0.2

223 29 13
                                    

Akşam 10 civarı yorgun bir şekilde döndüğüm evimde bu sefer düne kıyasla daha rahattım. Kapımın önünde nöbet tutan korumanın elbette bu rahatlığımda payı vardı. Otuz yaşlarında, Ecevit adında biriydi ve 10 senedir bu işi yapıyormuş. Sabah vardiyalı olarak yerine Ömer Bey geçecekti. O da yirmilerinin sonundaydı. Bu konuyu halletmem kendimi daha güvende hissetmemi sağlamıştı.

Hoş kimseye görünmeden beni ,tahminen, dağın başında terkedilmiş bir mekana kadar getirip, öldürmeden bırakan adamın bunu tekrarlayacağını sanmıyordum ama yine de tedirgindim. Hem de bir senedir bana ev arkadaşlığı yapan köpeğim Kontes'in çıkardığı tıkırtılarla yerimden sıçrayacak kadar tedirgindim. Bunu olabildiğince görmezden gelmeye çalışıyordum. Dans evinden çıktıktan ve koruma işini hallettikten sonra mobilyacıma gidip salonumun temasını baştan aşağı değiştirecek mobilyalar almıştım. Bir kaç değişiklik yapmak sanki yaşadığım olayı daha çabuk geriye atmamı sağlayacakmış gibi hissediyordum.

Kötü bir olay atlattıktan sonra hayatımda ufak çaplı değişiklikler yapmak benim için bir meditasyon haline gelmişti. Bunu ilk kez lise de en yakın arkadaşım olan Erva'yı kaybettikten sonra -çokta ufak çaplı olmamakla birlikte- okulumu değiştirerek yapmıştım. Kimisi kaçtığımı düşünebilirdi ama ben hâla bile her fırsatımda onun mezarını ziyaret ederek kaçmadığımı kendime kanıtlamıştım.

Her insanın kendini tatmin yada ikna etmek için yaptığı eylemler vardır. Bunlara gerekli veya gereksiz etkite yapıştıramayız. Bunları yargılayamayız. Çünkü sen ruhunu o insanla değiştirmediysen istediğin kadar empati kur, nasıl hisettiğini anlayamazsın. Bu da benim ihtiyaç duyduğum tatmin yöntemimdi ve eleştiriye açık değildi.

Kontes'e gün boyu onu yalnız bıraktığım ve ilgilenmediğim için içtenlikle özürlerimi sunup yatağıma yattım. Rahat bir uyku için dilenen göz kapaklarıma ihanet eden zihnim, olmadık düşüncelerle uyumamı engelliyordu. Bu durum can sıkıcı boyuta ulaşınca yerimden kalkıp kitaplığıma yöneldim. Kitap okumak her zaman kafamı dağıtmama yardımcı olurdu. Bir başka Ütopya'da kitaplardaki satırlardı.

Gözüme Heybet Barlas'ın ilk kitabı Reng-i Ahenk ilişince, onu alıp tekrardan yattım. Bir çok kez okumama rağmen hoşuma giden bölümleri tekrarlamaktan sıkılmıyordum. Bu dersler sayesinden belki ona kitaplarını imzalatma şansı bulurdum. Belki arkadaş bile olabilirdik. Bunlar olaya olumlu yönden bakınca gözüken pozitif sonuçlardı. Benim genellikle baktığım açıdan ise negatif yönler ağır basıp üstünlüklerini sağlıyorlardı. Düşüncelerim yine atlı cirit oynarmış gibi birbirini devirme çabasına girince elimdeki kitaba yönelip öylesine bir sayfa açarak okumaya başladım;

"…Ahenk vazgeçmiyordu varlığından. Yaşadığı ruhani bunalımının bile kendisine bahşedilmiş bir ruh olduğunu hatırlayıp şükretmesine sebep olacak unsur gibi görüyordu

"Bana ne düşündüğünü şimdi söyle. Bu hastalık yüzünden yarın hiç bir şey hatırlamayabilirim ama şuan bilmeye ihtiyacım var." dedi yalvarırmışcasına ses tonuyla. Ne düşündüğünü Turan bile bilmiyordu ki. İçinde barındırdığı gizli benliğinin ulaşılmaz kalkanlarını kıramıyordu ama Ahenk'e olan hisleri o kadar güçlüydü ki kıvrak hareketlerle o kalkanları aşabiliyordu.

"Yaşadığım gel gitler hayatım da huzura dair ne varsa götürmüştü, ama sen limanıma vuran son dalgaydın. Öyle dolu dolu geldin ki giden huzurumun yarattığı boşluk hemen kapandı. Şimdi rüzgar yine benimle oynuyor, yine denizi askeri bilip limanımdan bir şeyler çalmak istiyor, ama benim seni vermeye hiç niyetim yok..."

Bir süre sonra satırların arasında kaybolan düşüncelerimle kendimi uykunun kollarına bıraktım.

_______________

Geçmişle Dans (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin