"Söyle bakalım ne yapacağımızı? Ha?"
Unutun. Size önceki bölümde, kendim hakkında söylediğim tüm o iyi bir arkadaş değilim zırvalarını silin aklınızdan. Jongin'in, Choi ailesinin sarı karavanını gelin arabası gibi süsleyip Soojung'u kaçırması bu yılın en bomba olayı; Kim'ler için en gurur verici, Jung'lar içinse en utanç verici durum. Ve ben Tiffany Young olarak böyle bir olayı asla kaçıramam, gerekirse bir yıl sınıf tekrarı yaparım, umrumda değil. Oraya gitmek zorundayım. Ne olursa olsun.
"Bazen üçüncü sınıf komedi filmlerinden birinin içindeymişiz gibi hissetmekten alıkoyamıyorum kendimi."
"Söyleme şöyle şeyler Stephanie, ben yaşadıklarınızla dalga geçince dayak atıyor sonra."
Kulaklarıma ilişen sesin sahibi, en best erkek kankalar listemdeki birincilik koltuğunu senelerdir kimseye kaptırmayan portakal kafa, dostlarım. "Sehun?"
"Leylek burunlu gerzek, versene telefonumu."
Sica'nın kullandığı bu çirkin lakaptan sonra Sehun'la birlikte olduğunu anlamıştım dostlarım. Birtakım boğuşma sesleri geldi telefondan, Sooyeon, annesini kaybetmiş yavru bir tavus kuşu misali, muhtemelen tüylerini kabartmış bir hâlde ciyaklıyor, Sehun ise Kahkaha Ülkesi'nden aldığı uçak biletini iade etmeye çalışırken Sica'ya asla söylememesi gereken lafları ağzından kaçırıveriyordu. Bu yüzden bu saçma kavga daha da büyüyor, mesele uzadıkça uzuyordu.
Etrafımdakiler böyleyken, benim normal biri olmamı nasıl bekleyebilirsiniz ki dostlarım? Sehun, Sooyeon, Soojung ve Sooyoung dörtlüsüyle hayata başlayan biriyim ben, çatlak olmaktan başka bir seçeneğim yok. Günebakan Kasabası'nda büyüyüp filozof olan biri falan da yok zaten, kasabamızın insanı zır deli.
Sooyeon telefonunu almayı başarabildiğinde, yaklaşık altı dakikadır beynimi kurcalayam "Sehun'un ne işi var be yanında?" sorusunu sorabildim. "Finallerini vermek için şehre gelmiş, tesadüfen karşılaştık. Linette'nin ballandıra ballandıra anlattığı, Fransa'da okuyan oğlu var yani hani, şu çatlak Yeri'nin abisi, geri dönmüş ülkeye. Sehun da almış çocuğun arabasını. Sizi ben götüreyim, otobüsle yol çok uzun sürüyor dedi, ben de artık adam olmuştur bu diye düşünüp kabul ettim. Nereden bileyim, öncekinden çok daha beter bir parazite dönüştüğünü? Aşk yaramamış bu aptala."
"Vay be," dedim, sarı demirin üzerindeki "DUR" düğmesine uzunca bastıktan sonra. "Luhan'a ne ara açılmış ki, koca bebek?"
"Ne bebeği be, pis sapık, iki gün önce öpmüş çocuğu! Hem de kütüphanede!"
"Bu dedikoduyu duymamış gibi yapacağım." diye mırıldandım. Biz vizeler, finaller, yabancı dil ortalamalarıyla boğuşurken orada ne dramalar dönüyor dostlarım, bir bilseniz. "Size konum atıyorum şimdi, gelin beni de alın. Kasabada dönen tüm gıybetlerin kaynağı çilli oğlan, her şeyi öğrenmem lazım ondan."
"Tamam, görü- OH SEHUN!" Sooyeon'un çığlığının kulaklarıma daha fazla hasar vermemesi için, cümlesinin devamını dinlemeden telefonu suratına çat diye kapatıverdim. Ne? Veda etmem gereken sarışın bir melek vardı dostlarım, en fazla on beş dakika sonra Sooyeon ve Sehun ikilisinin didişmelerini full hd izleyecektim zaten.
"Seninle tanıştığım için ne kadar mutluyum bilemezsin, Taeyeon. Ve umarım hayatının sonuna kadar beyaz kanatlarıyla her gün gökyüzünü öpen bir bülbül gibi günahsız ve özgür biri olabilirsin. Kendine iyi bak, umarım hayat bizi tekrar karşılaştırır." Otobüsün açılan kapısından dışarı attım kendimi. Vay, ne romantik bir konuşma yapmıştım ama. Sooyoung bir de yazarım diye geziniyor ortalıkta, ona bin basarım ben yahu. Evet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günebakan Kasabası
Fanfiction"Ulu Tanrı, çamurdan yarattığı her kulunun dört odacıklı yüreğine ayçiçeği tohumu atmıştır. O tohumu güzelce büyütmek, geliştirmek ve çiçek açmasını sağlamaktır bizim amacımız. Böylece güneşin yönünü, yani hakikati ayçiçekleri gösterecektir bize, ka...