[story]
yeri, ayağındaki topuklu ayakkabıları çıkararak joy'un evine giriş yaptı ve evin uzun koridorunda sendeleyerek yürümeye başladı.
"yeri, sen misin?"
sooyoung'un sesini duyunca tüm yorgunluğuna rağmen gülümsedi. sesi çok güzeldi.
"evet, benim."
yeri, sesin geldiği yöne doğru gidince sooyoung'un olduğu odanın mutfak olduğunu gördü, kapıya yaslanıp ona şöyle bir baktı. saçını kulağının arkasına atmış, kısa eteğinden daha uzun olan önlüğüyle önündeki etleri ince ince doğruyor, bir yandan da tavadaki sosu karıştırıyordu. bunların hepsini yaparken aceleci değildi, büyük bir rahatlıkla hallediyordu işi.
sooyoung'un yanına gitmedi, işinin bitmesini bekledi. sooyoung'un işini bitirdiğini görünce de hızla yanına doğru adımladı ve tam yanında dikilip sırıtmaya başladı.
kestiği etlerden kirlenen ellerini yıkayan joy merakla kafasını yeri'ye çevirdi.
"yerim? neden öyle bakıyorsun?"
yerim elini yıkamayı bitirip kurulayan sooyoung'un boynunun arkasından tuttu ve aşağıya eğilmesini sağlayarak dudaklarıyla dudaklarını birleştirdi. aralarındaki on santimi parmak ucuna çıkarak bir tık daha yok edince joy'un elinde asılı kalan havlu yere düştü. şok olmuştu. tanrı aşkına, böyle bir durumda kim şok olmazdı ki?
yeri, sooyoung'tan tepki gelmediğini görünce dudaklarını hareket ettirerek diğer elini de boynuna attı, vücudunu joy'un vücuduna yapıştırdı.
sooyoung, yeri'nin dudaklarındaki rujun tadını alabiliyordu. hafif tatlı. silkelenip kendine gelerek ellerini yeri'nin belinin üstüne yerleştirdi. o da dudaklarını hareket ettirmeye başladı.
sıcak nefesini dudaklarının üst tarafında hissedebiliyordu sooyoung, ayrıca kalbinin 'küt küt' atışını, göğüslerinin onun göğüslerine değişini de.
joy, elini yeri'nin saçlarına daldırdı.
bunu neden yapıyordu? neden konu aşk ve bu işi resmileştirmeye gelince köşe bucak kaçıyordu da, sonra gelip dudaklarına yapışıyordu? onunla bu konuyu birçok kez konuşmaya çalışmıştı; ama konu her açıldığında yeri başka şeylerden bahsedip durmuş ya da yine onu öpmüştü.
neydiler onlar tam olarak? aynı evde yaşayan ve ara sıra öpüşen basit çocukluk arkadaşları mı? arada bir flörtleşip sonra hiçbir şey olmamış gibi devam eden iki kadın mı? yeri neden bunu yapıyordu? neden onu istediği zaman öpüyor, istemediği şeylerden kaçıyordu?
sooyoung, yeri'nin dudağını ısırdı.
"a-ah!"
yeri dudağını tutarak ondan ayrıldığında sooyoung vücudunu vücudunun üzerinden çekmesine izin vermedi. kollarının biri kafasının arkasında, diğeri belinde dururken kendini daha çok bastı yeri'nin vücuduna.
"u-unnie. dudağım acıdı!"
yeri, sooyoung'u bir süre inceledi.
nefes nefeseydi. hafif yandan ayırdığı saçları, beyaz gömleğinin açık olan ilk üç düğmesi, kalem eteğinin dışında kalan bacakları, öpüşmelerinden sonra dudağından taşan koyu kırmızı ruju... her şeyi, her şeyiyle mükemmeldi.
bir de kendisine baktı. mini etek, uzun kollu bir kazak, kısa yağlı saçlar, özensiz bir makyaj.
joy, her şeyiyle ondan öndeydi ve onun fazlasıydı. joy, devrim niteliğinde bir şey yapmıştı, bir sürü insanı kurtarmıştı ve kurtarmaya da devam ediyordu. içindeki güzellik ve özgüven dış görünüşüne de vurmuştu. tanrı vergisi olan güzelliği makyajsızken bile on kilometre öteden belli olabilirdi. minik burnu, dolgun dudakları, büyük sayılabilecek gözleri, uzun siyah ve dalgalı saçları, düzgün dişleri ve kaşlarıyla açık teni ışıl ışıl parlarken yeri'nin ışığı bu ışıkta sönük kalıyordu.
yeri ve sooyoung birbirleri için yaratılmamışlardı. yeri güçsüz ve kusurluydu, sooyoung ise mükemmeldi.
"dudağının acıması şu anda beni pek alakadar etmiyor yeri. ben senin dudağında hissettiğin acının on katını kalbimde hissediyorum. hem de her gün. neden biliyor musun? sevdiğim kız bana böyle davranıyor diye. biz neyiz yeri? ara sıra öpüşen arkadaşlar mıyız? neden bu işi resmi bir hale getirmiyoruz ki? beni öpüp öpüp duracak mısın? bana böyle umut vermeye devam mı etmeyi planlıyorsun, ha? seni tüm kalbimle, her şeyimle, fizikten bile çok seviyorum yeri. bunu neden anlamak istemiyorsun? neyden korkuyorsun? neden hem bana hem de kendine böylesine acı çektiriyorsun? bana şu anda cevap ver yeri. beni daha fazla geçiştirmeni istemiyorum."
yeri, joy'un ani çıkışıyla önce öylece kalakaldı, sonra ise iki elini joy'un göğüslerinin üstüne koyarak ittirmeye çalıştı. joy ani ittirişle geriye savrulurken yeri'nin ayakları da birkaç adım geriye gitti, kafasını öne doğru eğerek yüzünün görünmesini engellemeye çalıştı.
"yeri. cevap ver bana."
yeri'nin gözlerinden yanağına doğru bir damla süzüldü. sooyoung gözlerini şokla açtı, ne yapacağını bilemedi. çok mu üzerine gitmişti ki?
"ye-yeri? sen ağlıyor musun?"
tabii ki üzerine gitmişti. daha iki gün öncesine kadar uzun bir süre taciz görmüş bir kızdan bahsediyorduk! üstüne bu kız küçükken de psikolojik şiddete ve istismara maruz kalmıştı. yeri'yi tanıyan biri olarak şunu kolaylıkla söyleyebilirdi ki, fazla duygusaldı ve çabuk etkilenirdi.
"yeri-"
"unnie."
joy, yeri'nin ani çıkışıyla duraksadı.
"ben senin gibi değilim." göz yaşları artık ardı ardına geliyordu ama joy'a bakmak için kafasını kaldırmıyordu: "ben senin gibi insanların umudu olamam, parlak bir geleceğe sahip olamam, özgüvenli olamam, cesur olamam, kendi sınırlarımı koruyamam, başkalarını ve kendimi savunamam, dik bir duruşla yürüyemem, duygularımı direkt ifade edemem ve bir şeye başlamaktan çok korkarım. bunu sen de benim kadar iyi biliyor olmalısın.
son birkaç gündür tüm dediklerini ben de düşünüyorum ama hiçbir çıkışa ulaşamıyorum. tanrı aşkına, bir işe yaradığım yok. sense tüm kadınların umut ışığısın. davul bile dengi dengine derler. sen ve ben denk miyiz? hayır, hiç sanmıyorum.
ben bir hiçim, park sooyoung. benim varlığımı, yokluğumu, durumumu açıklamaya fizik kanunları bile yetmez. daima yok olmayı dilemiş bir varoluşu kim ne yapsın ki? elindekilerin değerini bilmeyen iğrenç birisi olmak berbat bir şey. hele de başkalarının atlattıkları şeylere bakıp kendiminkiyle karşılaştırmak ve ne kadar güçsüz olduğumu görmek...
ben... sana ihtiyacım var unnie. sana ihtiyacım var ama biz olamayız. bu ilişkide daima sen olacaksın, ben de senin gölgende, işe yaramaz bir şey olarak yaşayacağım. sana layık değilim. biz- yani sen ve ben apayrı insanlarız.
seninle birlikte olmayı isterim. ama bunu yapamam. ikimize de ayak bağı olurum. seni seviyorum, hem de çok. eşcinselim. bunun için de yeterince zorbalık gördüm zaten. adı da, kendisi de kirletilmiş biriyle birlikte olmak seni de kötü etkiler. bunu sen de istemezsin, değil mi?
kendimi senden uzak tutmaya çalışsam da, en sonunda yine kendimi senin dudaklarına yapışmış bir şekilde buluyorum ve buna engel olamıyorum. ben... be-ben-" gözlerinden yavaş yavaş düşen göz yaşlarına hıçkırıklar da eklendi.
sooyoung yeri'ye doğru bir adım attı, yeri dizlerinin üzerine düştü. sooyoung bir adım daha attı, yeri ellerini yüzüne kapattı. sooyoung bir adım daha attı, yeri kafasını panikle iki yana sallamaya başladı.
onların ilişkisi böyleydi işte. sooyoung ona her adım atışında yerim kendinden geçiyordu. sooyoung ona bir adım daha yaklaştığında yerim'in zar zor ördüğü duvarlarından biri daha yıkılıyordu.
sooyoung derin bir nefes verdi ve stresle yüzünü ovaladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❝test book❞ ↬joy&yeri
Short Story❝sayfa otuz sekizin beşinci sorusunda bir hata yapılmış.❞ →∞← started: 19th january 2019 finished: 21st january 2019 published: 23rd january 2019 genre: yuri/fan fiction/romance →∞← ➳park sooyoung&yerim kim √DÜZENLENDİ√