"birkaç yüz kere ölmüşlüğüm var oysa sadece geleceği düşünüyordum"

133 18 72
                                    

Sevgili Jessica,

Sayı saymayı unuttum, sen de yazmayı mı unuttun? Çünkü oda arkadaşımdan öğrendiğime göre bir aydan fazla oluyor sana mektubumu göndereli. Oraya ulaştığını da biliyorum. Yoksa hiç açmadın mı? Adımı hatırlamadığın için mektubun yanlış yere gönderildiğini mi düşündün? Umarım, bir nedenin vardır, Jessica. Yazmanı çok istiyorum, çok istiyorum. Seni beklerken buradaki işlerimi de tamamlıyorum. Yakın bir zamanda ayrılacağımı ev sahibime söyledim, yeni kiracı aramaya başladı bile. Kitaplarımı ve bazı kıyafetlerimi toplayıp kenara kaldırdım. Bazı eşyalarımı sattım, bazılarını arkadaşlarıma verdim ve bazılarını ise artık çöpe yollama vakti geldikleri için attım. Gelmeye hazırlanıyorum oraya. Lütfen, yaz bana. Lütfen, kapını aç bana.

Sana itiraf etmek istediğim birçok şey var. Birlikte çok daha uzun mutlu olabilirdik, çok şey yaşayabilirdik. Bunları çok düşünüp aklımda karaladım, eğer aklımda yazdıklarımı kaleme alsaydım bir kütüphanem olurdu şimdi. Her ülkeden bir ziyaretçisi olurdu büyüklüğünden. Sana bunları itiraf etmek istiyorum. Çünkü hiçbir şey yaşayamadık biz, bitiremedik. Dinle beni, oku beni... Bak eğer birlikte olsaydık neler olabilirdi diye!

Söylemem gerekiyor ki bunlar hep öyle mutlu şeyler değil. İnsan hep mutlu olamaz, biz hep mutlu olamayız. Hatta itirafımın en büyük yanı buydu, bu hikâyelerin büyük bir çoğunluğu kötü bitiyor.

Benim öldüğüm, senin öldüğün birçok şey kurguladım. O gün yanına gelseydim ve annem bunu öğrenip beni vursaydı diye başladı. Ölüm hiçbir zaman mutluluğu getirmiyor ama ölmeden de en mutlu olduğun anı bilemiyorsun. Çok düşündüm eğer yaşlanıp mutlu mutlu ölseydik nasıl olurdu diye. Nasıl mı olurdu? Tüm hayatımı sadece tek bir sevgili ile geçirdiğim için üzgün olurdum. Ben de hep sadık biri olduğumu düşünmüşümdür ama içten içe, en dibimde bunun bir yalan olduğunu biliyorum. Asla ağzımı açamasam da bu konuda... Bu yüzden özür dilerim, birkaç gece boyunca seni aldattım aklımda. Birkaç gece boyunca, sen öldükten sonra başka aşklara koşup mutlu oldum. Yetmişimde bile. Affet beni, eğer annem beni kaçırıp saklamasaydı bu prenses kulesine seni aldatabilme ihtimalim çok yüksek olacaktı demek ki. Yoksa bu sıkılmış aklımın bir oyunu mu bana? Hayır, hayır. Bahanelere hiç gerek yok. Sen de yapardın. İnsan merak ediyor başkalarını. Normaldir. Değil mi?

Ama en kötüsü bu değildi.

Önceki mektubumda da yazmıştım. Sen çok farklıydın. Benden de, diğerlerinden de. Değişik bir havan vardı, seni saran buz gibi keskin bir havaydı bu. Sana yaklaşılmasını zorlaştırırdı ama merak içinde, heyecan içinde bırakırdı. Kim sokakta kar yağdığını görüp evinde oturur ki o yaşta? Kim kara dokunmadan yürüyebilir ki o yollardan? Evlerin çatısından sarkan o keskin, tehlikeli buzullar nasıl da korkutucu ama aynı zamanda da nefes kesicidir. İşte, ben de seni öyle izlerdim. Çatıyı görebilecek kadar uzaktan ama karlara dokunabilecek kadar da yakından. Dünyanın en nefes kesici çocuğuydun sen- herkesten farklı. Bilirsin, tek isteği büyümektir çocukların. İş telefonlarını, para saymaları, fatura ödemeleri, yemek yapıp çocuklara yedirmeleri, alışveriş yapıp bulaşık yıkamaları hayal eder anne babasının ayakkabılarını ve terliklerini giyer, onlar gibi oturur, onlar gibi yürür, onlar gibi konuşur ve onlar gibi yaşamaya çalışırlar. Bu yüzden evcilik en ünlü oyundur. Bu yüzden en büyük kavga anne ve baba kim olacak konusunda çıkar. Sahte paralar, kâğıttan yapılmış cüzdanların içine girer. Çalışmayan bir ev telefonunda şirket çalışanı olursun. Alışveriş sepetine, market kupürlerinden kestiğin muz ve süt resimlerini atarsın. Kiremiti kaldırım taşında toz haline getirip üzerine su dökerek pasta yapar bunu da isim koyduğun oyuncak bebeğine yedirmek için plastik oyuncak tabaklarına paylaştırırsın. Sen bana çoktan büyümüş bir çocuk gibi gelirdin- tüm o yetişkin olma hayallerim senin üzerindeydi. Oyun oynamaz ve oturur etrafı izlerdin. Sanki yorulmuş bir büyük gibi ve bu çekiciydi, çünkü ben de öyle olmak isterdim. Büyüdüğümde anneme benzeyeceğim yerine büyüdüğümde sana benzeyeceğim demeyi tercih ederdim. Senden büyük olduğumu öğrenince (tamam sadece bir aydan birazcık daha fazla ama bunu kabul etmeliyiz) şaşırmıştım bu yüzden, benden daha genç durmuyorsun. Hatta ben senden daha küçük duruyordum. Seninle konuşmayı o kadar özlemiş olmalıyım ki yazarken bile konu konuyu açıyor ve ben söylemek istediğimi unutuyorum. Dönmeliyim itiraflarıma. İtirafım şudur ki, ah, bazen de o küçük günlerimizi hayal ettim. Eğer o zamanlar bilseydim senden hoşlandığımı ve bunu söylemeye cesaret etseydim ne olurdu diye. Büyük bir çoğunluğu öncelikle insanların bunu şirin bulmasıyla ama zaman geçtikçe beni tedaviye yollamasıyla devam ediyordu. Yani şu ankinden bir farkı yoktu. Ama güzel yanı neydi biliyor musun? İnsanlar bizi çocuğuz diye şakalaşıyoruz sanırken biz şimdi yaşadığımızdan daha çok şey yaşamıştık. En çok bunu isterdim. Özür dilerim, seninle olan koca bir arkadaşlık geçmişini silmek istediğim için. Tam bir aptalım. Çocuklar ne anlar aşktan, değil mi?

kayıp bir kadından itiraflar //taengsicaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin