"küsmüş olmalılar bana yoksa açılırdı kapılar"

106 23 99
                                    

Sevgili Jessica,

Kapını çaldım ama açan olmadı.

Kore'ye döneli birkaç gün oldu, ilk gün çok yorgundum da yanına gelemedim. Özlediğim Kore yemeklerinden yiyip otelde uyudum. Sonraki günler kapına geldim, çaldım ama açan olmadı. Sana gönderdiğim mektuplar posta kutusunda değildi, içeride olduklarını düşündüm. Yoksa yurtdışına mı çıktın?

Seni bekleyeceğim, elbette. Ama çok fazla param yok ve kalacak yer bulmam gerekiyor. Soracaksın, eski evinize neden gitmiyorsun? Satmışlardır belki, bana hiçbir şey söylemediler. Abimle ya da ölmemiş annemle karşılaşmak da istemiyorum. Onlarsız geçirdiğim bu yıllar çok güzeldi. Hem... Karşı binayı görürsem ve senin ailenle karşılaşırsam da korkarım. Bana nasıl bakarlar?

Sunny ile konuştum, buraları anlatınca (boş kaldığım için geziverdim) özlediğini hissetti o da. Dönebileceğini konuştuk. Eğer o gelirse kalacak yer çok sorun olmaz. Ama buraya gelmesi aylar alacaktır. Sen ne zaman döneceksin? Asıl planım senin yanına kıvrılmaktı.

Burada olmadığın aşikâr, yine de mektup yazıyorum. Yarın sabah kapına bırakacağım, umarım o sırada gelmiş olursun ve açarsın kapını. Tam bir korkağım, ailenle yüzleşip onlara nerede olduğunu sorabilirim. Ona göre plan yapabilirim. Ama işte görüyorsun ya beni, tam bir aptalım. Bizi bildiklerini biliyorum. Kızlarına zarar veren, onu üzen kişiye nasıl bakacakları beni gerçekten korkutuyor. Ve onlardan yardım isteyeceğim, öyle mi? Onlarla yüzleşirsem yanımda olmanı isterim.

Bir de şu var, beni kabul edecek misin? Gerçekten şu anki hayatını bilmiyorum. Evliysen beni evine sokmazsın. Evli değilsen bile, sırf benden nefret ettiğin için beni evine almazsın diye korkuyorum. Bu yüzden her şeyi anlatmaya çalıştığım mektuplar gönderdim. Posta kutusunda yoksalar okumuş olmalısın onları, değil mi?

Ah, Jessica, ellerim titriyor. Yazamıyorum.

En iyisi korkularımı yenip, yarın sabah senden sonra eski mahalleye gidip ailenle görüşmek...

Seni özlüyor, seviyor ve merak ediyorum.

Çok yakında görüşmek üzere, Sooyeon.

Sevgiler,

Kim Taeyeon

***

Tak, tak, tak. İşte, burası eski mahallesi Kim Taeyeon'un. Artık başka birisinin yaşadığı, karşı kaldırımda duran o korkunç ev bir aralar onun yuvasıydı. Eski canlılığını, çocuklarını kaybetmiş bir yer burası. Bazı tanıdık yüzleri görse de hatırlayamıyor isimlerini. Önünde duran kahverengi kapı da değişmiş. Ardında masum çocukluğunu saklamıyor artık.

Kapı açılıyor.

Yaşlı kadın gülümsüyor, "merhaba, Taeyeon-ah. Çok özlettin kendini. Uzun zaman oldu."

Her zaman çok iyi bir kalbi, sıcacık elleri olmuştur Jessica'nın annesinin. İçeri gelmesi için omzuna dokunuyor Taeyeon'un. Kim Taeyeon ise ağlamamak için kendini zor tutuyor, evde değişen tek şey mobilyalar. Burası onun çocukluğu, onun aşkı. İşte, şu kapının ardı Jessica'nın odası ve orada öpüşmüşlerdi ilk defa. İlk defa sarılmış ve uyumuşlardı. İlk defa birbirlerine itiraf etmişlerdi o çok gizli aşklarını.

"Karnın aç mı, çocuğum? Bir şey ister misin?"

Gözlerinden bir damla yaş geliyor, "Sooyeon'un sevdiği havuçlu kekten yapabilir misiniz?" Ve binlerce şey saymak istiyor çocukluğundan kalıp damaklarına yapışan.

"Ah, çok şanslısın. İki dilim kalmış olması gerek." Yavaş adımlarla mutfağa gidiyor ve birkaç dakika sonra bir tepsi ile geri dönüyor, içinde iki dilim kek, bir bardak meyve suyu ve mendille kaplanmış bir şey var. "Nasılsın? Annenin cenazesinde görmedim seni."

Ölmüş, bu onu çok mutlu ediyor. Bu nefret ettiği hayattan kurtulmuş o kadın ve bırakmış artık yakasını zavallı kızın. "Öldüğünü bilmiyordum. Biliyorsunuzdur, aramız iyi değildi."

"Bilmez miyim, çocuğum, bilmez miyim?" Ellerini dizlerine koyup tebessüm ediyor yorgun dudaklarıyla. "Neden bu kadar geç döndün? Jessica seni çok bekledi."

"Bekledi mi?"

"Bekledi, tabii."

"Parayı ve hayatı denkleştirmekte çok zorlandım. Birkaç ay önce ona mektup gönderdim, geleceğime dair. Evine gittim ama kapıyı açmadı. Tatile mi çıktı yoksa?" Heyecanlanmıştı Kim Taeyeon, bu samimi ortam ve sıcak karşılanma onun korkularını yok etmişti. Ve Jessica'nın onu beklediğini duymak... Tüm acılarına bedeldi. Şimdi yaşanmış bütün o kötü şeyleri unutabilir ve yeniden doğabilirdi. "Kalacak bir yerim yok da. Ne zaman gelir merak ediyorum."

"Burada kalabilirsin. Jess'in eski odası olduğu gibi duruyor." Yerinden kalkıp Kim Taeyeon'un yanına oturuyor yaşlı kadın, tepsinin içinde duran mendili alıp açıyor. "Mektupların burada."

Gülümseyip uzanıyor mektuplarına, daha hiç açılmamışlar. "Demek bu yüzden yanıtlamadı. Sanırım zamanlamam tutmadı, kışın yazmalıydım mektupları."

"Taeyeon, evladım," yaşlı kadın elini koyuyor Kim Taeyeon'un dizine ve gözlerinden yaşlar akmaya başlıyor. Havuçlu kek bekliyor tabağın içinde, yaşlı kadın daha fazla uzatmak istemiyor. "İlk mektubun gelmeden birkaç hafta önce... Jessica'm çok hastaydı. Yavrum aylardır yatağından kalkamıyordu. Mektubun gelmeden birkaç hafta önce... Jessica öldü."

İşte, şimdi, geceleri hayal etmek gibi olmadığını anlıyordu Kim Taeyeon, ölümün. Ağlayamıyordu bile, düşünemiyordu, elleri donuk ve dudakları kuruydu. Dünyası yıkılmış, göğü ortadan ikiye ayrılmıştı. Binlerce yıldırım aynı anda düşüyordu, göktaşları parçalıyordu yaşamı ve yıldızlar birer birer sönüyordu. Dökülüyordu ayaklarının önüne o cansız yıldızlar.

Ve kapılar kapanıyordu sessizce.

Ve ölüm bu sefer kazanıyordu.

"Mektuplarını görseydi ne kadar sevinirdi! Birbirinize küçükken söz vermişsiniz eğer uzak düşerseniz eski zamanlardaki gibi mektup yazacağız diye. Sözünüzü bir kolyeye üflemiş ve onu da çamurla kaplayıp bir taşın içine saklamışsınız. Hiç kırılmasın diye. Üzerine de adınızı yazmışsınız. O taşı çok aradı, hiç bulamadı. Sana bir mektup yazdı, odasında bıraktı. En son geldiğinde diş fırçanı, tarağını, pijamalarını, bir hırkanı ve okuduğun kitabı unutmuşsun burada. Hepsini bir araya toplamamı istedi."

Ve oksijen kurşun gibiydi boğazında, yakıyor ve kanatıyordu.

Durgun bir şekilde yerinden kalktı ve en sevdiği kapıyı açtı güçsüzce. Gerçekten de hiç değişmemişti odası. Mavi örtüleri duruyordu yatağında, üzerinde tüm o pelüş oyuncakları bekliyordu. Gitarı krem rengi duvara yaslanmış, kitaplığının yanında tozlanıyordu. Kitaplığı doluydu anılarla.

Tam orada duruyordu, en sevdikleri köşede. Uzakta bir parkı görürdü Jessica'nın odasındaki pencere, yanına minderler koyup otururlardı beraber. Dışarıya bakıp hayaller kurarlardı. Tam orada duruyordu mektubu Jessica Jung'un. Geçmişten gelen bir mektup gülümsedi gözlerine Kim Taeyeon'un. Dudakları titredi, dizindeki bağlar koptu ve genç kız hıçkırıklara, haykırışlara ve gözyaşlarına boğuldu.

Her şeyini kaybetmişti, her şeyini.  

_____

Aaa şey yine birilerini öldürdüm galiba fkşföddğçdğd
Neyse mutlu taesica koyayım da mutlu olun;

Aaa şey yine birilerini öldürdüm galiba fkşföddğçdğd Neyse mutlu taesica koyayım da mutlu olun;

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
kayıp bir kadından itiraflar //taengsicaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin