Merve yeni hayatının ilk gününe boşanma kağıtlarını imzalayarak adım atmıştı. Sarmaşık kadınları onun arkasındaydı ve hepsi Oya'ya karsi tavır almıştı. Merve'ye duydukları saygıdan mı, yoksa korkudan mı bilinmiyordu ama Merve'nin yanında durmayı tercih etmişlerdi. Evren bile Merve'nin yanındaydı sanki çünkü duruşma tarihi hemen belli olmuş, bütün oklar Merve'den yanaydı.
Merve doğru yolda ilerlediğinden emindi ve esir olduğu o zincirlerden kurtulacağı zamanı bekliyordu sabırla. Zaten 18 yıl kaybetmişti, biraz daha bekleyebilirdi..Bu arada o 18 yılın sahibi, karşı komşusu, itiraf edemese de kalbinin tek sahibi Kerim ile o geceden sonra hiç görüşmemişti. Merak ediyordu onu. Ama yanına da gidemiyordu. Paralel evrende olsalar, belki gidebilirdi. Ama hâlâ Dünyadaydı ve uyması gereken prensipleri ve kuralları vardı...
Telefonuna gelen mesajla gözlerini elindeki kadehten ayırdı. Telefonu eline aldı ve arama tuşuna bastı. Bir kaç kez çalıştan sonra hattın diğer tarafından tarafından bir adam sesi duyuldu
"Kardesim, nasılsın?"
Kerim hafiften gülümsedi ve
"20 yıldır her cevap verişimde nasılsam, öyleyim hâlâ."
"Bu soruya her cevap verdiğinde olduğu gibi bardasın yine. Bildim mi?"
Kerimden ses gelmeyince doğru olduğunu anladı ve sözüne devam etti.
"O zaman ben lafa gireyim.. Sen de merak ediyorsun zaten niye aradığımı kesin"
"E yani. Sabah 5de arayınca insan bi düşünüyor."
Güldü telefonun karşısındaki ses.
"Ben dönüyorum. Bi 2-3 saate İstanbuldayım."
"Sonunda geliyorsun yani... Ee, tek başına mı?" der demez hattın diğer tarafından bir kadın sesi yükseldi
"Kerim Adil Sağlam, ben onu Barcelonaya giderken yalnız bırakmamış bir insanım. Sence şimdi bırakır mıyım?" dedi gülerek.
"Bırakmazsın tabii, bilmem mi.
Tamam o zaman. Ben sizi karşılamaya gelirim, oradan da benim eve geçeriz.""Tamamdır kardeşim. Görüşürüz. Ben gelene kadar da fazla içme. Beraber içeriz gelince."
"Bekliyorum" dedi ve telefonu kapattı Kerim. Ickisinden son bir yudum aldı ve dışarıya çıktı.
Gün doğuyordu yine. Alışmıştı gün doğumunu seyretmeye. Uzun zamandır geceleri uyuyamıyordu çünkü. Sabahın bu saatleri huzurluydu, nerdeyse boştu sokaklar. Ve yürümeye başladı Kerim. Nereye gittiğini bilmeden, sadece yürüyordu...
Sonunda "evine" getirmişti ayakları onu. Niye ve nasil oraya geldiğini o da bilmiyordu. Sahi evi gibi benimsemiş miydi Aksak'ların evini, yoksa onu oraya çeken başka bir güç mü vardı?
Saate baktı ve 7'ye geldiğini gördü. İçeriye girip duş aldı ve üstünü değişti. Kahvesini içerken Akbaş'a gelmesi için mesaj attı. Çok geçmeden Akbaş geldi ve arabaya binip gittiler.Havaalanına vardıklarında uçak çoktan inmişti. Kerim uzaktan ellerinde bavullar ile ona bakan tanıdık yüzleri gördü ve o yöne doğru yürümeye başladı. Yanlarına vardığında onu kocaman bir kucaklama karşıladı.
"Beni özlediğini biliyordum da kemiklerimi kırıyorsun Ayça!" dedi gülerek Kerim.
"Aman hemen mızıkçılık yap Kerim bey. Sen sanki özlemedin.." Sonunda kollarını gevşetti ve geri çekildi.
"Kerim bu, özler ama söylemez işte. Gözlerinden anlaman gerek." dedi imalı bir şekilde ve ona baktı adam
"Hoş geldin, kardeşim" dedi ve sarıldı Kerim ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merve&Kerim [AWARE]
Roman d'amourAware (Japonca) - kısa ve geçici ancak olağanüstü güzellikte bir anın hem güzel hem de acı verici olması. Bir kelime ancak bu kadar güzel açıklayabilirdi Merve ve Kerim'in aşkını. 2000 yılında başlayan ve aynı yıl biten, yaşandığına inanılamayacak...