Rang'n bone man- Skinİlahi bakış açısıyla yazdım. Bir insan bu kadar mı beceriksiz olur?
Üçüncü bölümü atmıştım ama yayımda bunca zamandır 4 varmış. Kendimi kaynar suların içinde hissediyorum.
*
Şimdi jennie soğuk kaldırım taşında hırkasının kollarını ellerine kadar çekmiş, kocaman bir boşvermişlik ile oturuyordu.
Mahkeme salonunda olanları düşünüp duruyordu sadece.
Annesi ve babasının son kavgasının üzerinden 4 buçuk ay geçmesine rağmen hala kulaklarında babasının 'sizden nefret ediyorum, görmek bile istemiyorum!' sesi,sonra annesinin de sesi ekleniyor,'görme o zaman defol git!' şeklinde beyninde yankılanıyor, hatta duyduğu kelimelerin remixini bile oluşturuyordu.Anne ve babası resmi olarak boşanmışlardı.
Annesinin düzenli bir geliri ve iyi bir işi olduğundan jennie'nin velayeti annesindeydi.O kadar dalmıştı ki yanına gelen çakıl gözlü kızı fark edemedi. Çakıl gözlü, büyüğünün yanına oturdu.
"Unnie?"
Jennie küçüğünün sesiyle tıpkı bir elektrikli süpürgenin kanepe yastığının arasından çıkardığı yap-boz parçası gibi onu beynindeki remixini bile yaptığı cümlelerden çekip çıkardı.
Sonra ona doğru döndü. Döndü ve çakıl gözlünün endişeli bakışlarıyla karşılaştı. Sonra tekrar sesini duydu;
"Sana seslendim ama duymadın. Bir şey mi oldu? Kötü görünüyorsun. Hasta mısın? Yoksa ben mi birşey yaptım?"
Lisa hemen suçu kendinde arardı en önce. 'Belki canını ben sıktım?' diye düşünmeden duramazdı. Çok temizdi kalbi.
Son cümleyi sona doğru kısılan sesiyle ve tam oturmayan korecesiyle öyle bir söyledi ki sanki beyaz bir spor ayakkabısı almışsındır ve kalabalıkta birisi ayağına basmıştır ya.. Aynen öyle bir üzüntüyle söylemişti.
O kadar şirin buldu ki büyük olan, yanaklarını sıkıp gülümsedi ve konuştu;
"Önce bir nefes al. Hem saçmalıyorsun Lisa! Sen benim canımı nasıl sıkabilirsin? Hem birşeyim de yok. Sadece gece uyuyamadım kabus gördüm."
Yalan değildi. Babasını o kadar canavar tanımıştı ki annesine gelip zarar vermesinden korkmuştu. Zarar vereceğinden değildi. Ama jennie kafasında o kadar çok senaryo türetmişti ki. Bir cinayet dizisi yayınlayabilirdi.
Bütün gece uyuyamayıp düşününce ve sabaha karşı uykuya dayanamayıp uyuyunca bilinçaltı rüyalarını süslemişti yine."Öyle mi? Üzgünüm.. Biliyor musun? Bir keresinde bende kabus görmüştüm."
Jennie ayağa kalktı ve küçüğüne elini uzattı konuşmak istemezcesine. Birde kendi derdini anlatıp, böylesine hayat dolu bir kızı kendi üzüntüsüne ortak edemezdi.
"Hadi kalk. Bütün gün burada kabuslarımızdan konuşamayız, öyle değil mi?"
Küçük, kendisininkine göre daha büyük olan elleri kavradı ve onun sayesinde ayağa kalktı. Az önceki hareketine bozulsa da belli etmemişti. 'Belki de hala korkuyordur ve konuşmak istememiştir.' diye düşündü. Sonra onu üzmüş olabileceği aklına geldi.
"Tamam.. Unnie, sen iyisin değil mi? Bana yalan söylemiyorsun?"
"Hayır. Ben sana yalan söyler miyim hiç? Tabiki de iyiyim. İnanmıyor musun bana?"
Hafif kızgınlıkla söyledi Jennie.
Küçük olan ise hızla ve endişeyle cevap verdi."Hayır! Ne alakası var? Tabiki de güveniyorum. Üzgünüm.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| JenLisa // Øcean ||
ФанфикYanmış izmaritlerin üzerini tabladaki küllere gömdü. Küller ruhumuzun çektiği acılar mıydı? Belki de sevgimizdi? Emin değilim. Ama şundan eminim; İzmaritler bizdik.