En azından , ünlü bir yazar olması gerekiyordu. O zamana kadar , Azrail'in O'na zaman tanıması için yalvardı, Tanrı inancını kaybetmeye başlamış biri olarak. " Lütfen!"
Günün ilk ışıkları şehri aydınlatmaya başladığı anda, gözlerini alıştırmaya çalıştı Rıfat, güneşin tatlı ve bir o kadar da yakıcı ışıklarına. Belki de, gün içinde tek sevdiği saatti bu. Arınma Duygusu. Sabah ayini olarak kabul ediyordu bu anı kendisi için. Yaşaması için gereken sebeplerin en önemlisi buydu O'nun için. Belki de tek sebep buydu. Her zamanki gibi, yakındaki parka doğru kısa bir yürüyüş yapacak, Parkın içinde, salıncakların olduğu bölüme bakan ve sırtını caddeye doğru döndüğü banka oturacaktı. En azından, planı buydu.
Yavaşça sürünüyor gibi hareket ediyordu uzun ve ince bacakları. Saçları yağlı hallerinden kurtulmuştu ve dalgalı bir hale bürünmüştü, aldığı ılık duştan sonra. Gerçi, bu duşta sinirlenmesine yol açmıştı Rıfat'ın. Ev sahibine galiz bir küfür daha patlatmıştı, sıcak akması gereken musluktan gelen buz gibi suyu yiyince.
Yanına aldığı defterine notlar almak üzere oturdu. Boş salıncaklara bakmak hoşuna gidiyordu. Hafif kırlaşmış kirli sakalını kaşıdı ve yazmaya başladı düşünceler içinde. Ara sıra kafasını kaldırıyor ve salıncaklara bakıyordu. İçini, hüzünle karışık bir mutluluk kaplıyordu her bakışında. En son salıncağa bindiğinde kaç yaşında olduğunu hatırlamaya çalıştı.
"Anne!"
Gözlerinden bir anlık bir ıslaklık geçti ve kayboldu. Yarım saatlik bu rutini bugün fazla uzun sürmüştü ve park insanlarla dolmaya başlamıştı. Genelde bu saate kadar beklemezdi parkın içinde. İnsanlarla yakınlaşmaktan olabildiğince kaçınıyordu, son beş yıl zarfı içinde. Sadece, geçimini sağlamak için yazdığı makalelerini gönderdiği aylık derginin editörü ve eski arkadaşı olan Mahir ve alışveriş için gereksinim duyduğu için konuştuğu bakkal vardı bu asosyal hayatın içinde.
" Yarın!"
Düşüncelerine son vermek için ayağa kalktı. Anlamsızca. Salıncaklara bakıyordu ama bu sefer boş değildi salıncaklar. Anne veya babalarının ellerinden kurtulup salıncaklara doğru fırlayan yaşları en fazla altı olabilecek iki kız çocuğu ilişti gözüne. Neşeli bir şekilde sallanıyorlar bir yandan da ailelerine bağırıyorlardı. Rıfat etrafının çocuk sesleri ile kaplandığını fark ettiğinde kendini derin bir rüyadan uyanmış gibi hissetti ve içinde derin bir yara kanamaya başlamış gibi, kalktığı banka bırakıverdi uzun ve ince vücudunu.
" Korkuyorum."
Şimdi iki erkek çocuğu oturduğu bankın etrafında birbirini kovalıyor ve Rıfat için çok fazla sayılabilecek bir gürültü yapıyorlardı. Kaçmak için ayağa kalkmak istiyordu ama derinlerden gelen bir duygu engel oluyordu bu düşünceye. Kendi ile kavgası o kadar derin bir hal almıştı ki, yanına oturan çocuğu fark etmemişti bile. Siyah iri gözlerini Rıfat'a doğru dikmiş ve sarı kıvırcık buklelerini kaşıyan kız çocuğu, Rıfat'ın içindeki duygu fırtınasını hissetmiş gibi hareket ediyordu.
" Hasta mısın Sen?" o kadar tatlı bir sesle sorulmuş bir soruydu ki bu, o peltek ve ince ses, Rıfat'ın kulaklarına şiir gibi gelmişti. O zaman, kızın orada yarım saattir O'na bakarak oturduğunu kavrayıvermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZARKEN YIKILANLAR
General FictionHayatına lanet eden, yetenekli ama sorunlu bir yazarın, eski bir aşk, eski bir yazar arkadaş ve garip bir kız çocuğu ile başlayan hikayesi.