Bir Taeyeon varmış; elinde sürekli papatya çayı taşıyan, her gece kafasını yastığa koyduğunda, "özgür olacağım, olmayacağım" diye kalbinin narin yapraklarını kopararak Bayan Uyku'ya sarılan ve her seferinde olumlu cevap alan güzeller güzeli Taeyeon.
Üç sene önce Hakk'ın rahmetine kavuşmuş, onun deyimiyle kör olasıca şeytanların canı bu sefer de ayçiçeğiyle oynamak istemiş ve kar gibi ak tenli ama ay kalpli Taeyeon'un babaannesi Bayan Meri, zihnindeki iblislerle oynadığı her oyunu kazanmasına rağmen, sonuncusunu kaybetmiş.
Her özelliğiyle dört dörtlük bir kadınmış Bayan Meri. Yetmişine merdiven dayamış olmasına rağmen öyle genç dururmuş ki; sarıya boyadığı gür saçları ve sol omzundan kalbine dolanan, hilâle acılarını asıp salıncak kurmuş ve gece vakti esen her rüzgâr sayesinde onlardan kurtulup salıncağından düşen ve geberen adam dövmesiyle, herkesin gözleri açılıverirmiş o karşılarına çıktıklarında, şok içinde.
"Her şey," dermiş, sırrını soranlara. "Buradaki kırıkları onarabilmekte." Kalbini gösterip devam edermiş konuşmaya. "Doğduğum andan beri ayçiçekleri ve papatya çaylarıyla besliyorum onu ben, yüzlerce kitap okudum bu zamana kadar, e bayağı güzel şey de yaşadım bu kasabada."
"Altmış sekizime gireceğim bu sene, ama daha gencim hepinizden. Çünkü bilmiyorsunuz hiçbir şeyi, kalbinizi insan denilen o canavarlardan nasıl koruyacağınızı mesela.
Biri sol tarafınıza benzini hurra döküp çakmağı çaktığında, acil durumlar için taşıdığınız yangın söndürme tüpünü alıp, 'ne oluyor lan burada, kimsin sen benim mekânda ne artislik yapıyorsun' diyemiyorsunuz karşıdakine. Östaki borunuza oturmuş size gaz vermeye çalışıyor içinizdeki çatlak bilgin, kavga edin diye. Ama siz onu asla tınlamıyorsunuz, kafasına bir tane vurup 'saçmalama be' diyorsunuz sadece. Cahilsiniz.
Bol bol kavga edin. Kavga edin ki, kendinizi savunmayı öğrenin. Kavga edin ki, karşınıza dikilen ve sinir bozucu bir gülümsemeyle suratınıza bakıp ezik olduğunuzu söyleyen o pezevenklere aslında kim olduğunuzu gösterin.
Unutmayın, herkesin kanatları vardır. Tabii mecazi olarak söylüyorum bunu, zira Tanrı bizi kanatlı varlıklar olarak yaratsaydı, eski sevgilimizin yanına gidip 'Anaaa bak sen Allah'ın işine cennete uçuyorum işte orospu çocuğu' deyip orta parmak çeken, günahkâr melekler olurduk biz.
Demek istediğim şey, her insanın hayatını değiştirebilecek güçte bir yeteneği vardır, sadece bazılarının o hayatî önem taşıyan nitelikleri tozla kaplanmıştır o kadar.
Ama iş o kadar basit değil, o tozlara üfleme cesaretini göstermeniz gerekiyor. Gözünüze girecek toprak parçalarına alışmanız lazım, yoksa Gaia'dan sökülüp saksıya konan orkideler gibi solarsınız iki günde.
Karşınıza çıkan ilk kötü olay yüzünden balon gibi pısan biri olursanız, isterseniz üç yüz elli yaşına kadar yaşayın, haz vermez size hayatınız.
Oysa sizi genç hissettiren şey de bu şerefsiz duygudur, haza sahip olmak için sokaklarda sürtüp kainâtın güzelliğini fark etmeniz, çok şey geçirip çok şey görmeniz gerekiyor.
Çatlak bilgininizi tınlayın biraz, çünkü o asla boş konuşmaz. Ne fısıldıyorsa kulağınıza, sizin için yapıyordur."
Dedik ya, kusursuz bir kadınmış Bayan Meri. Minik torunu, kar gibi ak tenli ama ay kalplisi, kışın cam kenarında içtiği papatya çayına kattığı Taeyeon da çok sevmiş babaannesini. Onunla çok çok konuşmuş sağlığında, dizinin dibine oturup ağlamış hıçkıra hıçkıra, sulu öpücükler kondurmuş Meri'nin pofidik poğaça yanaklarına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günebakan Kasabası
Fanfiction"Ulu Tanrı, çamurdan yarattığı her kulunun dört odacıklı yüreğine ayçiçeği tohumu atmıştır. O tohumu güzelce büyütmek, geliştirmek ve çiçek açmasını sağlamaktır bizim amacımız. Böylece güneşin yönünü, yani hakikati ayçiçekleri gösterecektir bize, ka...