Giriş

257 25 12
                                    

Yürüyorum.

Hemen kendi kendinize ön yargı yapmayın.
Bir sorar mısınız neden yürüdüğümü?

Teşekkürler.

Şey için kendimden kaçıyorum ya.
Evet koşmam gerekirdi.
Ama bedenimin de ruhumun da buna gücü var mı bilmiyorum.

Oturduğum mahallenin birkaç metre ötesindeki sokaktayım. Ayaklarımın götürdüğü yere gidiyorum sanırım.

Bir bankın önündeyim şimdi oturup oturmamak arasında gidip geliyorum. Yorgunum ama oturmak da istemiyorum. Ne ara buraya kadar geldiğimi bilmiyorum.

Elimdeki şişeye bakarak düşünüyordum oysa...

Hayır, hayır içmedim. O bana kızardı hep içersem. Bende bu alışkanlıktan kurtuldum ve yanımda olmadığı günler içmedim.

İçmedim ve onu unutmadım.
Tanrı biliyor ya içsem de unutmazdım.

Bankın yanından sıyrıldım ve siyah hırkamın kollarını avuçlarıma kadar çektim.

Tekrar yürüyorum.

Gidiyorum.

Gidiyor muyum?
Yürüdüğümü hissetmiyorum ki ben.
Çok güçlü bir el bileklerimden sıkıyor beni işte tek hislediğim bu.

Şimdilik.

Her neyse. Nasıl anlatacağım? Eski bir hikaye var.

Bileceksiniz.

Çok eski değil;

Mavi boyalı küçük ev hayali var çakıl gözlü küçük kızın.

Hadi ama bilemediniz mi?

Çakıl gözlü küçük kız okyanusu her şeyden çok seviyor.

Ama okyanusu hiçbir zaman görmedi.
Belki de görememiştir?
Belki de zaman yetmemiştir?

Görecekti.
Gidecektik okyanusa.
Gidemedik.

Belki de-belki de dokunduğu zaman elindeki şeffaf rengi görüp hayal kırıklığına uğrayacaktı. Kim bilir?

Bildiniz mi? Hatırladınız mı?

Ben uğradım. Beni o kadar çok inandırdı ki okyanusun mavi oluşuna..
Ah bu dünya için fazla iyiydi.
Böyle söylüyorum çünkü burada değil. Yıldızların arasında kısa bir yolculukta..

Evet yanımda değil. Şimdi yürüyerek geldiğim mezarının başındayım.
Esen rüzgarla üşüyorum.
Üşüyorum hiçbir şey ısıtamıyor beni.
Üşüdüğümü bile yanaklarımdaki yaşlardan anlıyorum.

Üşüdüğümde ağladığımı anlıyorum zaten.

Elimdeki şişede okyanusun suyundan getirdim O'na.
Çok sevdiği, ama hiç göremediği...
Demiştim ben size içmedim diye. Kızardı bana.

Usulca döktüm toprağın kenarına birazını.

"Okyanus sandığımız kadar mavi değilmiş, Lisa. Tıpkı hayatın da her zaman pembe olmadığı gibi."

Sustum. Sustum ve sadece ağlayabildim. Kalan suyla birlikte şişeyi mezarın kenarına, döktüğüm yere koydum.

"Çok severdin okyanusu ama hiç göremedin. Hep çok sevdin sevgilim. Şimdi-şimdi bende seni göremiyorum. Tam 3 yıl 2 ay 18 gündür."

Devam edecektim ama ağzımdan tüm acılarımı kusmak istercesine çıkan çığlık çığlığa bir hıçkırık çıktı. Toğrağın kenarına uzanıp avuçlarıma aldım birazını. Elleriymiş gibi hapsettim avuçlarıma her toprak tanesini. Yutkunup konuştum yine.

"Ama hala çok seviyorum seni. Umarım-umarım okyanusun şeffaf oluşuna üzülmüyorsundur."

Sanırım bilemeyeceksiniz.
Belki de çoğunuz biliyor?

O zaman anlatacağım.

*

Giriş bölümü olduğu için kısa.
Şey birde bu benim ilk fic'im hehe.

Neyse.

Kendi hayatımdan ufacık birşey katacağım.

Sevgilerimle!
Kendinize güzel bakın!

Daniella sizi öpüyoor💋

|| JenLisa // Øcean ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin