Yatakhanenin koridorunda her gece yatma
saatinden önce yaşanan karmaşa sürüp giderken,
Neil, Charlie ve Knox'a alçak sesle bir şeyler
anlatıyordu. Koridorda pijamalarını giymiş, bir
kolunun altında yastığını, diğerinin altında
kitaplarını taşıyan oğlanlar dolaşıyordu. Neil,
havlusunu omzuna attı ve Knox'un sırtını dostça
yumruklayarak odasına yöneldi. Kapıdan içeri
girince havluyu bir kenara attı. O sırada
masasının üzerinde daha önce görmediği bir şey
fark etti.
Bir an tereddüt etti, sonra, eski, yıpranmış şiir
antolojisini eline aldı. Açıp baktı. Kapağın içine
elyazısıyla "J. Keating" yazılmıştı. İsmin
altındaki kısa yazıyı yüksek sesle okudu: "Ölü
Ozanlar." Yatağına uzanıp eski kitabın ince san
sayfalarını çevirmeye başladı. Bir saat boyunca
okudu; koridordaki seslerin azaldığını, kapıların
çarpılarak kapandığını, 'İıkların söndürülmeye
başladığını bile fark etmedi neredeyse. Sonunda
koridor boyunca ayaklarını sürüyerek 'olaşıp her
yerin sessizliğe gömüldüğünden emin olan yurt
müdürünü duyunca, Dr. Hager geçiyor, diye
düşündü. Hâlâ ayakta. Dr. Hager tam Neil'in
kapısının önünde durmuştu sanki.
"Sessiz" dedi Dr. Hager kafasını sallayarak.
"Fazlasıyla sessiz."
Birkaç saat sonra, herkesin derin uykuda
olduğundan emin olan oğlanlar, çarpık, yaşlı
çınar ağacının altında toplandılar. Kışlık
şapkalarını, paltolarım, eldivenlerini giymişlerdi.
Bazıları, yolu bulabilmek için yanma el feneri
almıştı.
"Hırrrr!" Çalıların arasından fırlayıp gelen
okula ait av köpeği çocukları ürkütmüştü.
"Güzel köpekçik," dedi Pitts, birkaç bisküviyi
ağzına tıkıp bir yığın bisküviyi de yere
bırakırken. "Hadi gidelim," diye fısıldadı,
köpeğin yemeye daldığını görünce.
"İyi düşünmüşsün, Pitts," dedi Neil, yıldızların
parladığı gökyüzünün ışığında kampusu geçerlerken.
"Hava soğuk" diye yakındı Todd. Rüzgâra
açık kampustan çıkmış, ürkütücü çam ormanına
girmişlerdi. Mağarayı arıyorlardı. Charlie önden
koşuyor, diğerleri soğukta ağır ağır ilerliyordu.
"Neredeyse geldik" dedi Knox, nehir kıyısına
vardıklarında. Hep birlikte, ağaç köklerinin ve
çalıların arasında bir yerde olduğunu
düşündükleri mağarayı aramaya koyuldular.
"Huuuu! Beni bir ölü ozanım!" diye bağırdı
Charlie, birden ortalarına atılarak. Onun nereden
çıktığını anlayamamışlardı. Charlie, mağarayı
bulmuştu.
"Ahh!" diye çığlık attı Meeks. "Çok komiksin,
Dalton" dedi Charlie'ye, kendini biraz
toparlayınca.
"İşte bu kadar, çocuklar!" diyerek gülümsedi
Charlie.
"Yuvamızı bulduk!"
Oğlanlar karanlık mağaraya doluştular. İlk
birkaç dakika boyunca, ateş yakmak için dal ve
odun topladılar. Biraz sonra ateş canlandı ve
mağaranın içi ısınmaya başladı. Herkes sessizce
ayakta dikiliyordu, kutsal bir tapmaktaydılar
sanki.
"Burada, Welton'da Ölü Ozanlar Derneği
dönemini yeniden başlatmak için toplandık"
dedi Neil, ciddi bir tavırla. "Bu toplantılar ben ve
şu anda burada bulunan diğer yeni üyeler
tarafından yönetilecektir. Todd Anderson,
yüksek sesle şiir okumamayı tercih ettiğinden,
toplantı kayıtlarını tutacaktır."
Neil bunları söylerken, Todd irkildi, ama bir
şey söylemedi. Mutsuzdu, ancak karşı çıkacak
durumda da değildi.
"Şimdi size dernek üyesi Henry David
Thoreau'nun yazmış olduğu geleneksel açılış
mesajını okuyacağım." Neil, Keating'in
kendisine bıraktığı kitabı açıp okudu: "Ormana
gittim, çünkü bilinçli yaşamak istiyordum."
Gözleriyle metni taradı. "Derin yaşamak ve
hayatı iliğine kadar özümsemek istiyordum."
"Katılıyorum!" diyerek onun sözünü kesti Charlie.
"Yaşama dair olmayan her şeyi bozguna
uğratmak için" diye devam etti Neil, metni
okumayı sürdürerek. "Ve ölüm vaktim
geldiğinde, aslında hiç yaşamamış olduğumu
keşfetmemek için." Uzun bir sessizlik oldu.
"Devam et, Overstreet" dedi Neil.
Knox ayağa kalktı. Neil ona kitabı uzattı.
Knox başka bir sayfa bulup okudu. "Eğer biri.
güvenle hayallerinin yönünde
güvenle ilerlerse, bir gün hiç beklemediği bir
başarıyla karşılaşır."
"Evet" dedi Knox, gözleri parlıyordu. "Ben de
Chris konusunda başarıya ulaşmak istiyorum!"
Charlie, kitabı Knox'tan aldı. "Haydi dostum"
dedi, Knox'a bakıp suratını buruşturarak. "Bu
ciddi bir şey." Genzini temizleyip okumaya
başladı. Sadık, dürüst bir adamın sevgisi
Ve korku nedir bilmeyen bir bebeğin sevgisi.
Zamanın başlangıcından beri hep vardı.
Ama en harika sevgi,
Sevgilerin sevgisi
Anne sevgisinden bile büyük olan sevgi
Körkütük bir sarhoşun diğerine duyduğu
Sınırsız, yumuşacık ve tutkulu sevgidir.
"Yazan, anonim" diye güldü Charlie, kitabı
Pitts'e uzatırken.
"Burada karım yatıyor, bırakın yatsın.
Dinleniyor o şimdi... Ben de öyle!" Pitts
kıkırdadı. "John Dryden, 1631-1700. O
adamların mizah anlayışının olduğunu hiç
düşünmemiştim" dedi. Herkes onun yaptığı espriye gülerken, Pitts
kitabı Todd'a uzattı. Todd elinde kitapla
kalakaldı. Neil diğerleri fark etmeden kitabı
ondan aldı.
Charlie de kitabı Neil'in elinden kapıp
okumaya başladı.
Bana sevgiyi öğretmek mi?
Sen onu kendine öğret.
Bu konuda profesörüm ben.
Eğer sevgi tanrısı diye bir şey varsa,
Sevmeyi benden öğrensin.
Charlie'nin iddialı medeni cesareti karşısında
diğerleri ah'lar oh'lar çekmeye başladılar. "Haydi
beyler, ciddi olmamız gerek" dedi Neil.
Cameron kitabı aldı. "Bu ciddi" dedi ve okumaya başladı.
Biz müzik yaparız,
Düş dünyasında gezeriz,
Issız kıyılarda dolaşır,
Tenha nehir kıyılarında otururuz.
Yenilenler, pes edenler,
Solgun ayın aydınlattıkları.
Bizler dünyayı,
Sonsuza dek sarsacağız.
Ölümsüz müthiş besteler yaptık,
Dünyanın en büyük şehirlerini kurduk.
Bir fabldan yola çıkıp, Bir imparatorluğun zaferini kutladık.
Bir hayali olan, keyif alanlar,
Tacı elde ederler
Yeni bir şarkının ölçüsüyle
Bir imparatorluğu yıkabilirler
Biz çağlarda yaşayanlar
Dünyanın gömülü geçmişinde kalanlar
Ninova'yı kurduk özlemlerimizle,
Ve Babil'i neşemizle...
"Amin" dediler birkaçı.
"Şşş!" diye tısladılar diğerleri. Cameron
devam etti. Her çağ ölen
Ya da doğan bir düştür.
Cameron dramatik bir biçimde durdu. "Arthur
O'Shaughnessy, 1844-1881."
Hiç konuşmadan oturuyorlardı. Meeks kitabı
alıp sayfalarını çevirdi. "Hey, bu harika!" dedi
ve büyük bir ciddiyetle okumaya başladı:
Beni örten geceden,
Bir uçtan diğerine uzanan zifiri karanlıktan
Teşekkür ediyorum tanrı denene
Asla zaptedilemeyen ruhum için!
"W. E. Henley, 1849-1903.""Hadi Meeks" diye dalga geçti Pitts. "Sen mi
yazdın?"
"Ne?" dedi Meeks, şaşkın ve masum
görünüyordu.
Sonra Knox kitabı karıştırdı ve birden yüksek
sesle inledi. Sanki mağaradaki Chris'in hayaline
okur gibi okumaya başladı. "Seni nasıl
seviyorum? Dur, sayayım. Sana olan aşkım öyle
derin ki..."
Charlie kitabı kaptı. "Ateşini biraz düşür" diye
hırladı.
Diğerleri güldüler. Neil kitabı alıp bir süre
kendi kendine okudu. Sönmeye yüz tutan ateşe
iyice sokuldular.
"Şşş!" dedi Neil ve okumaya başladı.
Gelin, dostlar,
Yeni bir dünya aramak için vakit çok geç
değil...
Günbatımının ötesine uzanmak için.
Yeri göğü sarstığımız
Eski günlerdeki kadar güçlü olmasak da
Hâlâ mangal gibi yüreğimiz var.
Zaman ve kader güçsüz kılsa da bizi,
Sapsağlam irademiz var,
Çabalamak, aramak, bulmak
Ve pes etmemek için.
"Tennyson'ın yazdığı Ulysses'ten" dedi Neil.
Arkadaşları çıt çıkarmadan oturuyorlardı. Neil'in
tutkulu okuyuşundan ve Tennyson'm hedef
tanımlamasından etkilenmişlerdi.
Pitts kitabı aldı. Şiiri okurken yüksek sesle bir
kongo ritmi tutturdu.
Şişman zenci adamlar şarap fıçısıyla dolu bir
odada
Mahzenin krallarının bacakları titriyor
Sallanıyorlar, sendeliyorlar, masayı
yumrukluyorlar,
Süpürgenin sapıyla fıçıya vuruyorlar,
Olanca güçleriyle.
Bum bum BUM!
İpek bir şemsiye ya da süpürgenin sapı
Bum bum da bum bum!
O zamanlar dinim vardı, o zamanlar
görüşüm vardı.
Vazgeçiremedim onları bu rezil eğlenceden
SONRA KONGOYU GÖRDÜM SİYAHLARIN ARASINDA SÜRÜNÜRKEN
ALTIN BİR İZ BIRAKARAK
ORMANDAN GEÇERKEN!
Pitts okumaya devam ederken, diğerleri
kendilerini Çarpıcı ritme kaptırmışlardı. Ateşin
etrafında dans ediyor, komik hareketler yapıyor,
hoplayıp zıplıyorlardı. Mimikleri giderek daha
vahşi ve komik hale geldi. Bacaklarına ve
kafalarına vurmaya, hayvan sesleri çıkarmaya
başladılar. Grup, Charlie'nin öncülüğünde
hoplaya zıplaya mağaradan çıkıp gecenin
karanlığına karışırken, Pitts okumayı sürdürdü.
Ormanda vahşi danslarına devam ettiler.
Upuzun' ağaçların ve uluyan rüzgârın eşliğinde
sallanıyorlardı.
Mağaradaki ateş söndü, orman zifiri karanlığa
gömüldü. Oğlanlar danslarını kestiler, keser
kesmez de, biraz soğuğun, biraz da hayal
güçlerini serbest bırakmış olmanın verdiği
rahatlığın etkisiyle titremeye başladılar.
"Artık gitsek iyi olacak" dedi Charlie. "Biz
daha ne olduğunu anlayamadan dersler
başlayacak."
Ormanı geçip Welton kampusuna dönen
açıklığa çıktılar. "Gerçeğe dönüş" dedi Pitts,
yüzlerini kampusa döndüklerinde.
"Ya da başka bir şeye" diyerek içini çekti
Neil. Yatakhaneye kadar sessizce koştular.
Kapıyı açık tutan ince dalı çekip aldılar ve
parmak uçlarında yürüyerek odalarına gittiler.
Ertesi sabah, Bay Keating'in dersinde, geceyi
uykusuz geçirenlerden bazıları esneyip
duruyordu. Keating ise sınıfta hızlı adımlarla bir
aşağı bir yukarı yürüyordu.
"Bir erkek asla yorgun değildir, bitkindir. Çok
mutsuz demeyin, onun yerine..." Keating
parmağını şıklatarak öğrencilerden birini işaret
etti.
"Hüzünlü?"
"Güzel!" dedi Keating gülümseyerek. "Dilin icat edilmesinin bir nedeni vardır çocuklar."
Yeniden parmağını şıklatarak Neil'i işaret etti.
"İletişim kurmak için?"
"Hayır" dedi Keating. "Kadınlara kur yapmak
için. Bu durumda tembelliğin faydası yoktur.
Tembelliğin ödevlerinize de faydası yoktur."
Sınıftakiler güldüler. Keating kitabı kapattı.
Sonra sınıfın ön tarafına giderek, tahtayı
kaplayan haritayı kaldırdı. Tahtada bir alıntı
vardı. Keating bunu sınıfa yüksek sesle okudu.
"İnançları ve dersleri bir yana bırakırsak, her
felakette İunu söylerim. Gücü sınır tanımayan
doğa..."
"Yine Walt Amca" dedi. "Ah, ama bu
inançları ve dersleri yok saymak çok zordur.
Çünkü ailelerimiz, gelenekler ve modern çağ
bizi koşullandırır. Nasıl olur da Walt gibi, gerçek
doğamızın konuşmasına izin veririz? Kendimizi
önyargılardan, alışkanlıklardan, etkilerden nasıl
kurtarırız? Cevap, sevgili çocuklar, her zaman
yeni bir bakış açısı bulmaya çalışmaktır."
Çocuklar ilgiyle dinliyorlardı. Keating birden masasının üzerine sıçradı. "Neden burada
duruyorum?" diye sordu.
"Kendinizi daha uzun boylu hissetmek için?"
dedi Charlie.
"Masanın üzerinde duruyorum, çünkü
kendime her şeye sürekli başka açılardan
bakmamız gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Dünya buradan bakıldığında çok farklı
görünüyor. İnanmazsanız çıkın bakın. Hepiniz...
Sırayla..."
Keating aşağı indi. Todd Anderson hariç
bütün oğlanlar, sınıfın ön tarafına gittiler ve
sırayla Keating'in masasının üzerine çıkmaya
başladılar. Keating ise bir taraftan sıraların
arasında bir aşağı bir yukarı dolaşırken, bir
yandan da meraklı gözlerle onları izliyordu.
"Eğer bir şeyden eminseniz" dedi, herkes
yavaş yavaş sırasına dönerken, "kendinizi buna
bir de başka açıdan bakmaya zorlayın; bunun
yanlış ya da aptalca olduğunu bilseniz bile.
Okurken, sadece yazarın düşüncelerini
değerlendirmeyin, kendi düşüncelerinize de Önem verin.
"Kendi sesinizi bulmak için mücadele
etmelisiniz, çocuklar. Bunun için ne kadar uzun
süre beklerseniz, bulma şansınız o kadar azalır.
Thoreau, 'Çoğu insan hayatını sessiz bir
umutsuzluk içinde sürdürüyor diyor. Neden
bunu yapalım? Kendinize yeni zeminler
aramaktan kaçınmayın. Şimdi..." Keating kapıya
doğru yürüdü. Bütün gözler merakla onu takip
etti.
Keating onlara şöyle bir baktı; sonra sınıfın
ışıklarını tekrar tekrar yakıp söndürmeye başladı.
Bu arada gök gürültüsünü andıran bir ses
çıkarıyordu. "Ödevlerinize ek olarak" dedi bu
gösteriden sonra, herkesin bir şiir yazmasını
istiyorum. Kendi, özgün şiiriniz olacak. Sınıfta
yüksek sesle okuyacaksınız. Pazartesi
görüşürüz."
Bunu söyledikten sonra sınıftan çıktı.
Sınıftakiler garip öğretmenlerinin yaptıkları
karşısında şaşırmışlardı. Hiç ses çıkarmadan
oturuyorlardı. Biraz sonra Keating kapıdan kafasını uzattı, muzip muzip gülüyordu. "Bu
ödevin sizi ne biçim korkuttuğunu bilmiyorum
sanmayın, Bay Anderson" dedi. Elini kaldırdı ve
Todd'a ilham perileri gönderiyormuş gibi yaptı.
Sınıf gülmeye başladı; ancak gerilmiş ve kendini
gülümsemeye zorlayan Todd'un halini görünce
utanmışlardı.
Okul cuma günü erken bitiyordu. Herkes
Keating'in dersinden, boş bir öğleden sonra
geçirecek olmanın mutluluğuyla çıktı.
"Haydi zil kulesine çıkıp şu kristal radyo
anteni üzerinde çalışalım" dedi Pitts, Meeks'e.
Bahçede birlikte yürüyorlardı. "Özgür Amerikan
Radyosu!"
"Olur" dedi Meeks. Posta kutularının
dolmasını sabırsızlıkla bekleyen kalabalığın
yanından geçtiler. Bir grup oğlan Çimenlerde
top oynuyordu. Uzakta, Bay Nolan,
gölde antrenman yapan Welton kürek takımına
emirler veriyordu.
Knox, kitaplarını bisikletinin sepetine
doldurdu ve kampusta dolaşmaya başladı. Kapıya yaklaştığında, göz ucuyla Akasma
bakarak kimsenin kendisini görmediğinden emin
oldu. Welton köyüne doğru hızla pedal
çevirmeye başladı.
Soluk soluğa kalmıştı. RidgeWay Lisesi'ne
doğru giderken, Welton Akademisi'nden kimse
var mı diye etrafı kolaçan etti. Bir çitin önünde
durarak, üç otobüse doluşan öğrencileri izledi.
Bandonun üniformalı elemanları, trampetlerini
ve zillerini çalarak ilk otobüse bindiler. Omuzları
şişkin futbol takımı oyuncuları birbirlerini ite
kaka ikinci otobüsü doldurdular. Üçüncü
otobüse ise kıkırdaşan, şarkı söyleyen amigo
kızlar bindî. Chris Noel de onların arasındaydı.
Knox çite yaslanıp onu seyretti. Chris'in
üzerinde forması olan Chet'e koştuğunu ve onu
dudaklarından öptüğünü gördü. Chet Chris'i
kendine doğru çekti. Chris kıkırdadı. Sonra da
koşup amigoların otobüsüne bindi.
Knox bisikletini aldı ve bu kez ağır ağır pedal
çevirerek Welton'a döndü. Danburry'lerde yediği
akşam yemeğinden beri, Chris Noel'i yeniden görmenin hayaliyle yaşamıştı. Ama böyle
değildi elbette... Chris'i, Chet'e tutkuyla
sarılırken görmek değildi hayal ettiği. Acaba bir
gün Chris'in aklını başından alıp onun kendisine
âşık olmasını sağlayacak sözcükleri bulabilecek
miydi?
O öğleden sonra, Todd yatağına oturdu.
Dirseğini not defterine dayamıştı. Bir şeyler
yazmaya başladı, karaladı, sayfayı koparıp çöp
kutusuna fırlattı. Neil odaya uçarcasına
girdiğinde, Todd'un hayal kırıklığının
büyüklüğü yüzünden okunuyordu.
Neil kitaplarını masaya bıraktı. Yüzü
heyecandan kıpkırmızıydı. "Buldum!" diye
bağırdı.
"Neyi buldun?" diye sordu Todd.
"Ne yapmak istediğimi! Hemen şimdi!
İçimdeki şeyi buldum!" Todd'a bir kâğıt uzattı.
"Bir Yaz Gecesi Rüyası. Bu nedir?" "Bir
oyun."
"Bunu biliyorum" dedi Todd, alındığı belli
oluyordu. "Ama seninle ne ilgisi var?" "Oyunu Henley Hall'da sahneleyecekler. Açık
Denemeler adı altında."
"Yani?"
"Yani ben de oynayacağım!" diye bağırdı
Neil, yatağına zıplayarak. "Kendimi bildim bileli
bunu denemek istedim. Geçen yaz, çeşitli
etkinliklere katılmak istedim, ama tabii babam
izin vermedi."
"Peki şimdi verecek mi?" diye sordu Todd,
kaşlarını kaldırarak.
"Lanet olsun, aslında vermeyecek, ama
mesele bu değil. Mesele şu: Hayatımda ilk kez
ne yapmak istediğimi biliyorum ve yine
hayatımda ilk kez babam istesin ya da istemesin
bunu yapacağım! Carpe diem, Todd."
Neil oyunu alıp bir iki satır okudu. Gözleri
sevinçle parladı; yumruğunu havada keyifle
salladı.
"Neil, baban izin vermezse oyunda nasıl yer
alacaksın?" diye bastırdı Todd.
"Önce rolü alayım, bunu sonra düşünürüm."
"Eğer bir oyunda rol aldığını ona
söylemezsen, bunun için seni öldürmez mi?"
"Bence bunu bilmesine gerek yok" dedi Neil.
"Yapma, bunun olanaksız olduğunu
biliyorsun" dedi Todd.
"Hiçbir şey imkânsız değildir" dedi Neil
sırıtarak.
"Neden önce kendisine sormuyorsun? Belki
de evet diyecektir" diye önerdi Todd.
"Buna hiç gerek yok," diyerek güldü Neil.
"Hem eğer sormazsam, onun sözünü dinlememiş
de olmam."
"Ama eğer daha önce hayır demişse, o
zaman..." diye söze başladı Todd.
"Sen kinlin tarafmdasm, bu arada? Daha rolü
almadım bile. Hiç değilse bir süre bu fikrin
tadını çıkarabilir miyim?"
"Özür dilerim" dedi Todd, işine dönerek.
Yatağa oturdu ve oyunu okumaya başladı.
"Bu arada" dedi Neil, "bu öğleden sonra
burada da bir toplantı var. Geliyor musun?""Sanırım" dedi Todd sırıtarak.
Neil elindeki oyunu bırakıp oda arkadaşına
baktı. "Bay Keating'in söylediklerinden hiçbiri
senin için bir anlam ifade etmiyor, değil mi?"
dedi şaşkınlıkla.
"Nasıl bir anlam ifade etmesi gerekiyor?"
Todd savunmaya geçmişti.
"Kulübün üyesi olmak bazı şeylere kafa
yormak demek. Ama senin kafa filan yorduğun
yok."
"Benim derneği bırakmamı mı istiyorsun?
Bunu mu söylüyorsun?" dedi Todd öfkeyle.
"Hayır" dedi Neil yumuşak bir sesle. "Ben
senin dernekte kalmanı istiyorum. Ama bunun
için bir şeyler yapman gerek. Sadece 'Ben
dernek üyesiyim' demek yetmez ki."
Todd öfkeyle ona döndü. "Dinle Neil, benimle
ilgilenmeni takdirle karşılıyorum, ama ben senin
gibi değilim. Sen bîr şey söylediğinde, insanlar
ilgi gösteriyorlar. İnsanlar senin peşinden
geliyorlar. Ben öyle değilim!" "Neden değilsin? Olabileceğini düşünmüyor
musun?" diye baskı yaptı Neil.
"Hayır!" diye bağırdı Todd. "Ah, bilmiyorum.
Belki de hiç bilmeyeceğim. Bak, bu konuda
yapabileceğin bir şey yok tamam mı? Beni rahat
bırak! Ben kendi başımın çaresine bakabilirim,
anlaşıldı mı? "İey, hayır..." dedi Neil.
"Hayır mı?" Todd şaşırmış görünüyordu. "Ne
demek hayır?"
Neil omuz silkerek tekrarladı. "Hayır.
Karışacağım."
Neil oyunu açtı ve yeniden okumaya başladı.
Todd oturup ona baktı. "Tamam" dedi yenilmiş
gibi. "Ben de geliyorum."
"Güzel" dedi Neil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ OZANLAR DERNEĞI - ROBIN WILLIAMS
Fiksi UmumGeleneklere olan bağlılığı ve katı disiplin kurallarıyla ünlü Welton Akademis'nin öğrencilerinin okul ve yatakhane arasında geçen tekdüze hayatları yeni İngilizce öğretmenleri John Keating'in okullarına gelmesiyle bir anda değişir. İyi birer ünivers...