bu dünya çok küçük

53 4 0
                                    

"Söyle bakalım ne yapacağımızı? Ha?"

Sehun, bizim kızın Choilerin karavanından atlaması ve Dara teyzenin Jongin'i kasabaya dönmeye ikna etmesinden sonra, Junmyeon'un doksanlardan fırlamış tatlı arabasını doğruca Bayan Linette'nin kafesine sürdü dostlarım. Sir Nicholas'la iki kelam edemediğim için biraz üzgündüm doğrusu, o bunağın iki çocuk okutma amacıyla sefilleşmiş bir hayat içinde sürünürken bile bu denli neşeli olmasını ve her sabah söyleyip kasaba halkını uyandırdığı Macar şarkılarını manyak gibi özlemiştim çünkü. Bu adam öyle kayıktır ki, ben henüz ortaokula giderken, bir sabah, "Ben Müslüman oluyorum!" diye tüm kasabaya haber salmasına rağmen kurban bayramında inek falan kesip maddi durumu içler acısı olanlara göndermez, her yılbaşı, "İsa'nın ruhu için," diye mırıldanıp bir hindi kurban eder Rab'be. Sehun'un bu dünyada en çok sevdiği şeyi, hindisi Behlül'ü, 2013 Noel'inde, çilli bebeğin döktüğü göz yaşlarına aldırmadan kesmişti. Garip bir insan, kasabada hakkında konuşabilen biri bulunmamakta, sadece "Kayık işte," deyip geçiştiririz çoğumuz ama Sir Nicholas buranın büyük bir parçası, onsuz bir Günebakan Kasabası hayal bile edilemez.

Ben, Dara teyze Junmyeon'un yanına kurulduktan sonra, Sir Nicholas'a, "Sanırım bugün yanına gelemeyeceğim." gibi bir bakış attığımda o, "No se preocupe Stephanie, la vida es bella." demişti, bana dudak okumayı öğrettiğinden bunu anlamak pek zor olmamıştı açıkçası. Mealini merak edenler için hemen açıklayayım: Endişelenme Stephanie, hayat güzel.

Ne alakaydı bir fikrim yok dostlarım, o bunağı anlamak Samuel Beckett'in Godot'yu Beklerken'inde tam olarak neyin temsil edildiğini kavramaktan daha güç, inanın bana. Size bunları anlatırken yirmi dört yaşıma basmama ve bu hikâyenin bitmesinden sonra çok daha olgun bir kıza dönüşmeme rağmen, bugün bile benim için Sir Nicholas gizemini korumakta. Sanırım onun eşsiz zihninde olup biten fırtınaların ehemmiyetini otuz beşime basmadan anlayabilmem mümkün değil.

Her neyse, yukarıya bir yerlere yazdığım cümle, Bayan Linette'nin her sabah üşenmeden cırtlak pembeye boyadığı ince dudaklarından döküldü dostlarım. Hasretiyle tutuştuğu oğlunu, ağzı yarım metre kadar açık bir biçimde, tabir-i caizse kendi arabasından kazıyarak çıkarıp Le Soufflé'nin arka bahçesindeki armut koltuklara oturttuğumuzu gördüğünde söyledi bunu. Junmyeon'un kendine gelebilmesi adına Yeri'yi buraya çağırdı, dürüst olmak gerekirse Yeri'den pek hazzetmezdim ama Junmyeon'un yanağına sulu bir öpücük kondurduğunda çocuğun dirildiğini ve öğürme sesleri eşliğinde koşa koşa kafenin içine koşturduğunu görünce çok güzel kahkahalar atmıştım dostlarım.

"Jongin, İngiltere prensesini kıskandıracak güzellikteki Soojung'umu, o kör olasıca Yuki'nin hurdasıyla kaçırdı, öyle mi?"

Linette, Gül Sevenler Derneği'nin kurucusu, bulduğu her duvara ilkokuldayken çizdiğimiz saçma sapan resimleri nakşeden, kasabamızın diri ruhu, kurulduğumuz masaya damla çikolatalı kurabiyeler ve üzerinde zarif harflerle "Le Soufflé" yazan zencefilli gazozları bırakıp derin bir nefes çekti ciğerlerine.

Dara teyze, Bayan Linette'nin kendisi için özel olarak getirdiği, içinde yüzde bin beş yüz ihtimalle alkol bulunan kokteylini kafasına dikmeden önce, arkadaşını onayladığını gösteren bir mimikle, "Geri zekâlı herif, teyzemin karavanını almış bir de." dedi. "Biliyor musun Linette, bazen keşke Sooyoung ve Hyoyeon arkadaş olmasa diyorum. Şu durumda Jongin'e verilebilecek en acımasız ceza kuzenimin elinden çıkardı çünkü."

"Bilmez miyim," diye mırıldandı Bayan Linette, kaşlarının ucu neredeyse birleşecek gibi duran oğlunun yanımıza gelirken attığı sert adımları izlerken. "Choilerin kanı deli akar, avı elinden alınmış bir yavru aslan gibi, daima sinirlilerdir. Hatırlamıyor musun, Yuki'nin beni nasıl dövdüğünü?" Gözlerini Junmyeon'un kırk iki numara ayaklarından çekip, sıfır kol giydiği için belli olan, güneşin alnında durmaktan kararmış kolunda bir leke gibi duran, hilâl şeklindeki kesiği gösterdi bize. Sehun nefesini tuttu, Sooyeon kafasını öne doğru eğdi, ben dişlerimi sıktım. "Şuna bak Dara, üzerinden on dört yıl geçti, hâlâ izi duruyor!"

Günebakan KasabasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin