüz dedi" yanağımdan öpüp hızla asansörden çıktı.

"Askeriye ortamında çok sevildiğin belli torpilli mi geldin yoksa buraya" varlığını bile fark etmediğim çocuğun sorusuyla irkildim. "Torpilli değilim keskin nişancı sayılırım ve babam binbaşı, bu gözünü korkutmaya yeter umarım" dedim ve asansörden indim. Arkamdan "korkmadım" diye bağırarak gelmeye başladı.

"Hop hop ağır ol, sen nereye" "teröriste işkence çektirmeye gidicem müsaadenle nişancı" "hangi yetkiyle pardon" "sadece senin baban binbaşı değil nişancı" dedi ve ilerlemeye başladı. Duvarlara asılı olan silah dolaplarından bir silah çıkarttım. Yürürken koltuk altından ve iki bacağının arasından birer kurşun isabet ettirttim. Arkasına döndü ve bana baktı. "Bir dahaki sefere bir nişancıya asla sataşma yoksa bu son yaşama şansın olur." "Bu konuları eğitimini bitirdikten sonra konuş nişancı" dedi ve gitti sinirlenmiştim ama yinede sakinliğimi koruyordum. Teröristin tutulduğu odaya doğru ilerlemeye başladım. Odanın kapısını hızla açtım. Şiddetle duvara çarpan demir kapı gürültülü ve tok bir ses çıkartmıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 29, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bordo Bereli 🇹🇷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin