Hastaneye vardığımızda polisler bana sorular sormaya başladı. Bense neredeyse hepsine bilmiyorum diyordum. Konuşmamız, doktorun ameliyathaneden çıkıp adamın çok kan kaybettiğini ve bu yüzden vefat ettiğini söylemesiyle bölündü. Açıkçası adamı pek tanımıyordum ama yine de üzüldüm. Polisler de olay hakkında bir şey bilmediğimi anlayınca bıraktılar beni. O gün boyunca düşünebilidiğim tek şey maskeliydi.
****
Ertesi gün okula gittiğimde "Nereye kayboldun sen? Arıyorum açmıyorsun bir de. Başına bir şey geldi zannettim." dedi Can. Ona olayları anlattığımda "Bir daha bırakmam seni. Manyakları kendine çekiyorsun resmen!" dedi. Tepkisine gülerken sınıfa daha önce görmediğim kişiler giriş yaptı. Can, onlara baktığımı farkedip göz devirdi. "Daha dün geldiler ama havalarından geçilmiyor. Bu ne böyle! Sırf yakışıklılar diye hemen popüler oldular. Biz okul bandının solistleri olduğumuzda kimse adımızı bilmiyordu bile." diye söylendi. Onun bu halleri bana yaşlı teyzeleri anımsatırken hâlâ kendi kendine homurdanıyordu. Zil çalınca dolabıma gittim. Sınıfa girdiğimde yeni gelenlerden biri bana omuz attı. "N'apıyorsun aptal!" diye bağırıp yere düşen kitaplarımı topladım. Normalde bu kadar tepki göstermezdim. Sonuçta abartılacak bir olay değil ve ben de ilgi manyağı bir drama queen değilim. Sadece dalmıştım ve doğruyu söylemek gerekirse bir anda çarpınca korktum. "Bana bak kızım, sen kimsin de bana bağırıyorsun! Özür dile çabuk!" dedi çarpan çocuk. Ne bu bad boy havaları? Sanarsın okulun sahibi! Çocuğun yüzüne boş boş baktığımı farkedince "Uzatma olayı, sen çarptın. Benim bir suçum bile yok." dedim tek kaşımı kaldırarak. "Sen bana bağıramazsın anlıyor musun? Gerizekalı. Özür dile şimdi benden." "İstersen gel yumruğum özür dilesin!" Birinin haddini bildirmesi gerekiyor bu narsiste. Çocuk alayla gülünce daha fazla sinirlendim ve sert bir yumruk savurdum elmacık kemiğine doğru. Çocuk beklemiyor olacaktı ki dengesini kaybetti. Bunu fırsat bilip bir kaç yumruk daha attım. Kendine gelince çocukta bana vurmaya başladı. Öğretmenler zaten takmıyor.Kavga büyüdü, öğrenciler etrafımızda bir halka oluşturdu. Film izler gibi izliyorlardı arada tezahürat yapıyorlardı. Kavgayı ayıran Can ve tanımadığım bir çocuktu. Can beni revire götürüp pansuman yaptırdı. Bu arada bana kötü kötü bakıyor ama hiç konuşmuyordu. Anladığım kadarıyla -ve tabii ki onu tanıdığım kadarıyla- çok sinirliydi. Geçen sene de kavga olmuştu. O zaman ona söz vermiştim bir daha olmaz diye. Çünkü ikimizden biri zarar görse diğerinin daha çok canı yanıyordu. Neyse ki ölüm sessizliği gibi geçen dakikalar hızlı bitti. Revirden çıktığımızda insanların "Geçmiş olsun." demelerinden bıktım. Bunu anlamış gibi çok sevdiğim müdürüm bizi acilen odasına çağırmıştı.
****
Bora -kavga ettiğim çocuk- ben, Can ve kavgayı ayıran diğer kişi, Rüzgar ceza almıştık. Daha doğrusu bir daha kavga etmeyelim diye Can ve Rüzgar'ı başımıza dikmişlerdi. Kütüphaneyi temizlemek diye ceza mı olur ya? Bu bir ödül resmen. En azından artık istediğim kitabı olması gereken yerde bulabileceğim. Temizliğe başladığımızda Bora sürekli kendi kendine söyleniyordu. Sussun artık diye gözlerimi dikip ona bakmaya başladım. Tabii bu sırada biraz incelemişte olabilirim. Yakışıklıydı aslında, kavga etmediği zamanlarda. Kızıl-kahve saçları ve gece mavisi gözleriyle kolayca birini etkileyebilirdi. Rüzgar ona göre daha sert duruyordu. Çok ciddiydi. Kumral saçları ise çok yumuşak duruyordu. Bir ara yanından geçtim ve açıkçası dokunasım geldi. Kendimi zor tuttum. Bu düşündüklerime sırıtırken hâlâ Bora'ya bakıyormuşum. Bana bakıp "N'oldu? Aşık mı oldun, melül melül bakıyorsun çatlak kız?" deyip gülmeye başladı. Onu duyan Rüzgar da bozulan suratımı görmüş olacak ki daha çok gülmeye başladı. Bana tatktığı lakabı ve gülmelerini takmayıp Can'a baktım. O ise içinde olduğumuz durumdan pek memnun değildi. Onlardan hoşlanmadığını bakışlarından anlıyordum. Sonuçta kim manevi kardeşini döven birinden hoşlanırdı ki? En sonunda gülmeyi bıraktıklarında -ki ortada o kadar gülünecek bir şey yoktu, Rüzgar bana sırıtarak bakmaya devam ediyordu. Ona "Hayırdır?" bakışları atıp işime geri döndüm. İşimiz çoktu ama neyseki okulun bitmesine yani burayı tamamen temizlememiz için hâlâ altı saatimiz vardı. Bora gelip "Çok sıkıldım hadi DC oynayalım." deyinceye kadar hayat güzel gidiyordu. Ben hariç hepsi oynamak isteyince katılmak zorunda kaldım. İlk başta sorular normaldi. "Daha önce sevgilin oldu mu? Kaç tane?" ya da "Duvarı öp. Yeri yala." gibi saçmaydı. Bu kez Bora bana soruyordu. 3 kez doğruluk dediğim için cesaret demek zorunda kaldım. "İçimizden birini dudağından öp." dedi. Benden önce Can karşı çıktı. Bora ise mızıkçılık yapmayın diyordu. Can "Yapacak bir şey yok. Beni öp." dedi. Bu ilk öpücüğümdü. Aslında ilk öpücüğe önem vermem ama kardeşim gibi biriyle olacağını düşünmemiştim. Bunu onunda istemediğini biliyordum. Bu yüzden ani ve mantıksız bir kararla yanımda duran Rüzgar'ı yakasından çekip öptüm. Saniyelik bir şey olması gerekiyordu ama o belimden tutup öpücüğü devam ettirdi. Gözlerimi açıp n'olduğunu anladığımda hemen onu ittim. Oysa sırıtarak bakıyordu. Hâlâ çok yakındık ve bu hoş değildi. Direk gözlerimin içine bakıyordu. Aklımı okumaya çalışıyor gibi. Gözleri büyüleyici gibiydi. Orman yeşili gözlerinden alamıyordum gözlerimi. Neyse ki Can yardımıma yetişti ve beni kendine çekti. Sonra Rüzgar'ın bana bakıp sırıtmaya devam ettiğini görünce oyun bitti deyip, benden uzak durmasını söyledi. Bense kütüphaneyi düzenlemeye geri dönmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAREN
ChickLitAilesi tarafından dışlanan Laren, sadece sakin bir lise son geçirmek istemişti. Fakat en yakın arkadaşıyla yaptığı anlaşma yüzünden hayatı ömür boyu değişecektir.