En fazla kaç gün uykusuz kalabilirsiniz? Ya da yemek yemeden, su içmeden ne kadar dayanabilirsiniz? Banyo yapmadan, kıyafetlerinizi değiştirmeden, alışveriş yapmadan, telefonunuza dokunmadan kaç gün geçirebilirsiniz? Ben söyleyeyim hiç. Ama kendimi düşündüğümde bunun mümkün olduğunu da söyleyebilirim.
Peki o zaman size bir soru daha sorayım. Hayatınızda kaç defa intiharı düşünür, ölümü arzularsınız? Bir mi, iki mi, beş mi... Ben tam 10 senedir arzuluyorum. Şuan yine elimde jiletle yatağımda oturuyorum. Ama bu sefer içimde farklı bir enerji var.
Elimde ki jilete tekrar baktım. Adeta elmas gibi parlıyordu. Bir tur döndürdüm. Yüzümde bir gülümseme oluştu. Artık zamanı gelmişti, hissediyordum. Odama son defa baktım. Ruhuma göre çok renkli bir odam vardı. Annem kendi zevkine göre döşemişti. Bana kulak asmayacağını bildiğim için itiraz etme gereği duymamıştım. Şuan daha da farkına varıyordum bu odanın benim olmadığının. Yüzümdeki gülümseme genişlemiş ancak gözlerimde yaşarmaya başlamıştı. Elimdeki jileti yastığımın üzerine koydum. Sanırım kendimi biraz cesaretlendirmem gerekecekti. Yavaş hareketlerle telefonumu elime alıp bir şarkı açtım. Yerimden kalkıp pencereye doğru ilerledim ve perdeleri açtım. Gecenin karanlığı adeta veda edercesine gülümsüyordu bana.
Odamdan çıkıp mutfağa ilerledim. Dolabı açtığımda manzara beni şaşırtmamıştı. Anlaşılan annem yine dolaba el atmış ve tüm dolabı sebze ile doldurmuştu. Dolabı kapatıp mutfaktan çıktım.
Tüm evi dolaşmak istiyordum. Bu sefer emindim. Bu sefer sondu. Oturma odasına geçtim. Her yer dağınıktı. Televizyon açık kalmış, sürekli izlediğim çizgifilm oynamaya başlamıştı. Sanırım tek masum yanım izlediğim çizgifilmler. Televizyonu kapatıp oturma odasından çıktım. Tekrar odama döndüm. Cesaretim yerindeydi ancak sanki halen bir şeyler eksikti. Gözüm kenardaki boy aynasına takıldı. Yavaşça karşısına geçtim.
Gördüğüm harabe bendim. Kahverengi uzun saçlarım yıkanmadığı için yağ bağlamıştı. Kahverengi gözlerim kıpkırmızıydı. Çok zayıftım. Çok fazla hem de. Annem doktora gitmeyeceğimi bildiği için bazen eve doktor gönderiyordu ancak kapıyı dahi açmıyordum. Sonuçta hangi yoldan olursa olsun ölüm benim için bir arzuydu. Üzerimdeki kıyafetler yer yer kir bağlamış ve kırışmıştı. Ellerimi üzerimdeki bluzun eteklerine götürdüm ve yavaşça çekerek çıkardım. Daha sonra eşorfmanımı çıkarmak için hareketlendim. Ellerim titriyordu. Sonunda çıplak kaldığımda kafamı tekrar aynaya çevirdim.
İşte bu gördüğüm asıl bendim. Kollarım ve bacaklarım jilet izleri ile doluydu. Karnımda ve bacaklarımın üst bölgelerinde dikiş izleri vardı. Omuzlarım, boynum, bacaklarım, kollarım... Vücudum morarıklarla doluydu. Olsun. Sarı tenime bir hava katıyordu onlar. Ellerimi saçlarımda gezdirdim. Yağlı ve karışıktı. Odada gözlerimi gezdirdikten sonra sonunda bir toka görmüştüm. Masanın üzerinde gördüğüm tokayı bileğime geçirdim ve tekrar aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı gelişigüzel ördükten sonra bileğimdeki tokayı sıkıca bağladım. Aynadaki bana gülümsedikten sonra tekrar yatağıma döndüm. Jileti ellerimde tekrar tekrar görmek alışkanlık olmuştu benim için. Derin bir nefes aldım ve jileti sol bileğime dayadım.
Kapı çalıyordu. Tam o anda jilet elimden kaydı. Bacağımı kesmişti. Yatağa düşen metali alıp komodinin üzerine koydum ve kapıya doğru ilerledim. Mercekten baktığımda ortalarda kimse görünmüyordu. Merakla kapıyı açtım ve etrafa bakındım. Sanırım beni kandırmışlardı. Kapıyı kapatacağım sırada gözüm yerdeki nesneye takılmıştı. Kahverengi bir paket ve üzerinde bir not vardı.
'Sence bir cümle insanın hayatını ne kadar değiştirebilir?'
Ne demek istiyordu ve bunu kapıma kim bırakmıştı. Kafam karmakarışık bir halde kutuyu alıp içeri geçtim. Anlaşılan o gün bugün değildi. Kutuyu alıp oturma odasına geçtiğimde içerinin çok sıcak olduğunu hissettim ve kutuyu ortadaki sehpaya bırakıp pencereyi açtım. Ay tam tepede parlıyordu ve çevredeki evlerin ışıkları sönüktü. Şuan çırılçıplağım ama inanın zerre umrumda değil. Pencerenin önünde ne kadar durdum bilmiyorum ama havanın aydınlanmaya başlamasıyla artık içeri geçmem gerektiğini anladım. Yavaşça koltuğa oturup kutuyu ellerime aldım. Ufak bir kutuydu. Ya birileri benimle fena dalga geçiyordu ya da gerçekten bir cümle insanın hayatını değiştirebilirdi. Daha fazla dayanamayıp kutuyu açtım. İçinde yalnızca katlanmış küçük bir kağıt ve bir yüzük vardı. İçimde ufak bir kıpırtı olmuştu yüzüğü görünce. Çok hoşuma gitmişti. İçindeki kağıdı alıp açtım.
'Beni özledin mi Zemheri?'