Yeni bir hikayeye başlıyoruz. Multimedyada oldukça acemice bir tanıtım videosu bulunuyor. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar.
_________________________________
Seri katil dehşeti panik yarattı!
Çeşitli zamanlarda çeşitli şehirlerde işlenen cinayetler arasında ki benzerlik seri katil şüphesini meydana getirdi. Emniyet Genel Müdürü Erol Katman yaptığı açıklamada, İstanbul, İzmir, Rize ve Kastamonu illerinde meydana gelen toplam 5 cinayetdeki ortak noktaların fazlalılığı, cinayeti tek bir kişinin işlediği tezini doğruladığını, ve seri bir katille karşı karşıya olduklarını bildirdi. Daha önce gelen bilgilere göre görgü tanıklarının ifadeleri ise katilin sadece siyah bir silüetten ibaret olduğu yönündeydi. Bu bilgi sosyal medyada bahsi geçen katilin "Gölge Katil" lakabıyla anılmasına sebep oldu. Maktüllerin ortak özelliklerinin yetimhane geçmişleri olması ve 1993-1996 yılları aralarında doğmuş olmaları olduğunu söyleyen Katman, halkı sükunete davet etti.
"Telaşa mahal olacak bir durum söz konusu değil. Gereken tedbirler alınmıştır. Bu menfur cinayetleri işleyen kişi veya kişiler, en kısa zamanda yakalanarak, hakkettiği cezaya çarptırılacaktır." şeklinde konuştu.
Ülkü Gazetesi Haberi
26 Kasım 2014
____________________________________
"Bana ne yapacaksın?"
Kabullenişimi simgeleyen bu soruyu meydan okurcasına bir ses tonuyla sormuştum. Ellerim, ayaklarım ve gövdem yere sabitlenmiş bir sandalyeye bağlıyken nasıl bu tonu kullanbildiğimi gerçekten bilmiyordum.
Nasıl ve neden bu konumda olduğumda başka bir bilinmezlikti. Cevaplar karşımda ateşle uğraşan ve özellikle yüzüme bakmaktan kaçındığını farkettiğim kar maskeli adamdaydı ve ben o cevapları istiyordum. Merakıma lanet olsun! Şuan tek ihtiyacım olan beni bu durumdan kurtaracak ilahi bir güçtü.
İnancı olmayan biri olarak beklentimin saçmalığını farkındaydım. Ancak insan zaten böyle bir durumda mantıklı davranamazdı. Bakışları ilk defa bana odaklandığında kaçırılmamın üzerinden geçen süre boyunca merakımı uyandıran soru kendini yineledi: "O muydu?" Gölge diye anılan katilin 6.kurbanı ben miydim? Aklıma düşen bu sorunun ürpertici etkisine ek olarak, gözlerine baktığımda karşılaştığım görüntü yüzünden kalbim korkuyla tekledi.
Şuana kadar tanık olduğum en siyah gözlere sahipti. Öyle ki göz bebeği irislerinde kaybolmuştu. Eğer şuan yüzümü incelerken düşünceleri yüz hatlarına yansıyorsa bile maskesi sadece gözlerini görmeme izin veriyordu. O siyahlıklarda da duygu yakalamamın mümkün olduğunu sanmıyordum.
Bağlı olduğum sandalyenin karşısına başka bir sandalyeyi ters koyup oturdu. Dirseklerini sırt kısmına yerleştirirken gözleri yüzümde ki en ufak ayrıntıyı bile hafızasına kazımak istercesine beni izliyordu. Deli gibi korkuyordum ama ben de inatla ona bakmaya devam ettim. "Beni ölderecek misin?" diye sordum bu seferde. İyi de ben kriterlerin hepsine uymuyordum. En belirgin olanı ise hiç bir yetimhane geçmişim yoktu. Albümümde annemin doğum sonrası ben kucağındayken çekildiği bir fotoğraf vardı. Neden buradaydım?
"Lanet olsun." diye mırıldanıp sustu. Şimdi mekanda ki tek ses benim soluk alıpverişlerimdi. Tabii arka planda çalan tehlike çanlarını saymazsak. Nefesini sesli bir şekilde bırakırken aynı anda ayağa kalkıp biraz önce oturduğu sandalyeye kırılmasına sebep olacak bir tekme attı.
"Lanet olsun çok güzelsin!" diye bağırdı.
Korkum sanki mümkünmüş gibi daha da arttı ve artık tenimin arkasında gizlenemeyip yüz hatlarıma işlediğine emindim. Eli gittiği belinde bir saniye bile oyalanmadan silahla geri döndü. Namlusu bana doğrultulmuş bir silahla. Tamam, benden bu kadar. Yalvarışlarım, sesimi birine duyurmak için bağrışlarım, güçlü duruşum, kısaca kurtulmak için bütün çırpınışlarım boşunaydı. Yanağıma doğru bir damla yaş süzüldü ve vakit kaybetmeden bir damla daha.
Bakışları hala yüzümdeydi. Son görmek istediğim görüntü kesinlikle kim olduğunu bilmediğim katilime ait bir kuyu dibini andıran irisler değildi. Gözlerimi sımsıkı kapatıp iyi bir şeyler hayal etmeye çalıştım. Güzel anılarla dolu hafıza torbamı karıştırdım ama korkum bilinçaltıma uçsuz bucaksız bir siyahlıktan fazlasının sunulmasına engel oluyordu. Umutsuzca tekrar göz kapaklarımı araladığımda karşımda değildi. Buğulu gözlerimin el verdiği kadarıyla yan odaya geçtiğini gördüm.
Gelen rahatlama hissiyle yıllardır oksijenden yoksun kalmış biriymişcesine derin derin nefesler aldım. Daha önce hiç bu kadar rahatladığımı hatırlamıyordum. Yinede korkum hala varlığını sürdürüyordu. Neden vazgeçtiğini sorgulamaktan alıkoyamıyordum kendimi. Belki de sadece kurşun koymayı unutmuştu ve şimdi geri dönüp...
"Bu değil."
Sesini duymamla düşüncelerim kesildi. Kiminle konuşuyordu? Bu işte yalnız değil miydi?
"Olamaz.."
"Değil.."
"Anlamıyorsun.."
Bana bu kesin ses tonuyla "Ben Tanrıyım." dese inanırdım ama anlaşılan karşısındakini ikna etmek için daha fazlasına ihtiyacı vardı. Kiminle konuşuyorsa onu sakinleştirmesi için içten içe yalvardım.
"Hayır ne sanıyorsun beni?" diye sinirden çıldırmak üzereymiş gibi bağırdığını duyunca evrenin bana karşı olduğunu anlamış oldum. Bileklerimi tekrar zorladım ama iplerden kurtulmak şöyle dursun, bir santim bile hareket ettirememiştim. Ne yani burada böyle oturup ölümümü bekleyecektim? Güçsüzlüğüme, yetersizliğime, acizliğime, kaderime lanet olsun! Ben ölümü hakedecek hiç bir şey yapmamıştım.
"Tamam." dedi ve ardından benim olduğum odaya geri dönüp direk bana doğru yürümeye başladı. Gözüm hemen elinde ki karanlık ortamda parlamakta olan bıçağa takıldı. Biraz önce onu ne durdurmuştu bilmiyordum ama bu sefer çok daha kararlı adımlar atıyordu. Kabullenmekten başka bir seçenek sunulmamıştı önüme.
Kaç dakika sürecekti? Canım çok yanacak mıydı? Öbür taraf gerçekten var mıydı yoksa benim varlığım bir kaç dakika sonra bu terkedilmiş evde hiçliğe mi karışacaktı? Elimden hiç bir şey gelmiyordu. Lanet olsun konuşamıyordum bile. Zaten konuşsamda ne diyebilirdim ki? Yanıma varınca üzerime doğru eğildi. Elindeki bıçağı tam karnımında hisettim ve gelecek acıyı bekleyerek nefesimi tuttum. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki sanki biraz sonra duracağının bilincediydi ve son anlarını tadını çıkarıyordu.
"Seni bırakacağım ancak bu gün yaşadıklarından, benden bir kişiye, hatta günlüğüne dahi bahsedersen bu sefer senin için değil değer verdiklerin için gelirim. Leman Hisar için, Bülent Hisar için, Tuna Uluağaç için, Aslı Dinçer için, Sahra Engin için gelirim ve onların eceli olurum."
Ben henüz çevremdeki herkesi tanımasının, kimsenin bilmediği günlüğümden haberdan olmasının şokunun üzerimden atamamışken devam etti.
"Eğer hepsinin senin yüzünden toprak altında çürümesini istemiyorsan bu olanlar ikimizin sırrı olarak kalacak. Anladın mı?"
Korkumdan, şoktan, kurtulacak olmanın heyecanından dilim tutulmuştu sanki ama yüzüme doğru "Anladın mı?!" diye tekrarlayarak adeta kükreyince kendime geldim ve "A-anladım." diyebildim. "Güzel" diye fısıldamasının ardından hisettiğim keskin acıyla çığlık attım. Acının kaynağına baktığımda karnıma 5 cmlik bir kesik attığını gördüm.
"Bu da dediklerimi unutmaman için ufak bir hatıra olsun." dedikten sonra boynumda bir sızı hisettim ve bilincimi kaybettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişle Dans (ASKIDA)
Teen FictionBir katil, gölgelerin arkasında gizlenen. Bir kadın, ölümün yakışamayacağı güzellikte. Ve bir yazar, kelimelerinde sırlar gizli. Bu oyunun sonuçları herkes için ağır olacak.