1

145 16 4
                                    

-Bu hayatta hep ben çabalıyorum.. senin yaptığın hiçbir şey yok Sung Min!

Uykumun ebeveynlerim tarafından bölünmesi ilk defa gerçekleşen bir durum değildi.. Her sabah okul için, alarmı kurup o kötü sesi duymak yerine anne ve babamın birbirlerine kullandıkları sevgi dolu cümleler ile günaydın diyordum. Çekilmeyecek gibi değildi. Alışmıştım. Yaşanan bu bağrışmalar birinin evi terk etmesi ile son buluyordu. Birbirlerine kullandıkları kelimeler birbirlerini canını acıtsa da ikisi de buna alışmışlardı. Akşam yine bir sofrada oturabilecek kadar birbirlerine saygı duyuyorlardı. Bunca yıl benim yüzümden bir arada bulunduklarını biliyordum. Ama onlar birlikte olsa bile ben iyi değildim. Artık 17 yaşındaydım. Onların sorunlarını anlayacak kadar büyümüştüm. Beden olarak 17 göstersem de içim solmuştu.. Birilerine güvenme inancımı onlar sayesinde yitirmiştim. Bir arada bulunmaları iyiliğime değil, daha çok zararıma dokunuyordu.

On üç yaşıma kadar aralarında ki aşk kuvvetliydi..

On dört yaşımda babamın eve geç gelmeleri ile aile bağımızı zayıflatmaya başlamıştı. Bağrışmalar, o zaman başlamıştı. Annem ne kadar bana yansıtmasa da üzüldüğünü anlamayacak kadar saf değildim. Babamın gelmeyeceğini bile bile sofraya bir tabak daha koyardık.. İkimizde o tabağa odaklanır hiçbir şey yemeden akşam yemeğimizi sonlandırır, birlikte oynadığımız gülen yüz potrelerimizi vitrine kaldırırdık.

On beşinci yaş günümü, babamın doğum günüme son onbeş dakika kala gelmesi ile ailece kutlayabilmiştik. Babamı çözemiyordum o zamanlar.. Neyse ki akşamları babam artık bize katılıyordu, mutlu aile potremizi temiz bir şekilde çizip boyayabiliyorduk. Babam yanımızdaydı, mutluyduk ama saf gibi sadece ben, herşeyin çözüldüğüne inanıyordum çünkü..

On altı yaşımda evde ki bağrışmalar şiddetlendi, kulağımı verdiğim kapıdan işittiklerim, kalp kırıcı sözler ve onlarla kırılan birkaç cam sesiydi.. Ağlardım, birilerinin beni farkedip bunu durdurmasını isterdim. Onları kaldıramayacak kadar büyümüştü yaşım, duygularım, düşüncelerim.. Okulda yaşatmaya başladığım sorunlar ile ailemin dikkatini çekebilmeyi başarmıştım. Onların dikkatini çektikçe etrafıma daha çok zarar vermeye başladım. Etrafıma ne kadar çok zarar verirsem, o kadar çok bir arada bulunuyorduk, sayemde birlikte bağrışmadan konuşabiliyorlardı. Bunu tekrarladıkça mutlu oluyordum, etrafımda ki insanlar ne kadar zarar görse de ben sadece aile kavramına odaklanmıştım. Etrafıma verdiğim sorunların daha da büyümemesi için çözüm olarak okulumu bir seneliğine dondurdular. Ailem artık yaptıklarımı kaldıramıyordu.. Babam ile annemin sayemde kurdukları diyaloglar azalmaya başlamıştı. Dikkat çekme şeklimi farklı bir boyuta taşıdım.. Kendime zarar vermeye başladım, ağır yaralar olmasada ailemin dikkatini çekebilmiştim yine. Acı çekmek pahasına yaptığım fedakarlıklar büyüyemeden, ailem benim için birkaç psikolog ayarlamıştı. Bir süre sonra psikologların yardımı ile kendime zarar vermeyi bıraktım. Min Hee abla, psikoloğumdan çok yanında iyi hissettiğim tek kişi olmuştu. Onunla bir şeylerimi paylaşmak beni bu çekilmez durumdan kurtarmıştı. Kendimi yeniden hayata döndürebilmem için Min Hee abla beni epey zorlamıştı. İlk olarak 'mutlu aile' kavramı benim için yok oldu onun sayesinde. Onlar için değilde kendim için yaşamam gerektiğini asimile ettim tüm benliğime. Onların birbirini sevmek zorunda olmadığını ve birbirlerinden ayrı olduklarında ikisinin de daha güvenli ve mutlu olduğuna inandım.

On yedi yaşıma geldiğimde okula kaldığım yerden devam etmek istedim. Min Hee abla sayesinde bir hafta önce okula başladım. 11. sınıftım. Birlikte okuduğum kişiler çoktan 12. sınıf olmuşlardı. Ne kadar okula sorunsuz bir şekilde dönsem de oraya yaşattığım sorunlar unutulmamıştı. Okul değiştirme kararı aldım. Ve bugün yeni okuluma ilk gidişim olacaktı. 'Ne güzel bir sabah' demeyi isterdim, ama işte durum böyle vahim olunca pek iştah açıcı olmuyor yeni bir güne uyandığım sabahlar.. Yatakta genişçe esneyip yatağımın yanında ki dev aynaya baktım. Gözlerim her zamanki gibi durgun ve baygın bakıyordu. Dağılmış saçlarım ve solgun tenim beni darmadağın gösteriyordu herzaman ki gibi. Yeni yeni uyumaya başladığım geceler beni henüz dinlendirmeye yetmemişti. İçimde biriken kasvetli acılar direk yüzüme vuruyordu resmen. Yüzüme bakan biri direk iyi olup olmadığım konusunda endişelenebilirdi..

faded | °•SinKook•° Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin